Modern ötekileştirme kendine tehdit olarak gördüğünü yabancılaştırıyor, hedef gösteriyor, düşmana dönüştürüyor  ve nihayet  yok ediyor. Yeniden tırmanışa geçen şovenizmi dosyamızda enine boyuna inceledik.

Şovenizm Nedir?

Tarihi bilgilerin sunduğu verilere göre şovenizmin ortaya çıkışı şu şekilde hikâye edilir. Napolyon ordusunda bulunan Nicolas Chauvin adlı bir asker vardır. Chauvin, on yedi defa ölümden döndüğü halde savaşmaktan vazgeçmemiş, vatanına milletine aşırı derecede bağlı olduğunu göstermiştir. Olay bu olsa da “şovenizm”in kavram olarak doğuşu esasında bir tiyatro oyunu ile olmuştur. 1831 yılında sahnelenen “La Cocarde Tricolore” adındaki komedide “Chauvin” bir figür olarak “şovenizm” ise bir terim olarak ilk defa kullanılmıştır.

Şovenizmin anlamı için Türk Dil Kurumuna baktığımızda “Kendi ulusunu öne çıkararak değişik ırk ve uluslar arasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı akım” tanımı ile karşılaşıyoruz.

Günümüzde “kendisine ait olanın aşırı derecede yüceltilmesi, ötekileştirilenin sahip olduğu aynı niteliklerin aşağılanması” olarak daha genel bir anlam kazanmıştır. Özel olarak belirtilmedikçe, kendi ulusunu üstün görme, diğerlerine agresif tavırlar sergileme, itibarsızlaştırma, üstünlüğünü kabul ettirmek için şiddete/kıyıma baş vurmak anlamları taşır. Daha öz ifade etmek gerekirse “ırkçılık”.

Akla Getirdiği Bazı Kavramlar

Şovenizm kavramının birlikte anıldığı ya da çağrıştırdığı bazı kavramlar vardır.

Milliyetçilik Ayrı Şovenizm Ayrı

Milliyetçilik kavramı şovenizm ile karıştırılmamalıdır. Milliyetçilik, kişinin millet ve ülkesinin maddi ve manevi çıkarlarını her şeyin önünde tutmasıdır. Bu, insanın tabiatında olan bir duygudur. Şovenizmde radikal ve bağnaz bir milliyetçilik anlayışı vardır. Kendi milletini/ırkını tüm milletlerden üstün tutma ve diğerlerini yok etmek için her türlü yolu mübah görme anlayışı hâkimdir.

Faşizm de Farklı Değil

Faşizm kavramı da şovenizm deyince akla gelen kavramlardandır. İtalya’da Benito Mussolini’nin öncülük ettiği siyasi ideolojidir faşizm. Kendi fikrini yücelterek kabul etmeyenleri kaba kuvvetle otorite altında tutmayı benimseyen dünya görüşüdür. Organize şiddetle kendisine muhalifleri baskı altına alır.

Ha Asabiyet Ha Şovenizm

Asabiyet, aralarında kan bağı bulunan kimselerin birbirlerine aşırı bağlılığı ve her durumda birbirlerini koruyup kollamalarını sağlayan birlik ve dayanışma ruhu olarak tanımlanabilir. İbni Haldun’a göre “asabiyet” aynı nesepten gelen kimselerin yardımlaşma ve tehlikelere karşı birlik olmasıdır.

İslam öncesi Arap toplumunda kabilecilik anlayışı yaygındı. Organik yakınlık arttıkça asabiyet de artardı. Kendi soyundan olanlar üstün görülür, haklı-haksız fark etmeksizin başkalarına karşı korunurdu. Ancak İslamiyetle beraber asabiyet yani kavmiyetçilik reddedilmiştir. Rasulullah hadislerinde kişinin kavmini sevmesinin asabiyetten (ırkçılıktan) sayılmayacağını fakat kavmine zulümde yardım etmesinin asabiyet olduğunu ifade buyurmuştur. “Asabiyet (kavmiyetçilik) davasında olan bizden değildir” diyerek ve daha pek çok hadis-i şerifi ile ırkçılığı men etmiştir.

Dönüşüm Muhteşem Oldu

Doğu bilimcisi ve Fuat Sezgin’in hayatında önemli bir yeri olan hocası Helmut Ritter “kabile kardeşi” kavramının İslam’la birlikte “din kardeşi” kavramına dönüştüğünü söyler.

Şovenizm Her Yerde!

Şovenizm kavramının çıkış noktası ırkçılık olsa da zaman içinde farklı kulvarlarda da kullanılmıştır. Mesela “erkek şovenizmi.” Erkeklerin sadece cinsiyetlerinden dolayı doğuştan bir üstünlüğe sahip oldukları ve bu seçilmişlik inançlarını çıkarları için kullanmaları manasındadır.

Şovenist kelimesinin bir diğer formu din alanındadır. Belirli bir dinin mensuplarının kendi dinlerinin diğerlerinden üstün ve yüce olduğuna inanmaları olarak karşımıza çıkıyor.

Mimaride de şovenist bir akımla karşılaşıyoruz. Bir grubun yaptıkları eseri en güzeli olarak görmesi ve her defasında bunu dile getirmeleri olarak tanımlamak mümkün.

Mezhep şovenizmi de karşımıza çıkan bir başka alan. Bir mezhebin müntesiplerinin kendi mezheplerini en doğru yolda ve en üstün olarak görmesidir.

Şovenizm öyle bir kavram ki insan hangi alanda kendini üstün görüyorsa orada devreye giriyor. İş yeri şovenizmi, meslek şovenizmi, kültür şovenizmi ya da kadın şovenizmi gibi liste uzayarak gidiyor.

Günümüzde Şovenizm

Şovenizm maalesef ki sadece tarihte yaşanmış ve bitmiş bir akım değil. Pek çok ülkede hâlâ ırkından, dilinden, dininden, renginden dolayı şovenist baskılara maruz kalan insanlar var.

Kudüs Yılmayacak!

Hiç soğumayan bir gündem olarak Kudüs meselemiz bunun acı bir örneğidir. Siyonistlerin kendilerini “efendi” diğerlerini “hizmetçi” görmeleri malumumuzdur. Onlar için “insan” sadece Yahudi’dir. Bu sebeple tarih boyunca hiçbir milletle anlaşamamışlardır. Ellerine geçen fırsatları kötüye kullanmışlardır. Kudüs’teki siyonist yerleşimciler her fırsatta nefret söylemleri ile Araplara saldırıyorlar. Yıldırma politikaları ve ülkeyi parçalara ayırarak bir milleti sindirmeye çalışıyorlar. İsrail zulme ve şiddete doymayan şovenist uygulamaları ile kan dökmeye devam ediyor.

Norveç!

Norveç de şovenist tavırları ile gündemden düşmeyen bir ülke. Ülkede ırkçı yayınların sürmesi, göçmenlere eğitim ve istihdam konusunda yeteri kadar yardımcı olmadığı için Avrupa Konseyi’nden uyarı dahi almış. İslamofobinin tırmanışı ile de eften püften bahanelerle sistematik şiddet kullanımı sokakta günlük hayatın bir parçası haline gelmiş.

1979 yılında ailesiyle birlikte Norveç’e işçi statüsünde yerleşen Osman Celayir isimli Norveç vatandaşı bir Türk, Norveç’in şovenist uygulamalarını kendi hayatı üzerinden kaleme alarak kitap haline getirmiş. “Irkçılığa Hayır, Norveç Polisini Durdurun” adındaki kitabının tanıtımlarını yaparken Norveç Polisi tarafından tepkiler alıyor. Sadece bu örnekten bile anlaşılıyor ki Norveç’in şovenist uygulamaları bir kitaba girecek kadar yoğun.

Türkiye’de Durum

Fazla uzaklara gitmeden bir de çevremize göz atalım. Suriye’de çıkan iç savaş nedeniyle göç etmek zorunda kalan Suriyelilere ülkemiz kapılarını açmış ve çeşitli imkânlar sağlamış olsa da bir kesim bu durumdan ziyadesiyle rahatsız olmuştur. “Suriyelileri ülkemizde istemiyoruz” kampanyaları başlatan kesim muhacir pozisyonunda olan bu insanları bir tehdit olarak değerlendirmiştir. Bazı sözde sanatçılar, yazarlar, siyasetçiler kışkırtma politikaları ile insanlar arasına nifak tohumları ekmeye çalışmıştır.

En başta dinimizin sonra kültürümüzün gereği olarak Suriyelilerin kardeşlerimiz olduğunu unutmamak, ensar-muhacir ilişkisini kurmak durumundayız. Ayrıca göç tek başına ne iyidir ne kötü. İyi yönetildiği takdirde göçene de ev sahipliği yapana da zenginlik olabilir. Yeter ki merhametimize, insanlığımıza sığınan bu insanları dışlayarak kötü emelli çetelerin kucağına terk etmeyelim. Etmeyelim ki zamanla gettolaşma söz konusu olmasın. Ve daha da mühimi öte dünya inancı olan Müslümanlar olarak hesabımızı kolay verelim.

Ve Şimdi Reklamlar!

H&M mağazalarının reklam afişinde siyahi bir çocuğun üzerine “ormandaki en havalı maymun” yazan bir sweatshirt giydirmesi ciddi tepkilere yol açtı. Irkçılık yaptığı için sosyal medyada markayı boykot çağrıları yapıldı. Güney Afrika’da bir grup aktivist mağazanın bazı şubelerini yerle bir etti. Sonuçta mağaza özür diledi, sweatshirtün satışını durdurdu ve o fotoğrafı sitesinden kaldırdı.

Bir Dünyadan Bir Dünyaya

Samiha Ayverdi “Bir Dünyadan Bir Dünyaya” isimli kitabında İslam’ın ruhunda şovenizmin olmadığını şu satırlarla anlatıyor “Bu ilk islam yürüyüşü bir ideoloji seferi idi ki, ordular ilk gittikleri yere Kelimetullah’ı götürüyor, Müslümanlığın birlik inancını, insaf ahlakını, içtimai ve iktisadi nizam ve emirlerini taşıyor, asla emperyalist emeller gütmüyor, kendi dinlerini muhafaza etmek isteyenleri tazyik etmiyor, hülasa ırk ve milliyet farkı gütmeksizin nereye yüz döndürseler sezarizmin darbesi altında ezilen şark kavimlerini adeta büyülüyor, kendilerine kazanıyorlardı.

İslam’ın ruhunda emperyalizm ve şovenizm yoktu. Onun için de içtimai nizam hak ve adalet unsurunu her ırka, her mezhebe ve her sınıfa bol bol dağıtıyor, ibadet saflarında hükümdarla hamalı yan yana koyuyordu.”

Hâsıl-ı Kelâm Netîce-i Meram

Şovenizmin psikolojisine baktığımızda insanoğlunun kendisini merkeze alarak bir “öteki” oluşturduğu tarihin bizlere sunduğu bilgilerle kaim. Kendisine tehdit olarak gördüğü bu “öteki” unsurunu “yabancı” olarak addediyor ve gayri insanileştirerek düşman belliyor. Dolayısıyla ufak bir sebep bile çatışma için yeterli bahane oluyor. İnsanlar gerek dar halkada birey olarak, gerek geniş halkada millet olarak hükmetme, söz geçirme çabasıyla zulmü benimsiyor ve ne yazık ki tek çıkar yol buymuş gibi normalleştiriyor. Bu açıdan bakıldığında gücün kutsanması kaçınılmaz oluyor.

Oysa esas olan bir arada yaşama kültürünü hayat tarzı haline getirmektir. Hangi ırk, din, dil, mezhep, renk olduğuna bakmadan huzurlu bir ortam oluşturmak için empati kurmak ve karşılıklı çaba sarf etmek şarttır. Bu ise ancak genelde diğer dini öğretilerin bozulmamış hallerine özelde ise evrensel ve kıyamete kadar hüküm sürecek olan tek din İslam’ın sunduğu hayat tarzına itibar etmekle mümkündür.

İslam bize üstünlüğün ancak takvada olduğunu söyler. Takva ise Allah’a karşı sorumluluk bilincidir. İnsanın yaratıcısına korkudan ziyade aşkla itaat etmesidir. Neye maruz kalırsa kalsın insanın incinmemesi ve incitmemesidir. Kendine yapılmasını istemediği şeyi başkasına yapmamasıdır...

Nasıl ki insan başka bir milletin kendi milletine üstünlük taslamasını, haksız yere zulmüne maruz kalmayı, yaptırımlarına mecbur olmasını istemezse kendisi de bu yanlıştan uzak durmalıdır. Irkçı duygularını besleyecek ortamlardan, kitaplardan, konuşmalardan kendisini sakınmalıdır. İradesini birliği, yardımlaşmayı, samimiyeti telkin eden muhitlerden yana kullanmalıdır.

Hucurat Sûresi’nde insanın bir dişi ve bir erkekten yaratıldığı, tanışmaları için kavimlere ayrıldığı ifade edilmiştir. Ayrıca Allah Rasûlü Veda Hutbesi’nde “Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Arap’ın Arap olmayana takvâdan başka üstünlüğü yoktur.” Tekasür Sûresi’nde mezardaki ölülelerinin sayıları ile övünenler kınanmıştır. Bu ve bu minvalde çok sayıda ayet ve hadis ile şovenist uygulamalar reddedilmiştir.

Medeniyetimizin zirve temsilcilerinden Yunus Emre, Mevlânâ, Hacı Bektaş-ı Veli, Karacaoğlan, Aşık Veysel gibi nice isim insanlık paydasında buluşmanın zaruretini ifade etmiş; bu mevzu sohbetlerinin, eserlerinin omurgasını oluşturmuştur.

Ben bir şovenist değilim; ne ırkımı ne de başka bir özelliğimi kimseden üstün görmüyorum diyen herkes kendisini bir daha ve düzenli aralıklarla gözden geçirmeli.

Davranışlarını, konuşmasını, tepkilerini beğenmeyerek bir kişiyle “kezban”, “köylü” vb. tabirlerle alay eden bir karakterin bir adım sonrasında şovenist olmayacağı garanti değildir. Bugün kendisini “şehirli” ve “modern” olarak tanımlayarak üstün gören; kırsalda yaşayanları küçümseyerek sosyolojik ve psikolojik olarak ezmeye çalışan bir kesimin varlığı yadsınamaz. Toplumun her kesiminde olsa da bilhassa gençler arasında bu tür ayrımcılıklar pek yaygın haldedir. Ayrımcılığın, ötekileştırmenin, düşman yaratmanın pompalandığı bu dönemde kardeşliği, beraber yaşamayı, kültürlerin kaynaşmasını, farklılıkların zenginliğini, birlikten doğan güç ve mutluluğu dünya hayatının en büyük zenginliği görmek şarttır. Unutmamak gerek ki bu duygu bireyde başlar topluma yayılır. Bu anlamda her birimiz fert fert insanlığın sürekliliği benim ailemle, arkadaşlarımla, komşumla oluşturduğum ilişkinin samimiyetine ve kalitesine bağlıdır şuuru ile şovenizm tuzağına düşmekten imtina etmelidir.


Etkisi Günümüze Ulaşan Şovenist Uygulamalar

Bir Başka Açıdan Çin İşkencesi

Çin yönetiminin bölgede yaşayan Uygur Türklerine baskıcı bir politika izlemesi tarihten günümüze uzanan şovenist bir tavır olarak devam ediyor. Çin, insan hakları ihlalleri ve asimilasyon politikaları ile bölgede yaşayan Müslümanların ibadet ve inançlarını kısıtlama hatta yasaklama yolunu tutmuştur. Çin Halk Cumhuriyeti, problemi terörle açıklama ve üzerini örtme çabasında olsa da sorun uluslararası bir boyut kazanmıştır.

Adını Duymak Bile Yetiyor: Naziler!

Naziler, Alman ırkı olan Aryanlığı en üstün ırk olarak görmüşler ve kendileri haricindekilere ikinci sınıf insan muamelesi yapmışlardır. Almanya’da 1933-1945 yıllarında iktidara gelen Nasyonel Sosyalist Partisi’yle milyonlarca insan toplama kamplarına kapatılmış ve acımazsızca öldürülmüştür. Nazi rejimi yıkılmış olsa da günümüz Almanya’sında bu düşünce Neo-Nazi adıyla hâlâ varlığını sürdürmektedir.

Çerkes: Güzeli, Tavuğu ve Sürgünü (!)

Çarlık Rusya’nın nüfus politikası bağlamında bir buçuk milyon Çerkes anavatanları Kafkasya’dan sürgüne tabii tutulmuştur. Sürgün sırasında yol şartları, salgın hastalıklar, açlık gibi nedenlerden dolayı ciddi kayıplar verilmiştir. Ağırlıklı olarak Anadolu ve Rumeli, oradan da Suriye ve Ürdün’e dağılan Çerkesler Rusya’dan özür bekliyor. 21 Mayıs gününün “Çerkes Soykırım ve Sürgünü” olarak anılmasını istiyor.

“Devrilesi Moskof”

Stalin liderliğindeki Sovyetler birliği 1944’te Gürcistan’ın Ahıska bölgesinde yaşan Türkleri “sınır güvenliğini tehdit” bahanesiyle sürgün etti. Tren vagonlarında, insani olmayan şartlarda açlık ve pislik içinde vicdansız muamelelerle sürgün edilen Ahıska Türkleri çokça kayıp vermişti. Türkiye, Azerbaycan, Ukrayna, Gürcistan, Özbekistan, Kazakistan, ABD ve daha farklı yerlere dağılan Ahıska Türkleri’nin acıları, problemleri günümüzde de devam ediyor.


Ayşe Yazıcılar'ın Yazısı.