Bir Devletin İslam`a Girişi
Dün Osmanlı’ya şu ya da bu sebepten karşı duran, altını oyan hangi teşekkül varsa bugün Türkiye’den daha vahim halde; yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gün; tekerrürü önleme, tarihten ilhamla aleme yeni bir nefes olma günüdür.
Tarih, milletler için bir ibret vesikası, istikbalde pusulasıdır. Kehanette bulunmaz lakin geçmişin derinliklerinde sakladıklarıyla ikazlar eder, rota belirler. Bilhassa güç mücadelelerin devam ettiği coğrafyalarda tarih, en büyük başvuru kaynağıdır. Türk tarihi de siyasi, iktisadi, askeri, sosyal kısaca her anlamda derin bir tecrübeyi içinde barındırır. Etrafımızın dört bir yandan ateş çemberi ile sarıldığı, iktisadi ve siyasi anlamda iç ve dış baskılar ile devletin sindirilmeye çalışıldığı şu günlerde tarihe çok daha fazla ihtiyaç vardır. Necip milletimiz 2000 küsür yıldır çok daha dikenli yollardan, pek tehlikeli cenderelerden geçmiştir. İbn Haldun “Coğrafya kaderdir” der; ancak İmam Şafi ise ekler: “Tarih, aklı artırır.” İşte biz de buradan hareketle başladığımız 16 Yıldız serisine bu sayımızda devam ediyoruz. Yazımızda Altınordu/Altınorda devletini ele alacak; Ergenekon misali sıkıştığımız şu zamandan nasıl çıkacağımıza dair arayışta olduğumuz şu günlerde aklımızı artırmak için tarihe başvuracağız. Zihninizi 13. yüzyılın ikinci çeyreğine sabitlemiş ve nefesinizi tutmuşsanız, başlıyoruz.
Altınordu veya Altınorda Devleti; 1227-1502 tarihleri arasında hüküm sürer. Hakimiyet sahasının merkezi Karadenizin Kuzeyi olup Doğuda Kuzey Kırgızistan-Sibirya hattına, Batıda ise Eflak (Romanya) hattına kadar uzanır. Altınorda devletinin hanedanı Cengiz/Çingiz soyundan gelir. Cengizlerin Moğol olduklarında herkes mutabıktır. Moğollar ve Türkler Turani/Asya kavimdirler. Türk ve Moğol halkları pek çok ortak hayat tecrübesine sahip olduklarından çok geçişken bir kültürün de temelini Cengiz ile atacaklar ve “Türk-Moğol” geleneğini inşa edeceklerdir. Cengiz ve soyunun bu denli askeri başarı sağlamasında ise en büyük etki Türkler’in Cengiz orduları safında savaşmalarıydı.
Tarihin En Geniş Sınırları
Cengiz Han; Moğolların başına geçtikten sonra kural ve vicdan tanımaz usullerle büyük toprakları kendisine ilhak eder. 1227’de ölümünden sonra topraklar, merkezi idaredeki hana bağlı kalmak şartıyla, oğulları ve torunları arasında paylaştırılır. Altınorda Devleti de Batu Han’ın payına düşer. Batu Han, Rusya’nın içlerine kadar ilerler; Kiev, Moskova gibi o gün önemsiz olan şehirler istila edilir ve yerel iktidarlar itaat altına alınır. Doğu Avrupa’nın istilasını karar alan kurultaydan sonra Macaristan ortalarına kadar başlayan seferlere öncülük eder. Batu Han’dan sonra tahta oğlu Berke Han geçer. Batu, atası Cengiz gibi Moğolların kültürel inancını mensuptu. Ancak oğlu Berke, İslam’a ihtida eder.
İslamlaşan Moğollar Türkleşiyor
Berke Han; İslam’a sımsıkı ve şuurlu bir şekilde bağlanır. O güne kadar her Moğol devleti gibi Moğolların temeli olan “Cengiz Yasası” ve kültürel teamüller ile yönetilen devlet de artık Türk-İslam devlet aklı ve tecrübesi yer alır. Altınorda devletinde pek çok devlet kurumu; ordu, ilmiye, kalemiye Türk-İslam kültürüne uygun şekilde tanzim edilir. Sarayda şeyhler ağırlanır, şehirlerde medreseler ve tekkeler kurulur. Kutbettin-ür-Razî, Şeyh Sadettin Teftezî gibi alimler itibar görür. Bir anda tepeden aşağıya ahenkli şekilde uzanan bir hidayet süreci gerçekleşir. Berke Han; Anadolu Selçuklu ile de ciddi temaslar kurar. Yeğeni Hülagü biraz daha aşağıda, İran sahasında “İlhanlılar” devletinin temelini atar. O hâlâ eski bir Moğol’dur. Dinini ve töresini Moğol şuuru üzerine inşa etmiştir. Bu yüzden Berke ve Hülagü karşı karşıya gelir.
Berke; Hülagü’ye karşı Selçuklular ve Memlükleri yani Türk-İslam devletlerini “İslam” kimliğinden ötürü destekler. Berke Han’ın bu tavrı onun pek çok makamının oluşmasına etrafında pek çok destanın uydurulmasına sebep olacaktır. Hatta Selçuklular’da vuku bulan taht kavgasından sonra bir Şehzade, Berke Han’a başvurur. Berke Han memnuniyetle karşılar ve İzzettin Keykavus’a mevki-makam verir. Onunla beraber Sarı Saltuk ve aşiretinin de Romanya-Bulgaristan hattına göç ettiği rivayet edilir. Bugün kültürel ve dil kullanımı açısından Türk kimliğini yaşatan, Hıristiyan Gagavuzların buradan giden “Keykavus” yanlıları olduğu da iddia edilmektedir. Zaman içerisinde Türk-İslam kimliği burada ağırlık kazanır ve zaten geçişken olan Türk-Moğol kültürü arasında kalan Altınorda’nın hanedanı tam manasıyla Türkleşir. Altınorda, Ruslara karşı İslam’ın sancaktarı olmuş zaman zaman Batıya yönelik akınlarda Almanya’nın içlerine kadar uzanarak fütuhata her daim devam etmiştir.
Osmanlı Tahtının Varisleri: Kırım Hanları
Ankara Savaşı’ndan sonra yıkılacak olan Altınorda’nın devamı Kırım Hanlığı olur. Geleneksel devletlerde kültürün etkisi baskındır. Osmanlı’da “Hanedan-ı Ali Osman” Osman Gazi’nin soyu “kut” yani Allah’tan dünyayı yönetme gücü almış, baht sahibi olarak kabul edilirdi. Bununla birlikte Cengiz soyu da kut sahibi kabul edilir ve bu yüzden büyük önem taşırdı. Osmanlı’da erkek çocuk doğmasa, soy kesilse, taht Kırım Hanı’nın hakkıdır. Çünkü onların soyları da kutludur. Osmanlı kaynaklarında Cengiz soyu bu açıdan muteberdir. O kadar ki; tüm paşalar, krallar huzura çıktığı vakit Sultanın eteğini öperken; Kırım hanları el öpme hakkına sahiptiler. Fatih ile beraber Osmanlı’ya bağlanan Kırım Hanlığı; II. Viyana Kuşatması’nda vazifelerini yerine getirmez ve duygusal bir sebepten ötürü düşmanın önünü kesmeyerek Osmanlı ordusunun iki ateş arasında kalmasına sebep olurlar.
Vazifeyi Terk Kendine ve İslam’a İhanettir
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın emrine rağmen Kırım Hanı; Leh ordularını durdurmaz ve geçişine izin verir. Viyana’yı fethetmeye yakın olan ordu arkadan beklenmedik bir baskın ile sarsılır ve iki ateş arasında kalır. Bu hadisenin etkisi bugün de devam etmektedir. Bozgundan sonrası Osmanlı, Kırım ve âlem-i İslam için duraklama, gerileme ve hayatta kalma mücadelesi olacaktır. Dün Osmanlı’ya şu ya da bu sebepten karşı duran, altını oyan hangi teşekkül varsa bugün Türkiye’den daha vahim halde; yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gün; tekerrürü önleme, tarihten ilhamla aleme yeni bir nefes olma günüdür.
Gökhan Gökçek'ın Yazısı.