Bir Şey - Kasım 2017
Büşra Nur Turan
Bir Acı Yolculuk
1981 yılında Peter Marlow’un çekmiş olduğu fotoğrafta Batı Şeria’da çocuklarıyla yolculuk yapan bir babayı görüyoruz. Babanın yüzündeki mahzun bakışı ile her şeyin farkında olduğunu ve yolculuğunun duvarlar ile örülü olduğunu anlıyoruz. Çocuklar ise yüzlerindeki masum gülümsemeyle yolculuklarına devam ediyorlar her şeyi bile bile… İsrail 2002 yılında güvenlik (!) gerekçesiyle Batı Şeria’yı bölen 700 kilometrelik bir duvar inşa etti. Tecrit Duvarı adı verilen duvar, Batı Şeria’da yaşayan birçok Filistinliyi evinden, ailesinden, okulundan kopardı. Doğrudan İsrail denetimi altındaki toprakları da genişletmiş oldu. Dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron, 2005 yılında Gazze Şeridi’ndeki Yahudi yerleşim birimlerini boşalttı ve Gazze’yi abluka altına aldı. Batı Şeria ve Gazze arasındaki zayıf iletişim iyice kopmuş oldu. Batı Şeria’da yaşayan bir Filistinli, Gazze’ye gidebilmek için Ürdün’e, Ürdün’den Mısır’a ve Mısır’dan da Gazze’ye ancak özel izinlerle geçebilecek hâle geldi. Bir utanç duvarı olarak tarihte yerini alıyor.
Bir Vefa Borcu
Sanatla geçen bir ömürden bahsetmek istiyorum size, “Sanat Hakk içindir.” diyen büyük sanatçıdan. Bir ömrün içine sığdırılan onlarca eser. Şiir, tiyatro piyesleri, programlar… Ömrünü sanatla geçirmesine rağmen ne yazık ki çok fazla tanımadığımız sanatçı Hasan Nail Canat. Kendileri 25 Ekim 1943 yılında Kayseri’de doğdu. 24 yaşında ‘Yalnızlar Rıhtımı’ isimli şiir kitabı yayımlandı. Birçok zorluklar ve maddi ve manevi sıkıntılar hep yanı başında yürüdü. Bu zorluklardan birini 1 Ekim 1969 yılında çıkan Tohum Dergisi’nde Canat şöyle anlatır: “Borçların taksitleri yaklaşıyor ve geçim sıkıntımızın üzerine icra mektupları ve alacaklarımızın hakarete kadar giden ikazları bize bir kriz devresi yaşatıyordu. Zengin olmamalarına rağmen davalarına bağlılıkları sebebiyle bize çok yardımı dokunan Kayseri Büyük Doğu Çevresi olmasaydı Hilal Tiyatrosu bugün Moskof Sehpası 100 bin kişiye hitap etmiş olmanın sevincini yaşamayacaktı. Çünkü tam yıkılacağımız anda önemli borçlarımızı ödeyen, çalışmamız için salonlarını veren Kayseri Büyük Doğu Çevresi’nin verdiği manevi güçle Moskof Sehpası’nı hazırladık.” Tüm olumsuzluklara karşı bir söz söyledi: “Olacak, beni göremeyenler beni okuyacak ve ne olursa olsun bu insanlara mesajımı vereceğim.” Ömrünün son gününü de sanatla geçiren Hasan Nail Canat geçirdiği kalp kriziyle 21 Ekim 2004 günü Rabbine yürüdü. “Sanat sadece Hakk için kullanılırsa makbuldür. Gerisi hikaye...” Rahmetle.
Bir Hayalet Ülke
Dış dünyaya kapalı olan Kuzey Kore’de fotoğraf çekmek çoğu durumda yasakmış. Gizlice çekilen fotoğrafları ülke dışına çıkarmak da bir o kadar zorken bazı fotoğrafçılar Kuzey Kore’de çektikleri fotoğrafları ülke dışına çıkarmayı başarmış. Görmüş olduğumuz fotoğraf da onlardan birisi. Bu ülkeye turist olarak girmeyi başardıysanız birçok yasak sizi bekliyor demek aslında. Her yere serbest gitmek ve her yerde fotoğraf çekmek yasakmış. Özellikle asker fotoğrafları konusunda hassaslarmış. Gazetecilerin ise cep telefonu, GPS cihazları ve benzeri elektronik eşyaları ülkeye girmeden alınıyormuş; seyahatleri de mutlaka en az iki devlet görevlisi eşliğinde gerçekleşiyormuş. Kuzey Kore halkı devlet tarafından kategorize edilmiş bir sisteme sahip. 3 ana sınıf ve 51 kategoriye ayırmışlar ve her vatandaşla ilgili gizli dosya tutuluyormuş. Ülkede, konut satılmıyormuş. Konut, devlete aitmiş. Çocuklar evlenene kadar aileleriyle yaşamak zorundalarmış. Ülkede vatandaşın mesleğine devlet karar veriyormuş ve bu karar verilirken kategorideki puanı dikkate alınıyormuş. Devlet sanatçıları ve başarılı sporcular ev, araba, bedava benzin gibi imtiyazlara sahiplermiş. Dünyanın en otoriter ülkelerinden olan Kuzey Kore, her türlü iletişimi yasaklayarak gizemini halen koruyor. Son dönemde nükleer güce sahip olmak adına attığı adımlarla gündeme geliyor. Kuzey Kore’nin kapalı sınırlarının ardındaki yaşamı hayal bile etmek zor.
Bir Güzel Ses
Kur’ân-ı Kerim Allah’ın insanlara bir rahmet olarak gönderdiği, hem bu dünya hem de ahiret hayatı için rehber olacak eşsiz mucizelerle dolu bir kitaptır. Rabbimizin izniyle insanları karanlıktan aydınlığa çıkaran, Allah’a yaklaştıran ilahi bir rehberdir. Bizim için en güzel kitaptır. Ömer bin Hattâb –radıyallâhu anh-, sesi çok güzel olan ve Kur’ân’ı pek mükemmel okuyan Ebû Mûsâ el-Eş’arî –radıyallâhu anh-’a zaman zaman “Ey Ebû Mûsâ! Haydi bize Rabbimizi hatırlat.” derdi. O da Kur’ân’ı Kerîm okurdu. Yine bir defasında Ebû Mûsâ el-Eş’arî’ye “Kardeşim! Rabbimize olan şevkimizi artır” demişti. O da Kur’ân okumaya başladı. Bir müddet okuduktan sonra Hz. Ömer’i namaza çağırdılar. Derin bir huşû ile Kur’ân dinleyen Halîfe, birden kendine gelerek “Biz zaten namazda değil miydik?” dedi. (İbn-i Sa’d, IV, 109) Rabbim Kur’ân-ı Kerîm’den lâyıkıyla istifâde edenlerden eylesin.
Bir Manidar Cevap
Bir gün adamcağızın biri gelip İmam-ı Azam Ebû Hanife Hazretlerine şöyle sorar: “Ya İmam! Rabbim affetsin, ben namazlarımı huşû içerisinde kılamıyorum. Namaza başladıktan sonra develerim aklıma geliveriyor. Kafamda başlıyorum onları otlatmaya! Namaz bitinceye kadar da onlarla ilgileniyorum. Hâlbuki biliyorum ki, siz benden daha zenginsiniz. Peki, siz namazlarınızı huşû ve zevk ile nasıl kılabiliyorsunuz? Büyük fıkıh âlimi şu güzel cevabı verir: “Sevgili kardeşim, ben develerimi kalbime bağlamam ki! Benim develerim ahırda bağlı dururlar.”
GENÇ'ın Yazısı.