İnsan Can Suyunu Kendisi Taşır
Camda biraz buğu, bazı damlalar aşağıya doğru süzülmüşler bile. Fırtınalı ve yağışlı geçen gecenin ardından zor bir sabaha gözlerini açmıştı. Pencereden dışarı baktığında sıska ağaç dallarının kırıldığını gördü. Sabaha kadar direndi dalcağızlar diye düşündü. Buğulu cama parmağıyla bir şeyler çizdikten sonra hazırlanmak için pencereden ayrıldı. Mevsimin kendisinde oluşturduğu rehavete daha fazla kapılmadan evden ayrıldı. Birkaç gündür sabah akşam konuştuğu kedi o sabah da yanına gelmişti. Minik arkadaşıyla biraz ilgilendikten sonra sitenin merdivenlerinden iniyordu ki gözleri bir anda kenardaki yeşilliklere takıldı. İçinden, geceki fırtına ve yağıştan onlar da nasibini almıştır dedi. Biraz eğilip yeşilliklere dikkat kesildiğinde gözlerine inanamadı. Küçük-büyük bir sürü yağmur damlacığına gark olmuştu 3-4 cm boyundaki yapraklar. Bir an durdu. Beyninden vurulmuş gibiydi. Allah’ım dedi, sen ne güzelsin, ne güzelsin sen Allah’ım. Başka da bir şey diyemedi.
O sabah, yaşadığı küçük büyük sıkıntıları düşündü. Sonra kendini. Birçok ölüm ve birçok zorluk geçmişti üzerinden. Kainattaki yeri üç yapraklı o canlının yeri kadardı. Anladı. İkisi de burada kalıcı değildi. Anladığı bir şey daha vardı o gün. Evrende neredeyse yok denecek kadar bir yeri olan yaprağa dahi taşıyabileceği kadar ağırlığı veren Rabbi, o damlalar ile hayat veriyordu yaprağa. “İnsan can suyunu kendisi taşırmış” dedi ve o günden sonra her fırtınalı gecenin sabahında koşar adım yapraklara selam verdi ve her defasında yeniledi; Allah’ım sen ne güzelsin, ne güzelsin sen Allah’ım.
Fotoğraf: İstanbul / Aralık 2017
Merve Özkan'ın Yazısı.