Lütfen Rahatsız Etmeyin
Hasret Ali Genç
Ailen olmasaydı. Sana psikolojik baskı yapan, senin için harcadığı emek, zaman, para… Senin için harcadığı tüm hayatı karşılığında senden beklentileri olan, vefa göstermeni dileyen ailen olmasaydı daha rahat mı edecektin.
Bir şekilde seni sen yapan kıymetlerin filizlenip büyümesine katkı sağlayan kim varsa; öğretmen, hoca, akraba, arkadaş, büyüğün herkes… Seni unutsalardı, sen hiç onların hayatında olmamış, onlardan bilgi, kültür, irfan, ufuk, faydalı her şey anlamında en ufak bir kırıntı elde etmemiş olsaydın böylece de kimseye hiçbir borcun kalmasaydı hayat sana daha mı kolay gelecekti?
Yaşadığın toplum, vatan dediğin toprak parçası içinde yaşayan, millet dediğin insanlar nezdinde, ekmeğin, suyun, oksijenin, ülkünün paylaşıldığı hissedarlardan biri olmaktan çıkıp hayaletimsi bir varlığa dönüşseydin ve bu yolla da cemiyet hayatına karşı doğuştan sahip olduğun tüm sorumluluklardan berî düşseydin hayatını çok daha keyif alarak mı sürdürecektin?
Gözlerini dünyaya açtığın anda fark etmediğin, bilmediğin ama seninle birlikte solumaya, nefes almaya başlayan; büyüyüp okur-yazar, düşünür-anlar hale geldiğinde ise omuzlarında iyiden iyiye ağırlığını hissettiğin geçmişine, ecdadına olan vazifen, kayıtlardan ve sadece senin için tutulan belgelerden silinseydi, yok farz edilseydi, sen silkinip kendine gelecek, hayata dört elle mi sarılacaktın?
Sana şah damarından daha yakın olanın senin ebedi kazancını kendi ellerinle, kendi gayretinle kazanman için indirdiği kerim ayetlere karşı tüm benliğinde hissetmen gereken görev bilinci, esrarlı bir elin parmaklarını “puf” diye şıklatmasının ardından yok olup uçsaydı, bu senin için harika bir tercih olacak, sen hayatın mahiyetini o zaman mı anlayacaktın?
Sana rahat, konfor, zevk yolunda rahat vermeyen, önüne çıkan her engeli bir kalemde çizebilseydin, senden fedakârlıkta bulunmanı, bir an için bile olsa kendinden vazgeçmeni isteyecek herkesten uzak, çok uzak bir dağ başına ışınlansaydın… veya seni huzursuz eden, kafana çivi gibi çakılan, fikrî veya fiziksel efor sarf etmeni sana zorunlu kılan tüm bağlardan kendini sıyırabilmen için ruhsuz bir varlığa, bir duvara, bir taşa, istersen bir kediye, olur dersen bir buluta dönüşseydin “Evet, arzuladığım şimdi oldu” mu diyecektin, dürüst ol, böyle mi hissedecektin?
Akıl yürütmek, detaylarıyla hesaplamak, sakin ve huzurlu bir halde yattığın yerden kalkmak, yürüyüp ulaşmak, gerekirse koşturmak, kendini disiplin etmek, gecelerini vermek, uykusuzluk satın almak, hoşuna giden işlere zaman ayıramamak, seni uyuşturan, düşünmeni, haklı-haksızı kategorize etmeni güçleştiren girdaplara dalamamak… Seni olduğun halden başka bir hale transfer edecek ama sana insan olduğunu hatırlatacak ve farkını belirginleştirecek o değişimi gerçekleştirebilmek için enerji harcamak…
Zor, çok zor geliyor öyle değil mi? Hele en zoru miskinlikten kurtulmak.
“Bir duvar, bir taş, bir kedi, bir bulut hiçbir zaman hiçbir şeyle mücadele etmek zorunda değil. Var olmanın vecdi ancak böyle yaşanır. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde hareket etmeden, varlık sonsuza dek kendi haline bırakılabilir.”
Böyle diyorsun kendi kendine, böyle temenni ediyorsun hayatının geri kalanı için. Temas eder etmez o nazik yumuşaklığı hemen hissedilen bir yüzeye boylu boyunca uzanmış, ellerini iki yana salmış, gözlerini kapatmış, hiçbir mecburiyetin olmadığının idrakinde, kimsenin gelip seni buradan kaldırmayacağından emin olarak dinlenmeyi düşlüyorsun. Aynen bu pozisyonda boşluğun, yokluğun tadını çıkarmak istiyorsun.
Ölümü bekle o zaman. Bu hal son nefesini vermiş olanlara mahsus çünkü. Bütün boğuşmalarının sona ereceği dımdızlak, çırılçıplak kalacağın ölüm anına kadar mücadele ve zorluk hep kendini gösterecek çünkü. Sorumlusun çünkü. Herkesten haberdar olmaya, potansiyel iyilik alanları içinde koşturmaya mecbursun.
GENÇ'ın Yazısı.