Merve Kurtoğlu

Ayşegül Genç 1978 Konya doğumlu. Selçuk Üniversitesi’nde Maden Mühendisliği bölümünü bitirdi. GENÇ başta olmak üzere çeşitli dergilerde deneme ve öyküleri yayımlandı. Kuğu Boynu isimli son kitabı Eskader tarafından yılın romanı ödülüne layık görüldü. Şimdi yeni romanı İç Bir Şey ile karşımızda. Bizde bu vesileyle bir söyleşi gerçekleştirdik.

“İç Bir Şey” isimli 4. romanınız yayımlandı. Hayırlı olmasını ve bol okurlu olmasını dilerim. Siz hikaye ve deneme başta olmak üzere edebiyatın çeşitli alanlarında ürünler veren üretken bir yazarsınız. Neden özellikle romanda karar kıldınız? Roman yazmak için sizi motive eden şey nedir?

Dua ve temennileriniz için teşekkür ederim öncelikle. Aslında romanda karar kılmadım, arayışım devam ediyor. Sadece olaylara yukarıdan, dışarıdan bakan diğer türler yerine içeriden bakmayı teklif eden romana kendimi şu sıralar daha yakın buluyorum diyebilirim. İçimizi dolayısı ile samimiyetimizi yitirdiğimiz bu çağda insanı kendisine davet etmek, zaafları ve eksiklikleri ile yüzleştirmek pek çok yaraya merhem olur gibi geliyor. Yazar tüm çerçeveleri kırıp kendi çerçevesini tasarlarken aslında kendi fotoğrafı ile birlikte pek çok fotoğrafı da görünür kılar, romanın bu yönü beni motive ediyor diyebilirim.

Edebi türler içerisinde en çok işçilik gerektiren roman sanırım. Ne kadar vakit aldı bu eser?

İki yıl. Yazması bir yıldan az sürdü, işçiliği ise bir yıldan fazla…

Bu romanınızın kurgusu alışık olmadığımız bir tarzda örülmüş. Kurguda özgün bir yol mu çiziyorsunuz, yoksa takip ettiğiniz bir gelenek mi var?

Romanda bazen içerik kurgunun önüne geçer, bazen de kurgu içeriğin önüne geçer. Ama asla ikisi birden zirvede olamaz. Malum zirveler tek kişiliktir. Ben zirvede kurgu olsun isterim. Okuyucunun kafa yorulmuş, planlanmış, üzerinde haftalarca çalışılmış bir kurguyu hak ettiğini düşünürüm. Denenmemişi denemek isterim. Özgün olmak ve ardımdan gelenlere ilham vermek isterim. Bunun için geleneği takip etmek ve onu aşmak için uğraşmak gerekir elbette.

Kitabın ilk sayfalarında çok sarsıcı bir cümle bizi karşılıyor: “Geceyi acı ile gündüzü şiir ile yıka. Söze sarıl.” Bir süredir dünyamızda sözün yerini imaj almadı mı? Bu video ve görsellik çağında nasıl olacak da bir yolunu bulup söze sarılacağız?

Bir video paylaşılıyor ve klişe haline gelen “sözün bittiği yer” cümlesi ekleniyor. Aslında o noktanın sözün tam da başladığı yer olduğunu düşünürüm. Ama dikkat ederseniz “söz” diyoruz, boş laf, lakırdı, geveleme demiyoruz. Gereksiz olanın bittiği asıl olanın başladığı yerdir o nokta. Gittiğim her yerde “Sözünüzün kıymetli olması için sizin kıymetli olmanız gerekir” diyorum. Bu kıymeti size kılık kıyafetle, marka ve imaj ile yüklemeye çalışır çağ. Oysa bizi kıymetli kılan manevi donanımlarımızdır.

“Çile Kırgını” isimli romanınız Mehmet Akif, yalnızlık, aşk, hizmet, Somali gibi konular üzerinde geziniyordu. Bu çalışmanız ise daha çok savaş, sanat, sorumluluk gibi meseleler merkezinde; Aksak, Keçisakal ve Seyla karakterlerinin dilinden ilerliyor. Kitabınızı okurken sürekli olarak, iç burkan, hüzünlendiren yanının ağır bastığını düşündüm. Ne söylemek istersiniz bu hususta? 

Önceden kelimeleri uç uca, yan yana sıralayarak yazdığımı düşünürdüm. Şimdi öyle düşünmüyorum. Kelimeleri kazıyarak yazdığımı düşünüyorum artık. Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki her kelimenin altından başka bir acı çıkıyor. Her acının altından başka bir kelime. Sonra başka bir acı. Akif, yalnızlık, aşk, hizmet, Afrika bu kazı sonucunda ulaşılmış kelimeler. Akif’in Mısır sürgünü, Afrika’nın yalnızlığı, hizmetin aşka aşkın hizmete dönüşmesi hep birbirini saran kucaklayan kelimelerden oluşuyor. Aksak, Keçisakal ve Seyla ise bir görmeme romanı daha çok. Kazıdığım her kelimenin altından bir karanlık çıkıyor, her şeyi yutan bir karanlık. İçimizi burkan şey, bu karanlığı aşacak olan şeyin ta kendisi belki de. 

GENÇ’teki yazılarınızda sıklıkla vurguladığınız modern bireyin girdapları, bu romanda da karakterler üzerinden karşımıza çıkıyor. Buhranlarımız, bunalımlarımız, bir türlü bitmeyen endişelerimiz bizi çölleştiriyor sanki. “Her gününü ne istediğini düşünerek geçiren insanlardan sıyrıldık.” diyorsunuz kitapta. Sıyrıldık mı gerçekten?

Sıyrılmaya çalışıyoruz, çalışmalıyız. Sabah kalktığında “Bugün canım ne istiyor?” diye soran kendini şımartmak için her yolu deneyen insanlardan ayrılmak zorundayız. O şımartmanın sonu yok çünkü. Tatmin olmayan nefsin her sınırı aşmaya çalışacağını, verdikçe semireceğini, semirdikçe daha fazla acıkacağını biliyoruz… Gariptir, insan kötülük yapmak istediğinde yanına yoldaş arar, yani semiren nefs kendiyle birlikte başkasını da yemek ister. Ama iyilik yapmak için kendi kendine yetersin. İyiler, anlayarak ilerler. Kötüler, anlaşarak! 

“İç Bir Şey”i bitirdikten sonra okurlarınızda ne tür bir duygu oluşsa çok hoşunuza giderdi?

Yazdıklarımı okurken ara sıra bir irkilme yaşıyorsa okuyucu bu çok kıymetlidir benim için. Okuyucuda bir duygu oluşturmak kadar kolay bir şey yoktur aslında. Ağlatmak da güldürmek de kızdırmak da kolaydır. Acıklı ve komik pek çok roman yok satar. Ama bu okuyucunun/insanın zaaflarından yararlanmaktan başka neye yarar? Asıl mesele irkilmedir. İrkilme saflıktır çünkü. Saf olan noktaya dokunmak insanı bir anlığına kendinden çıkarıp kendine getirir. Misal bebekler saf oldukları için sürekli irkilirler. Yaşlandıkça insan hayreti ve irkilmeyi kaybeder. İşte edebiyat bu noktada devreye girer. Kendine dair bir gerçeklikle karşılaştırır insanı. 

En son izlediğiniz film neydi?

Kimse Fark Etmiyor (Daremo Shirana) – 2004

Son okuduğunuz kitap?

Yazarın Odası, Timaş Yayınları. 

Tekrar tekrar müracaat ettiğiniz bir kitap var mı?

Şu aralar, “Roman Terimleri Sözlüğü.”

Her yerde yazabilir ve okuyabilir misiniz?

İlham geldiyse her yerde yazarım. Gürültü yoksa her yerde okurum.

En sevdiğiniz ve hiç sevmediğiniz kelimeler nelerdir?

Söyleyen kişiye bağlı olarak hepsini seviyorum ya da hiç birini sevmiyorum. Eskiler “şerefu’l mekan bi’l mekin” tabirini çok kullanır. Onun gibi.

En huzurlu hissettiğiniz o an nerede saklı?

Kelimelerin arasında… 

Ev sizin için ne demek?

Hacerül Esved. Yani cennetten (gerçek yurttan) kopup gelmiş bir parça.


GENÇ'ın Yazısı.