Yeni Dönemin Şifreleri
Yeni dönemde dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken iki nokta var. Bunlardan birincisi teknolojinin üzerimizdeki büyüsünü nasıl bozacağımızı bulmak, diğeri de yeni siyasi düzen içerisindeki yerimizi ve vazifemizi doğru tayin etmektir.
Endüstri 1.0, buharın güç olarak kullanılmaya başlandığı, üretim hacmindeki olağanüstü artışı ifade eden bir döneme verilen isimdi. Hükmü bir asır kadar sürdü. Sonra elektriğin yeni güç kaynağı olduğu Endüstri 2.0 geldi. Takriben elli senelik bu dönemi, elektroniğin gelişimi ile Endüstri 3.0 takip etti. 1 ve 0’ların dünyası bilgiyi yeni güç kaynağı olarak herkese kabul ettirdi. İnsanlığın başlangıcından bu yana üretilen bilgi birkaç gün içerisinde katlanarak üretilir hale geldi. Şimdilerde akıllı sistemler ve robotları konuşuyoruz. Tek bir insanın çalışmadığı karanlık fabrikaların ortaya çıktığı yeni dönem Endüstri 4.0 olarak adlandırılıyor. Gelişme burada kalmayacak, bunu sezebiliyoruz. Muhtemelen Endüstri 5.0, insan neslinin tribüne çıkacağı bir dönem olacak. Teknolojinin ve yeni sermayenin efendileri, çalışmadan geçinmeye yarayacak evrensel sigortayı konuşuyorlar, çünkü insanımsı aletler herkesin işini yapmaya aday bir gelişim tutturmuş, doludizgin geliyor.
Yeni dönemde dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken iki nokta var. Bunlardan birincisi teknolojinin üzerimizdeki büyüsünü nasıl bozacağımızı bulmak, diğeri de yeni siyasi düzen içerisindeki yerimizi ve vazifemizi doğru tayin etmektir. Bunlar üzerinde imal-i fikir etmez, nerede duracağımızı sadece zihnimizi değil, kalbimizi de teksif edeceğimiz bir hayat memat meselesi olarak ele almazsak korkarız ki sadece kendimize değil bütün bir insanlık neslinin hüsranını yaşayacağız. Anlamamız gereken şudur: Gök kubbe altında değişen bir şey yok. Hak ile batıl mücadelesi yeni veçheleri ile sürgit devam ediyor. Ne ki sabah uyananın başka, akşam yatanın başka bir hale büründüğü bu zamanda şeytan ve avanesinin hak görünümlü batıl tertipleri zihinleri ve kalpleri bulandırıyor. Bir direniş noktası bulup, orada kalbimizle direnmemiz, tam da bu nokta üzerinde hakkı ve sabrı birbirimize tavsiye etmemiz, sonrasında nasip olacak dirilişe liyakat kesbetmemiz gerekiyor.
O direnişin iki cephesi var. Birinci cephe, teknoloji hakkında sahip olmamız gereken uyanıklıktır. Her tarafımızı saran aletler o kadar baskın bir hayat tarzı dayatıyorlar ki neyin olup bittiğini anlamaya ne vaktimiz ne de mecalimiz var. Aslında tarif etmeye vakit bulamadığımız bir vakıadan bahsediyoruz. Hepimiz sel önündeki kütükler gibi sürükleniyoruz. Ruhlarımızın ve kalbimizin zaman zaman hissettiği isyan, gözümüzün ve zihnimizin büyülenişi karşısında bir anlam ifade etmiyor. Yavaş yavaş değil çok hızlı bir şekilde eriyor, ufalanıyor ve küçülüyoruz. Tek tek herkesi kendisine yeterli hale getirdiği vehmedilen teknoloji kitle olarak hepimizi kendi amaçsız büyümesinin araçlarına indirgiyor. Teknoloji artık hayatı kolaylaştıran bir araç değil, aksine insanoğlunu kendi sınırsız ve amaçsız gelişimi karşısında büyülemiş bir puttur. Ümit, korku ve sevginin sadece kendisine hasredilmesini isteyen bu puta karşı kalbimiz tek sığınağımızdır. Kalbin merkezde olduğu bir hayat tarzı bizi teknoloji putuna karşı koruyacak yegâne yoldur.
Teknolojinin insan havsalasına sığmayan gelişimi sadece insan neslini değil, yeryüzündeki bütün hayatı tehdit eden bir aymazlığa teslim olmak üzeredir. Durup düşünmemiz ve sorgulamamız gerekiyor. Yanı mazlumların yanı olanlar, kendi cinslerinin, kendilerini inkar eden zulmüne engel olmak zorundalar. Genetiği değiştirilmiş organizmalar, süper insanı bulmak için yapılan gizli araştırmalar ve yapay zekâ ile oluşturulan insanımsı aletler ayak sesleri duyulan bir felaketin habercileridir. Teknoloji putu önünde büyülenmiş, para sihirbazlarının katakullileri ile dönen ekonomiye mahkûm, popüler kültür ürünleri ile dimağı ve kalbi esir alınmış yığınlar bu gidişe nasıl dur diyebilirler? Buna dur diyecekler, ancak ufku bu dünyanın ötesini aşan, vicdanını hala kullanabilmeyi başaran, barışın (silm ve sulh) temsilcisi bir topluluk olabilir. Hayra çağıran, iyiliği emredip, kötülükten men eden o bahtlı topluluğun muhtemelen yeni ve öncelikli mesaisi işte bu gidişe engel olmaktır. Ne olduğunu bilemediğimiz şeyi reddedemeyiz. Teknolojiyi ve afetini anlamadan, onun bizi nasıl bir felakete götürdüğünü kestiremeyiz. Yeni gelişmeler karşısında bilgilenmeli, bu gelişmeleri vahşi kapitalizmin ne yöne sevk ettiği konusunda uyanık olmalı ve vicdanı pörsümemiş, aklını kiraya vermemiş, derdi olan insanlara kapımızı kapatmamalıyız.
İkinci cephe siyasi uyanıklıktır. Teknolojinin sürüklediği değişim ve dönüşüm siyasi güç dengelerini de yerinden oynatıyor. Ekonomik güç savaşında, merkezin Atlantik’ten Pasifik’e kaydığını hepimiz görüyoruz. Çin yavaş ama derinden yükseliyor. On sene önceye kadar herkesin diline pelesenk olmuş küreselleşmeden şu ara pek bahseden yok. Amerikan ekonomik yayılmasının bir aracı olarak pazarlanmış bu kavram ulus devletin yeni milliyetçilik dalgası ile yükselişi karşısında neredeyse berhava oldu. Siyasi anlamda sınırlar ölmedi, tam tersi daha da netleşti.
Ekonomik selameti için her şeyi yapmaya hazır bir vahşiliğin temsilcileri tarihin sonunu ilan etmişken böyle bir gelişmeyi umabilirler miydi? Son gelişmeler Amerikan emperyalizminin ve araç olarak kullandığı ekonomik küreselleşmenin üzerindeki perdeyi kaldırdı. Eski dönemin efendileri herkesi kendilerine benzetecek siyasi ve kültürel dayatmaya artık muvaffak olamıyorlar. Artık neyin kime hizmet ettiği sır değildir. Artık görene zalimin yüzü belirmiştir. Zalimi bilen mazlumu da bilir. Zulmü bilen adaleti ister.
Enerji kavgasının belirleyici olduğu siyasi bloklaşmada kimin haklı kimin haksız olduğuna dair genellemeler yerini çok basit ve fakat anlamlı bir kutuplaşmaya bırakmıştır. Zalimler ve taraftarları ile mazlumlar ve destekçileri şeklindeki bu kutuplaşma Hak ile batıl mücadelesinin artık yeni görünümüdür. Diğer bütün ayırımları unutabilirsiniz. Yüreğini küreyi alacak kadar genişletmesi gerekenlerin bu görünümün herkese anlamlı gelebilecek tarifini “sadece biz diyenler“ ile “birlikte insanca yaşayabiliriz” şeklinde yeniden yapmaları gerekiyor. Çağdaş Hılfu’l Fudul işte bu ayırımda saklıdır.
Yeni bir dönemin başladığından şüphemiz yok. Bu dönemin eskilerden farkının olmadığı hak ile batıl mücadelesinin aynen devam edişinden bellidir. Yeni oluşu ise şifrelerinde saklıdır. Batıl, teknoloji putu ile zulmünü sürdürmek için insan neslini yok edecek bir hıyanet içerisindedir. Bu onun zaten yapması gerekendir. Bize düşen ise Hakkın temsilcisi olarak şu iki cepheden hayatın üzerine yürümek olmalıdır:
1. Teknoloji puttur, devası kalbin merkezinde olduğu hayat tarzıdır.
2. Artık her türden ayırım kalkmış, sadece zalimler ve taraftarları ile mazlumlar ve destekçileri şeklinde iki sınıf insan kalmıştır.
Gazamız mübarek olsun.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.