Mehmet Sadık

Geçtiğimiz yaz çok güzel bir şampiyonluk yaşadık: İşitme Engelliler Olimpiyat Şampiyonası’nda Karate alanında Olimpiyat Şampiyonu olduk. Futbol ve öne çıkan diğer spor branşları kadar konuşulmayan karatedeki başarımızın bir özelliği de İşitme Engelliler Karate Milli Takım Antrenörü Uğur Sezginer’in ifadesiyle ”engel aşan” sporcuların zaferi olmasıydı. Toplamda 12 madalya ile oyunlar tarihinde de bir rekor oldu. Uğur Sezginer’le bu başarıyı ve engelleri aşan sporcuları konuştuk.

Karatedeki başarılarımız göz kamaştırıcı. Bunda da sizin büyük emekleriniz var. En son bir de olimpiyat şampiyonluğu kazandık. Biraz bundan bahsedebilir misiniz?

Ülkemizde spor konuşulurken akıllara önce futbol geliyor. Bu genel algı, güreş atletizm ve tabii ki Karate Do gibi köklü spor dallarını bir kenarda tutuyor. Maalesef bu durum medyaya da bu şekilde yansıdığı için Karate Do camiası olarak yaptığımız çalışmalar, katıldığımız turnuvalar ve edindiğimiz başarılar haber kanallarında fazla yer bulamıyor. Karate Do ile ilgili başarı mazimiz aslında çok da yeni değil. Fakat özellikle son dönemden bahsetmek gerekirse; 2000’li yıllarda başarı grafiğimiz sürekli artış göstermiştir. En nihayetinde bu süreç İşitme Engelliler Olimpiyat Şampiyonluğu ile taçlanmıştır. Başarıda büyük pay sahipleri tabii ki azimle, inançla çalışan, emek veren, sabreden sporcularımızdır.

18-30 Temmuz 2017 tarihleri arasında düzenlenen ve dünyanın en büyük üçüncü spor organizasyonu olan 23. Yaz İşitme Engelliler Olimpiyat Oyunlarında sporcularımız bir destan yazmışlardır. Toplamda 12 madalya ile oyunlar tarihinde bir rekor kırdılar. Bunların çoğu birlikte çalıştığımız Atılgan Spor Kulübünden çıkmıştır. Çalışma arkadaşlarımızı burada anmak istiyorum: Kulüp başkanımız Oğuz Demirci, Teknik Direktör Levent Aydemir, Antrenörlerimiz Feray Erel ve ben deniz Uğur Sezginer olarak sporcularımıza hem teknik, hem psikolojik anlamda destek verip çalışmalarına katkıda bulunduk. Bu sayede övünerek belirtelim ki; bu ekip Türkiye’deki İşitme Engelli Karate takımları içerisinde en başarılı spor kulübü olmuştur. Sporcularımızı yürekten kutluyorum ve bu başarının yeni başarılara gebe olduğunu biliyorum.

Gerek Karate Federasyonuna bağlı olarak gerekse başka vesilelerle sporun içindeydiniz. Sporla olan ilişkinizden ve spora bakış açınızdan biraz bahseder misiniz?

Gençler bizim olmazsa olmazımızdır. Çünkü genç demek enerji demektir, güç demektir. Ben toplumların, ülkelerin geleceğinin bu genç enerjiden geçeceğinin farkındayım. Bu enerji ne kadar, eğitimli, ahlaklı ve donanımlı olursa yarınlar o kadar verimli ve güzel olacaktır. Gençlerle iletişimin ve onlara kazandırılacak donanımların çeşitli yolları vardır. Spor, Kültür-Sanat, Eğitim, Teknoloji vs. bunlardan bir tanesi ve bence en önemlisi spordur. Çünkü spor çok geniş bir yelpazedir. Yediden Yetmişe herkese uygun bir spor mutlaka vardır. Bu anlamda Karate Do her gencin ruhuna uygun bir spordur. Karate yalnız bir dövüş ya da savunma sanatı değil, aynı zamanda bir disiplin ve otokontrol mekanizması demektir. Biz gençlerimize bir yandan savunma tekniklerini öğretirken bir yandan da sabrı, disiplini, sevgi, saygı ve hoşgörüyü de öğretiyoruz. Bir yandan gençliğin enerjisini sporla değerlendirmesini sağlarken; bir yandan da var olan potansiyellerini insani değerlerle buluşturuyoruz. Bu kısa zamanda yapılacak bir iş değil tabii ki. Bu çalışma sonunda karşımıza vücudu kadar, aklı dinç, fikri dinç ahlakı dinç bir nesil çıkıyor. İşte bence övünülmesi gereken sonuç budur.

Şimdi ise engelli sporcularla berabersiniz. Nasıl bir çalışma ortamınız var?

Az önce bahsettiğim ve sporla gençlik arasında kurduğum bütün sebepler olduğu gibi engelli kardeşlerim için de geçerlidir. Hatta bu sebepler engelli sporcularımız da biraz daha fazla hissediliyor. Ben engelli kelimesini çok sevmiyorum aslında. Kardeşlerimizle kurduğum diyalog sonunda bunu daha iyi anladım. Benim için onlar “engel aşanlardır.” Toplum içinde her insan gibi birey olma, kendilerini ifade etme, iş yapma, aile geçindirme gibi sorumluluk ve hakları var. Tabii şunu da görüyoruz her insan eşit şartlarda doğmuyor ya da yaşamıyor. Fiziki engellilik de böyle bir durum. Eğer bu hassas meseleyi doğru anlamazsanız kaş yapayım derken göz çıkarabilirsiniz. Bizim engel aşan sporcu kardeşlerimle çok doğal ve çok özel bir dostluğumuz var. Ben onlara bir şeyler öğretiyorum muhakkak ama bir o kadar da öğreniyorum. İşaret dili de bunlardan biri (gülümseyerek)…

Bir fark görüyor musunuz engelli oyuncularla çalışmakta?

Fiziki zorluklar derecesine göre bazı şeyleri zorlaştırır fakat imkânsız hale getirmez. Sizi bu işi gerçekleştirmek için farklı yollar bulmaya yönlendirir. Asıl olan mücadeleden kopmamaktır. Bazı farklardan bahsetmek gerekirse, her şeyden önce iletişim kurarken bazı sıkıntıları aşmak gerekiyor. Çünkü konuşma ve ses yok denecek kadar az. Bunun yerine işaret dili ile anlaşıyoruz. Bu da bir hareketi öğretirken biraz zaman alıyor ister istemez.

Bunun yanında var olan psikolojik durum bazı zamanlarda motivasyonu çabuk düşürüyor. Sporcularımız alıngan ya da kırılgan davranabiliyorlar. Bu da psikoloji açısından bizim kendimizi geliştirmemiz gereken başka bir alan aslında. Bu tip durumların dışında bir fark görmüyorum. Kesinlikle enerji ve potansiyel sahibi oyuncularla çalışıyoruz. Başarı onların hakkıdır ve çalıştığımız sürece gelecektir de.

İyilikten Başka Şansımız Yok…

Muhakkak okuyun diyeceğiniz üç kitap?

Bize yön veren üç kaynak biliyorum

1. Kur’an-ı Kerim

2. Siyer-Hadis

3. Osmanlı Tarihi

Muhakkak izleyin diyeceğiniz üç film?

1. Her Çocuk Özeldir. (Taare Zaman Par - Yönetmen: Aamir Khan)

2. Zor Yarış (100 Metros - Yönetmen: Marcel Barrena)

3. Siyah (Black - Yönetmen: Sanjay Leela Bhansali)

İyi ki yapmışım dediğiniz şey?

Kesinlikle spor (Karete Do)

Elinizde bir mikrofon olsa ve dünyaya söyleyebileceğiniz bir şey olsa ne derdiniz?

İyilikten başka şansımız yok…


GENÇ'ın Yazısı.