İngilizlerin Sömürdüğü Devletimiz: Babür İmparatorluğu
Şah Cihan’dan sonra gelen sultanlar ise yerel Afgan, Hintli güçlerin ayaklanması karşısında gitgide zayıflar. Bu dönemde artık İngilizler’de ciddi manada bölgede varlıklarını hissettirmeye başlarlar. Koloniler kurar, katliam yaparlar. Teknolojiyi de takip edemeyen Babür sultanları kısa bir süre sonra İngilizlerle yaptığı savaşları da kaybederler.
Yarın ‘önem arz eden konular’ arasında yer alacak pek çok hadiseyi bugünlerde yaşıyoruz. Ülkemiz etrafında tam bir ateş çemberi var. Irak ve Suriye’nin hali malum, Karabağ Ermenistan işgalinde, kuzeyde Kırım işgal edilmiş durumda, batıda Yunanistan ile gerginlikler hat safhada; daha batıda ise üzerimizde yapılmaya çalışılan ameliyatlar planlanıyor. Biz ise millet olarak bir ayağımız Anadolu’da sabit şekilde, Ankara merkezli bir siyaset ile tüm cihanda yayılması uğruna yüzyıllardır didindiğimiz ‘ilay-ı kelimetullah’ için diğer ayağımızla kainatta dolaşmaya devam ediyoruz. Dün Uyvar Kalesi’nden, Kandahar Dağları’na, Sibirya’nın uçlarından Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına kadar ulaşan elimiz, giden erimiz bugün de şartlar ve imkan dahilinde El Bab’ta, Cerablus’ta, Afrin’de. Afrin operasyonu esnasında kendisine sorulan “İstikamet neresi?” sorusuna “Kızıl Elma”ya diyen asker bizim serencamımızdır. 16 Türk Devleti yazı serimizin silsilesi bittiği vakit bir yazıda da sadece Kızıl Elma’yı işleyeceğiz. İmdi bu sayıda, Kızıl Elma’ya matuf yazdığımız devletlerimizden Babür İmparatorluğu’nu ele alalım, ne dersiniz?
TARİH MEKANDA YAŞANIR
Tarihin tasnifi sırasında zaman ve mekan kavramları öne çıkar. Ele alınan konuya ilişkin bu tasnifler, ilgili konuya ilişkin yazımı da kolaylaştırır. Ancak mesele Türk tarihine geldiğinde zamana dair kolaylıklar karşımıza çıksa da mekan konusunda bizi daima zorluklar bekler. Hakimiyet ve göç sahasının genişliğinden ötürü Türk tarihinin bir bütün olarak ele alınması her zaman zor bir durum olarak kabul edilir. Mesela 16. yüzyılın başındaki en büyük dört devlet Türk’tür; Osmanlı, Memlükler, Safeviler ve Babür İmparatorluğu. Diğer üç devlet birbirlerine yakın coğrafyalarda yaşarken en doğuda ve güneyde Babürler yer alır.
HİNDİSTAN BİZİ İLGİLENDİRİR Mİ?
Babür devleti; Hindistan merkezli kurulur. Kurucusu Muhammed Babür’dür. Timur’un torunu olan babası Ömer Mirza vefat edince Fergana hükümdarı olarak başa geçer. Ancak amcasının isyanıyla beraber tahtını kaybeder. Emrinde yalnızca 5000 civarında asker vardır. O da çare olarak her büyük komutanın icabında yaptığı gibi ricat eder ve Kabil’e gelir. Burada kısa zamanda güçlenir. Afganistan hattından Hindistan’a uzanan bir alanda hakimiyetini tedricen genişletir. Nihayetinde kendisini Timur’un en büyük veliahtı olarak ilan eder. Karşısına ise en büyük güç olarak Delhi Türk Sultanlığı’nın tahtında oturan ve Afgan olduğu düşünülen İbrahim Ludi çıkar. Ludi’nin 100 bin kişilik ve fillerle dolu bir ordusu varken Babür’de ise 13 bin kişilik bir ordu vardır. Mustafa Rumi adlı Osmanlı göçmeni bir komutan vasıtası ile ateşli silahları ordusuna katan Babür, savaş düzenini de Osmanlı’ya göre tayin eder. Sağladığı üstünlük ile beraber zafer kazanan Babür, hakimiyetini Hindistan’ın içlerine kadar ulaştırır. Burada tebliğ faaliyetlerine devam eder. Putperest olup aynı zamanda tabiattaki hadiselere de kutsallık atfeden Hindular ile sık sık karşı karşıya gelse de asi durmayanları tebaa kabul ederek şefkatle yaklaşır. Babür; dindar, müşfik bir sultandır. Arap alfabesini kullanırken Çağatay Türkçesi’ni esas alır; tıpkı Oğuz Türkçesi’ni kullanan ama Arap alfabesiyle yazan Osmanlılar gibi. Babür’den sonra tahta oğlu Hümayun Han geçer lakin bir komutanın isyanı karşısında tutunamaz ve Safeviler’e sığınır. Şah İsmail’in desteği ile tahtını yeniden ele geçirse de bir süre ona bağlı hareket eder. Babürler Sünni, Safeviler ise Şii itikada mensuptur. Safeviler ile ilişki pek çok rical-i devleti rahatsız etse de Özbek Hanlığı’na karşı doğal müttefik olarak Safeviler ile temas kurmak zorunda kalır. Bu dönemde Hümayun Han Safeviler’e karşı Osmanlı’ya ittifak teklif eder ve cevap verilmeyen mektubu şöyle başlar: Padişah Baba!
İMAM RABBANİ’NİN TERBİYESİNDEKİ SULTAN
Ardından tahta Ekber Şah geçer. Henüz 13-14 yaşında olan hükümdar büyük bir dirayet göstererek savaşlar kazanır. Babasının vezirini teskin ettikten sonra otoriteyi sağlayarak. Kabil, Keşmir, Ganj Vadisi’nde kesin olarak Babür hakimiyeti tesis edilir. Ardından tahta oğlu Selim Cihangir geçer. Cihangir Şah zayıf karakterli olup sefahate düşkündür. Yanındakilerin dolduruşuyla devrin en büyük alimi İmam Rabbani’yi yargılar. Önce ikna olmuşsa da ardından hapis cezası verir. O dönemde Hint yerel inançları İslam’a kanalize edilmeye çalışılır. İmam Rabbani büyük sabır ve dualar göstererek “Sultanı incitmek tebaayı incitmektir” der. Aradan geçen üç yılın sonunda hapisten çıkarılır ve Sultan, kendisinden özür diler. Büyük ikram ve ihsanlarda bulunarak kendisinin en sıkı yarenlerinden birisi olur. Ardından tahta oğlu Şah Cihan geçer.
TAC MAHAL’İN ANLAMI
Dünya üzerinde parmakla gösterilen en büyük anıtlardan birisi olan Tac Mahal bu dönemde yapılır. Şah Cihan; eşi Mümtaz Mahal (Banu Begüm) adına bu müthiş yapıyı inşa ettirir. Anıt yalnızca beyaz mermerden inşa edilir. Mimarı, büyük usta Mimar Sinan’ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi’dir. Kubbeyi de İstanbul’dan gelen İsmail Efendi mimar olarak hazırlar. Yapımı 22 yıl sürer. Yapımında pek çok zümrüt, inci, yakut ve pırlanta kullanılır. 1666’da vefat eden Şah Cihan da buraya defnedilir.
Şah Cihan’dan sonra gelen sultanlar ise yerel Afgan, Hintli güçlerin ayaklanması karşısında gitgide zayıflar. Bu dönemde artık İngilizler de ciddi manada bölgede varlıklarını hissettirmeye başlarlar. Koloniler kurar, katliam yaparlar. Teknolojiyi de takip edemeyen Babür sultanları kısa bir süre sonra İngilizlerle yaptığı savaşları da kaybederler. Artık İngiliz tahakkümü altına girerler. İngilizler doğrudan Sömürge Bakanlığı kurarak Hindistan’ı ve diğer sömürgelerini yönetmek isterler. Son hükümdar Şah Bahadır’ı 1858’de tahttan indirerek Babür Devleti’ni yıkarlar.
Gökhan Gökçek'ın Yazısı.