Kaybetmeye, Olumsuzluğa, Çileye Ne Kadar Dayanıklıyız?
16 Haziran ‘17
Bizim yavruların biri sekiz, diğeri de altı buçuk yaşında. Dün iftar öncesi dışarı çıktık, başladılar Üsküdar’ın dar sokaklarında yarış yapmaya. Kendilerine bir hedef belirlediler ve oraya doğru hızla koştular. Küçük oğlan Eymen Vefa, kaybedeceğini anladığı an yavaşladı ve içli içli ağlamaya başladı, “ben hiç kazanamam, bu ayakkabı pis, herkes beni geçiyor okulda da” gibi sitemler savurdu sağa sola...
Bir yandan onu teselli ediyordum, diğer yandan da geçtiğimiz haftalarda kendisi yarışı kazandığında morali bozulan abisine söylediği şu sözler geliyordu aklıma:
- Önemli olan kazanmak ya da kaybetmek değil ki Hikmet Kerem, üzülmene gerek yok ki...
İkisinin bu tatlı hâli ara ara söylediğim şu sözü hatırlattı bana:
“Her şey yolunda giderken Allah’la aramız da çok iyi.”
Sahi insan bir şeyleri başarınca, dileğini elde edince, her şey yolunda gidince mutlu oluyor, seviniyor ve herhangi bir olumsuz, kötü, sıkıntılı durumda olanlarla ilgili daha kolay bir şekilde “sabretmek lazım, üzülmemek lazım, aldırma geçer” diyebiliyor. Lakin zorluklar kapımızı çalınca, sıkıntılar artınca, işlerimiz yolunda gitmeyince aynı feraseti, sabrı, metaneti gösteremeyebiliyoruz, bizim Eymen Vefa gibi sitemler, şikayetler yükseliyor dilimizden, türlü olumsuz düşünceler geçiyor kalbimizden.
Konuyla doğrudan ilgili olan ve beni hâlâ tebessüm ettiren şu hatırayı da paylaşmak isterim sözün bu kısmında.
Birkaç hafta önce, Cuma sabahı telefonum birkaç kez çaldı, GENÇ’te güzide bir ekiple düzenli bir şekilde Mesnevi okumaları yaptığımız için açamadım. Sonrasında geri döndüm ve arayan filan abime şöyle dedim:
- Kusura bakma abi, Mesnevi okuyorduk arkadaşlarla birlikte, açamadım.
Tatlı sert şu cevabı aldım:
- Yahu Süleyman, bırakın Allah aşkına, tuzunuz kuru, sırtınız pek, hayatınız güzel, işiniz rahat. Sen gel metrobüse bin, ayağına bassınlar birkaç kez, göreyim senin sabrını. Bol keseden sallamak kolay, oturduğunuz yerden ahkam kesmek güzel, insanların çilelerine katlanmadan ne söylesen, ne okusan anlamı yok...
Bu sözleri elbette samimiyetinden ve aramızdaki ilişkinin rahatlığından dolayı söylemişti lakin haklılık payı da içermiyor değildi. Güzeli bilmek başka, güzel olmak ayrıydı. İyilikten bahsetmek kolay, gerçekten iyi olmak zordu... Sonrasında kendisine “aşkolsun abi, fakirliği, çileyi, sabrı biz de biliriz, hayatım yolu bitmeyen otobüslerde, sıkışık metrolarda geçti, teori de lazım pratik de, böyle eserleri hayatın içinde pratik yaparken teorik olarak da hazırlıklı olalım diye okuyoruz” şeklinde aynı latifeli tonda karşılık verdim.
İşte böyle...
Hayat bu; inişli çıkışlı, bazen tatlı, bazen acı, sonsuz rahatlık, bitmeyen ferahlık mümkün değil burada, imtihanların sonu da gelmez. Yaşadığımız ve yaşayacağımız her hâl için sabır, şükür, metanet, feraset dilerim kalplerimize. Ve şu üç ayette bahsedilen ufuklardan hisseler dilerim ömürlerimize:
“O müttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever.” (Al-i İmran, 134)
“Ey yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her musibete sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir!” (Lokman, 17)
“Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan vesilesi kıldık; bakalım sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.” (Furkan, 20)
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.