Hasret Ali Genç

Sayılarla yaşamaya bayılıyoruz. Özümsemişiz artık. Matematiksel veriler aklımızı alıp götürüyor. İksir fıçısına baştan aşağı dalıp çıkmış bir âcize dönüyoruz. Uzaktan bakanlar yeşil ve fosforlu haleyi görebilirler.

Kimliğimizi ve karakterimizi sayılardan türetiyoruz. Bakıyoruz karşımızdakinin elinde ne kadar büyük ya da kaç haneli keyfiyetler var. Ona göre kıymet biçiyoruz. Ona göre hayran oluyor ya da hor görüyoruz. Peşinden mi gideceğiz yoksa peşimizden gelse dahi kaçacak yer mi arayacağız ona göre karar veriyoruz.

Odak noktamız kıyas etmek. İstatistikleri koyup masaya harıl harıl kafa çalıştırıyoruz. Bir ona göz atıyoruz bir diğerine. Grafiklere aktarıyoruz. Hangisinin pastadan aldığı dilim daha fazla; hangisinin dikey eksende ulaştığı nokta daha yüksek; hangisinin kapladığı alan daha geniş; hangisi sonsuza uzanıyor…

Standartlar bizi mutlu etmiyor. Ortalamanın üzerine hasretiz. Ağır ağır geliştirilebilir olana tahammülümüzü kaybettik. Doğuştan olgunlar var mı gözlüyoruz. Hormon enjeksiyonuyla şişmiş olsa dahi rakamlarda üstünlüğü ele geçireni baş tacımız addediyoruz.

Ölçelim, tartalım, hesaplayalım, numaraları görelim, ne elde edeceğiz bakalım diye düşünüyoruz. Merak ettiğimiz yalnızca “Kaç?” sorusunun cevabı. Gerisi boş. Sıralamada ne seviyede veya ne derecede bilelim yeter. Daha bize ne lazım ki?

Faaliyetlerin maliyetlerini hesaplarken haklıyız. Böyle yapmakla, son zerresine kadar tasarlamakla yükümlüyüz belki. Ama sayısal üstünlüklere dayalı böyle bir mantığı sosyal hayattaki ilişkilerimize uyarlamamalıyız kesinlikle. Kaçınmamız gereken davranışların başına bunu koyalım. Eğer kendimizi insanlık orkestrasının en hoş notalarını çıkaran bir enstrümanı olmaya aday görüyorsak; eğer uyum içinde yaşayabilen, herkesle dostane birliktelikler tesis edebilen, ruhunun neşeli kıvamı ile diğer kalplerde lezzetli bir tat bırakabilen bir fert olmaya niyetliysek...

Peki, sosyal hayatta sayılara çok itibar ettiğimizi mi öne sürüyorum?

-Evet.

Hatta maalesef söylemimi destekleyecek deliller topladım. Savunmaya geçebileceğimi işaret eden gözlemler yaptım. Kesin kararı verecek hâkim ben değilim ama bir savcı gibi iddianamemi beyan edebilirim:

Akrabalarımıza, dostlarımıza, büyüklerimize, küçüklerimize, iş veya sıra arkadaşlarımıza, yeni tanıştığımız kimselere genelde sahip oldukları şahsiyet değerleri üzerinden paye vermiyoruz. Taban tabana zıt biçimde sayılar yine devreye girerek aklımızı ve gönlümüzü çeliyorlar. İnsanların konumlarını ekonomide çokça kullanılan bir terim olan “nominal değer”leri üzerinden saptamaya meyilliyiz.

Nominal değer: Daha önceden belirlenmiş, üzerinde yazılı olan, ortak kararla kabul edilmiş olan değer demek. Günlük yaşantımızda karşılığını çok rahat bulabiliyor.

Mesela insanları maaşları üzerinden okumaya alışmışız. Somut bir data çünkü. Ne kadar ücret aldığını öğrendiğimiz bir kişiye artık hangi açıdan bakacağımızı kestirebiliyoruz. Liyakatli mi daha fazla merak etmiyoruz, maaş bilgisi o sorunun cevabını veriyor.

Ya da örneğin yeni tanıştığımız genç bir arkadaşımızın hangi üniversitede hangi bölümü okuduğunu öğrendiğimizde hemen beynimizde bir hesaplama işlemi başlıyor: Tam olarak kaç puan almış olabileceğini ve başarı sıralamasını kestirmeye uğraşıyoruz. Böylece o insanın da gözümüzdeki değeri belirlenmiş oluyor. Zekâsını ölçüyoruz kendimizce. Kendimizden üstün olup olmadığı su yüzüne çıkıyor.

Başka bir misal, bir insanın bir işle kaç yıldır uğraştığını bilirsek uzman mı acemi mi olduğunu anlayabileceğimizi düşünüyoruz. Yetenekli ve o işe karşı şevk duyma ihtimalini göz ardı edebiliyoruz. 100 kitap okuduğunu iddia eden adama hangi kitapları okuduğu sorulmuyor, beş vakit namaz kılan Müslümana ne duyguyla kıldığının pek sorulmadığı gibi… Yüzdeye vurulduğunda haklı tarafın azınlıkta kalması dolayısıyla etkisiz pozisyona düşmesi yahut yaşça büyük bireyin çoğu zaman daha akıllı olduğunun farz edilmesi gibi…

Bu, sayıların illüzyonu. Birinin alnında yazılı gelen nominal değerine aşırı önem verirsek o kişinin insanlık hasletlerinin güzelliği, samimiyeti ve bize ihtiyacı nispetinde kazandığı “gerçek değerin”den habersiz kalırız.

Sayın avukatlar, itirazınız?


GENÇ'ın Yazısı.