Model Aldığın Kişiden Sorumlusun
Hasret Ali Genç
İlerlemiş yaşım ve peşimi bir türlü bırakmayan hastalıklar: Yürümemi güçleştiriyor. Ama ne yapayım? Yürümek; doğduğum, büyüdüğüm, kendimi bulduğum bu semtte, ezbere bildiğim her köşenin, sokağın, caminin, çeşmenin, dükkânın yanından tekrar tekrar geçmek beni rahatlatıyor. Maziye takılıp kalmak çok zevkli bir şey bana göre… “Tam şu alanda futbol maçı yapardık arkadaşlarla, teravihlerden kaçıp bu parkta toplanırdık, ilk defa olarak gönlümü çalan küçük kız şu apartmanda otururdu…” diye diye dolanmak, anıları yâd etmek sinir, strese iyi geliyor. Bir müddet de olsa zihnimi telaşelerden uzak tutuyor.
Birkaç saat önce, yine bu mahalle gezintilerimden birini icra ediyordum. Dizlerime hafiften bir ağrı girdi. Dinlenecek neresi var acaba diye bakınmaya başladım. Ağır ağır adımlar atmaya da devam ediyordum. Kapısını henüz geçmiş olduğum sol arkamdaki binadan gürültü patırtılar işittim. Ne oluyor diye dönüp baktım. Kapı sertçe açıldı. Otuz beş yaşlarında, orta boylu, boynundaki damarların sinirden şiştiği belli olan bir adam ve yanındaki ince, uzun, aklından kötü düşünceler geçebileceğine kimsenin inanmayacağı nispette temiz yüzlü bir delikanlı yaka paça üçüncü bir genci dışarıya attılar.
Kulaklarım zor işittiğinden, kapıyı örterlerken ne dediklerini anlayamadım ama adamın kıpkırmızı kesilmiş yüzü ve şiddetli parmak sallayışları, olumsuz emir kipinde çekimlenmiş cümleler kurduğunu düşündürttü bana: “Sakın gelme!” veya “Buralarda bir daha gözükme!” gibi…
Elinde kâğıt parçaları, çehresinde şok ifadesi ile genç adam ne olduğunu şaşırmış gibiydi. Öylece bakakaldı. Anlaşılan konuşmasına bile fırsat vermemişlerdi. Ne yapacağını bilemedi bir an. Serseri mayın gibi ortada boş boş dikildi. Sonra hareket etti. Yanımdan geçerken kolundan yakaladım. E ben de meraklanmıştım.
-Evladım. Hayırdır, bir problem mi var? Yardıma ihtiyacın mı var?
Gizli merakımı tatmin etmek istiyor ama kendimi açığa çıkarmamak için de babacan bir tavır sergiliyordum. Tanımadığı yaşlı bir adamın birdenbire koluna sarılması doğal olarak onu şüpheye itmişti. Gözlerindeki titrek ifadeden sezebiliyordum bunu. Cüretimi arttırarak bir teklifte bulundum:
-Sakin ol. Gel seninle şu ilerideki kahve dükkânına uğrayalım da acı kahvelerimizi içerken tatlı tatlı konuşalım, olur mu? Ben yabancıyım ama amcan sayılırım. Bir büyüğünüm. Hürmeti hak etmiyor muyum? Hem anlatırsın başından geçenleri. Beraberce düşünürüz.
Uzun çabalar ve dil dökmeler sonucu ikna edebildim. Fakat garip olan, genç adamın tüm bu süreç boyunca bana hiçbir cevap vermemesi, tek kelime dâhi etmemesiydi. El işaretleri, baş eğişleri, kafa sallamaları ile iletişim kuruyordu. Onun siparişini de ben vermek zorunda kaldım. Arzuma hâkim olamayıp direkt olarak neler olduğunu sorduğum anda da yine ağzını açmadı: İnce, bembeyaz parmakları, masanın üzerine bıraktığı benim de o ana kadar hiç umursamadığım kâğıtları işaret etti. Okudum:
“İlk defa olarak bu seçkin topluluk içerisine dâhil olduğum için çok mutluyum. Harikulade ve şanslı hissediyorum.
Üniversitede okuduğum için yaşıtlarımı çokça gözlemleyebiliyorum. Sohbet ediyorum onlarla, bilgi alışverişinde bulunuyorum. Tahlil edebiliyorum hepsini. Tecrübelerini dinleyip çıkarımlar yapıyorum. Ve görüyorum ki kendisine, elinden tutacak, ışık olacak, doğru ve güzele zorla ittirecek insanlar bulmadan yola çıkanlar hata yapmaya mahkûm. İstidatlarını keşfetmeye ve yontmaya fırsat bulamazlar ayrıca.
Dolayısıyla beni aranıza kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizleri bu mesabede görüyorum. Verilecek ödevleri noksansız şekilde yerine getirmeye çalışacağım. Ancak bu şartla başarılı olacağımı biliyorum. İşte bu kompozisyon da gayretimin ilk nişanesi olacaktır. Zira bu hafta “İnsanın İdealleri ve İdolü” başlıklı bir metin hazırlanması gerektiğini, herkesin yazısının okunarak değerlendirmeler yapılacağını söylediniz. Benim ilk haftam olduğundan özel olarak böyle bir giriş yapmak istedim. Heyecanımı affedin.
Seçimler ve tercihler yaşamımızın can alıcı noktalarıdır. Bizi kaderimiz üzerinde sürükleyip götüren aslî unsurlardır. Neye bağlandığımızı, kime hayranlık duyduğumuzu belirlerken sık eleyip ince dokumak ehemmiyet kazanır.
Model alacağımız kimseyi tespit ederken sahip olduğu hasletleri iyice irdelemeliyiz. Şahsiyet farklarını ortaya koyabiliyor mu, çözmeliyiz. Yalnızca teoride olmamalı, pratik sahada da kanıtlamış olmalıdır kendini. Böyle bir mücadelesi var mı, öğrenmeliyiz.
Bu bağlamda elbette sayısız alternatif uzanıp duruyordu önümde. Birçok kıymetli, üstün şahıslar listemdeydi. Ama bana öyle biri ilham oldu ki! Ömrümde tezadın böylesini görmedim. O yüzden de kendimi cazibesinden kurtaramadım. İdol olarak önerdiğim isim: Şeytan’ın ta kendisi. Açıklıyorum:
Düşünün! Bir kere çok çalışkandır. Asla yorgunluk nedir bilmez. Duraklamaz. Zamanın kıymetini hakkıyla bilir. Değerlendirebilmek için elinden geleni yapar.
Kesinlikle yılmaz. Bıkmaz. Of demez. Üstüne gider. Zekice, sinsice saldırmaya devam eder. Pes etmez. Şikâyet etmez. Görev tanımı ta ezelde yapıldığından hücumlarında şaşmaz.
Küçük büyük hedef ayırt etmez. Sepete attığını kâr sayar. Hiçbir şeyi değersiz addetmez. Elde etmeye uğraşır.
Odaklanmıştır. Niyetine kilitlenmiştir. Aklı fikri beşerin ayağını kaydırmaktır, sırf bunu yapar. Oyalanmaz. Yürüdüğü yolun dışına sapmaz.
Cesurdur. Korkak değildir. Çekinmez. Asla geri adım atmaz. Bildiğini okur.
Planlı programlıdır. Karşı tarafın zaaflarını hatmetmiştir. Neyi, nerede, nasıl uygulayacağını yalayıp yutmuştur. Hiç boş bulunmaz.
Heybetlidir. Kötülüğe meyilli, nefsine düşkün kişilere büyük görünür. Kalp ve beyinlerini çok kolay işgal eder. Tesirli bir âmir edasıyla sözünü dinlettirir.
Karakter sahibidir. Düşmanını tanıdığı gibi kendisini de gayet iyi tanır. Elinde ne imkânlar olduğunu idrak etmiştir. Araçlarının yelpazesini geniş tutar. Her şeyi kullanabilir.
İkna kabiliyeti yüksektir. Yalnızca telmih ederek bile pek çok kişiyi yok etmiştir. Ama yeri geldiğinde de dolaysız olarak, doğrudan fikrini izhar eder.”
Bu satırlara geldiğimde kahkahalarım duyulmasın diye ağzımı ellerimle kapatmam gerekti. Gülmekten bedenim sarsılıyordu.
Methiyeler uzayıp gidiyordu. Son kısım ise şöyleydi:
“Velhasıl, daha nice örnek alınası huy ve davranışları mevcuttur. Olumsuz yanlarını, kibrini, isyanını, ahlaksızlığını bunların arasında saymıyorum tabii. Ama dürüst olmak gerekirse hangimiz şeytan kadar amacına, gayesine bu kadar teslim olmuştur. Uğrunda istikbalini feda edebilmiştir. Kim bu kadar gözü karadır?”
Ağrılarımı unutmuştum. Keyfim yerine geldi. Memlekette böyle cins, zehir gibi çocuklar olduğunu öğrenmek umudumu yeşertti. Tek pencereden bakan, fikirleri yüzünden genci kovalayan dar kafalılar vardı bir de tabii!
Gencin kahvesi bitmiş benimkine ise dudak değmemişti. İlk yudumumu alırken fark ettim ki artık buraya her rast gelişimde “Şu dükkânda tanışmıştık o garip gençle ve ne garip bir olaydı” diye anımsayacağım bugünü.
GENÇ'ın Yazısı.