Ahmet Ünal

Çocukken daha saf, temiz ve masum olan kalbim vizyonumu belirlememdeki en büyük etkendi. Şimdi ise kalbim, mermilerin çift yönlü oluk oluk aktığı bir meydan harbinin ortasında. Yapmam gereken ise kalbimi mermilerden koruyarak yaralarımı sarabileceğim, onu çocukluğumdaki kıvamına ulaştırabileceğim, yeni planlar yapıp ulvi vizyonlar belirleyebileceğim sipere doğru çekmek: Ey kalbim sipere!

Fiilen hayata karışıp tecrübe kazanma fırsatı bulamadığım zamanlarda, ilk çocukluk zamanlarımda ilk ve en büyük öğretmenim annemdi. Çünkü fiziksel ve biyolojik şartlarım ferdiyetimin farkına varabileceğim kadar tamamlanmamıştı. Babamın da türlü meşgaleleri olduğu için ben annemin kollarındaydım. Onun bilgisi, görgüsü ve tecrübesi ile büyümeye başladım.

Öğrenmem gereken birçok şey vardı. Bir şekilde hepsini gösteriyor ve öğretiyordu. Bunlardan bir tanesi ise dini ahlaki değerlerdi. Annem, hayatım boyunca beni şekillendirecek, karakterimi etkileyecek olan dini ahlaki değerleri bana kıssalarla, menkıbelerle anlatıyordu: “Falanca adam şöyle yapmış, bunun sonucunda şöyle olmuş, falanca sahabi Peygamber Efendimiz’e şunu sormuş Peygamber Efendimiz şöyle cevap vermiş”… Annemin bu anlattıklarını dinliyor ve farkında olmadan hangi konuda ne yapmam, nasıl davranmam gerektiğini öğreniyordum. Hedefim yoktu, öğreniyor ve uyguluyordum.

Bir zaman oldu ki o saf aklımla kendime bir vizyon belirlemiştim. Artık tüm öğrendiklerimi bu vizyonum için öğreniyor, uyguluyordum: Annemin anlattığına göre ölünce bedenimiz çürüyecek ancak ruhumuz yaşamaya devam edecekti. Çünkü beden, daldaki meyve gibiydi. Meyve can bulduğu daldan toprağa düşecek ve çürüyecekti. Annemin, bu durumu mantık çerçevesinde bana izah ettikten sonra bedeni çürümeyen veli ve şehit kıssaları anlattığını hatırlıyorum. Her iki kıssada da kişilerin bedeni Allah katındaki mertebelerinden ötürü çürümüyordu. Bu iki kıssa üzerine annemin; bir Allah dostunun, talebelerinde Müslümanlık vizyonu oluşturmak için sarf ettiği “Bedenimizi toprağın çürütmesine izin vermeyeceğiz.” minvalindeki bir cümlesini de bana söylediğini anımsıyorum. O zaman benim için “bedeni toprağa çürütmemek” demek Allah’ın rızası, Cennet, ahirette Peygamber Efendimiz’le dostluk ve Allah’ın bize vadettiği nice mükâfat demekti.

Gün, o gün; ben kararımı almıştım, bedenimi toprağa çürütmeyecektim… Gün, bu gün; görüyorum ki ben büyümüşüm, aklım büyümüş fakat ne yazık ki vizyonum küçülmüş. Küçülmek bir yana dursun vizyonum yok mesabesindeki putlarla dolmuş.

Dünyaya dair hiçbir vizyonum olmaması gerektiğini söyleyemem ama bir yandan, nesillere miras bırakabileceğim, en önemlisi de beni dünya ülkesinden ahiret ülkesine en az sorunla geçirecek, ulvi vizyonlar belirlemem elzemdir. Belki bedenin çürümemesi hadisesini gülerek karşılayanlarımız, inanmayanlarımız olabilir. Ben hâlâ inanıyorum. Peki ben böyle bir vizyona yeniden nasıl sahip olabilirim? Artık ne ben çocuğum ne de annemin anlattığı menkıbeler ilgi çekici! Aklım ve yaşım büyüdüğü halde vizyonum büyümediğine göre bu mesele akıl ve yaş ile alakalı bir mesele değil.

Potansiyelim belirli olarak doğdum, hacmim belirli idi. İlk çocukluk dönemimde az olan aklımın ve yaşımın yerinde başka bir şey vardı ve ben onun sayesinde böyle bir vizyona sahip olmuştum. O şey, büyüdükçe yerini akla bırakan ve peygamber efendimizin “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o düzgün olursa bütün vücut düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur” diyerek nitelediği kalpti. Çocukken daha saf, temiz ve masum olan kalbim vizyonumu belirlememdeki en büyük etkendi. Şimdi ise kalbim, mermilerin çift yönlü oluk oluk aktığı bir meydan harbinin ortasında. Yapmam gereken ise kalbimi mermilerden koruyarak yaralarımı sarabileceğim, onu çocukluğumdaki kıvamına ulaştırabileceğim, yeni planlar yapıp ulvi vizyonlar belirleyebileceğim sipere doğru çekmek: Ey kalbim sipere!


GENÇ'ın Yazısı.