Eşref Bey’in emir eri Zenci Musa

İsa Peygambere omuzlarını ödünç verir

Ve Peygamber bu sayede göğe tırmanabilir.

Mehmet Akif Ersoy

Sonradan Osmanlı Olmak

Aslen Sudanlı. Girit’te doğar. Dedesi O’nun İslam ahlakına göre yetişmesini istediği için yanına alır. Kahire’de bir güzel yetiştirir. Hem ahlakını hem de Osmanlılığını oradan alır. Dede farkında mıdır nasıl bir yiğit yetiştirdiğinin? Belki. Türk mahallesinde yaşadıkları için Türkçeyi çok iyi öğrenir. Dedesi Osmanlı hayranı olduğundan dolayı, torununu da öyle yetiştirmek ister. İslam’ı iyi öğrenmesini önemser. Hangi hocalardan ne dersleri aldı, hangi mekteplere gitti ya da gidebildi mi, bilmiyoruz.


Silah Yok Ama İman Var

O’nu sıradan bir Musa’dan Zenci Musa’ya dönüştüren terkip, Osmanlı terkibi olacaktır. İlk gençlik dönemi, Osmanlı’nın zor zamanlarına rastlar. Devlet-i Âli her yerden ağır darbeler almakta, iç çatışmalar, isyanlar ve toprak kayıplarıyla mücadele etmektedir. Onlarca cephede canhıraş çatışmak zorunda kalmıştır. Diğer taraftan bağıra bağıra gelen büyük bir dünya savaşı vardır. İşte tüm bunların ortasında, 1911’de, İtalyan donanması otuz beş bin seçkin asker, yüz üç ağır top, altı bin at, sekiz yüz kamyon ve dört uçak ile Trablusgarb’a çıkartma yapar. Kısa zamanda asker sayısı yüz bine ulaşır. Zaferlerini (!) daha sonra anlatsınlar diye Konçino Rivoli gibi romancıları, şairleri ve müzisyenleri de getirirler. Osmanlı’nın burada redifleri (terhis edildiği halde ihtiyatta bulunan askerleri) vardır. Silah yok, imkan az, fakat iman vardır.


Savaşa Katılmak İstedi

Trablusgarp’ta destansı bir mücadele başlar. Kısa sürede İslam ülkelerine haberler gider. İstanbul’dan Enver Bey ve Kuşçubaşı Eşref, harbi yönetmek için buraya gelirler. Gece baskınlarıyla İtalyanlara beklenmedik zararlar verirler. Zenci Musa da kendisi gibi yürekli gençlerle beraber Libya’da Osmanlı ordusu ve Şeyh Sunusi’nin İtalyanlara karşı verdiği bu mücadeleye katılmak ister. Kahire’den Libya’ya gider ve bundan sonra artık Osmanlı nerede savaşıyorsa Musa da orada savaşmaya başlar. Nerede tehlike varsa tüm heybetiyle orada biter.


En Tehlikeli Görevleri Üstlendi

Zenci Musa, kendini gören herkesi etkileyecek bir cüsseye sahiptir. İki metre boyu, güçlü kuvvetli bir yapısı vardır. Kahramanlık öyküsünü dinledikçe sadece cüssesinin değil hem duygu hem de şecaat bakımından da emsalsiz bir yürek taşıdığını göreceksiniz. Eşref Bey, Musa’daki cevheri fark edip yanına alır. Kısa sürede Musa da Eşref Bey’i çok sever. O’nu gölge gibi takip eder, en tehlikeli görevleri üstlenir ve başarıyla yerine getirir. Ağır yükleri kolayca kaldırması, hiç bitmeyen enerjisi herkesi etkiler, başka askerlere de moral olur.


Önemli Olan Emanetin Ulaşması

Musa, Kuşçubaşı ile gizli bir görev için Arabistan’a gider. Üç yüz bin Osmanlı altınını Yemen’de Tevfik Paşa’ya teslim etmeleri gerekmektedir. İki ayrı grupla birlikte yolculuk yaparlar. Altınların istihbaratını alan İngiliz ajanı Lawrence, İngilizler ve bedevilerle birlikte onların yollarını keser. Birbirleriyle çatışırlar ve Kuşçubaşı Eşref Bey esir düşer. Altınları alıp gizlice kaçmayı başaran Zenci Musa kendi gayretleriyle Yemen’e sağ salim ulaşır ve emaneti teslim eder. Bu olay çok ses getirir, hatta dönemin London Times Gazetesi’ne 8 sütun ile manşet olur. Fakat bundan sonra Eşref Bey ile bir daha bulaşamayacaklardır.


Bu İş Bitmedi, Bitmez de

Karaköy Gümrüğü’nde kâhyalık teklif ederler. “Ben kâhyalık yapmam. Onu yaşlı bir Müslüman yapsın. Ben hamallık yapsam da olur” der. Karaköy Gümrüğü’nde hem hamallık yapar, hem de geceleri Anadolu’ya milli mücadele için silah kaçırılmasına yardım eder. İngiliz komutan Generel Harrington, gümrükte bir gün gezerken Zenci Musa’yı gösterip durumu anlatırlar. “Bizimle çalışırsan seni altına boğarım” der komutan. Musa ise “Her teklif herkese yapılmaz. Bu teklif beni sadece rencide eder. Benim devletim Osmanlı’dır. Bayrağım ay yıldızlı bayraktır. Komutanım Eşref Bey’dir. Bu iş bitmedi. Sizinle mücadelemiz devam edecek” der. İngiliz küstahlığına nasıl cevap verilmesi gerekiyorsa öyle cevap verir yani.


Yiğitler Meydanında Kahramanca Savaştı

O kahraman olmak için bu fedakarlıkları yapmadı. Kimsenin gözüne girmeye çalışmadı. Büyük servetler peşinde koşmadı. “Ben siyahiyim, bana ne onların mücadelesinden” diyerek bir köşeye de çekilmedi. Yiğitler meydanına çıktı, kahramanca çarpıştı. İnandığı ne varsa onun uğruna savaştı. Yüreğinden, ideallerinden, adanmışlığından başka bir şey yoktu elinde. Zaten başka bir şeye de ihtiyacı yoktu. Vefatının üzerinden bunca yıl geçmiş olmasına rağmen 2017’de bir dergide ondan bahsedilmesinin nedeni işte budur.


Bu Yoksul Milletten Emekli Maaşı Alamam

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle Musa İstanbul’a döner. Anadolu’daki istiklal mücadelesine destek vermek ister. Ne parası ne de kalacak yeri vardır. Yüksek rütbeli paşalar onu tanıdıkları için “Seni emekli edelim” derler. O da “Ben bu yoksul, garip milletten emekli maaşı alamam” diyerek reddeder. Nasıl bir iman bunu söyletebilir? Nasıl bir ruhtur ki bu, kalacak yeri bile yokken, gayet de hak ettiği bir maaşı reddeder? Nasıl bir teslimiyet?.


Bu Ayıp da Bize Yeter

Tarih Zenci Musa’nın kahramanlık öykülerini yeterince yazmadı. Böyle bir adam, diyelim ki İtalyan ya da daha iyi bir örnekle Yunan olsaydı; ne hikayeler, ne romanlar, ne destanlar yazılmıştı. Yunan mitolojisinin öğretilerini defalarca filme çekmiş, her yıl buradan hareketle yeni bir mit üretmekten geri durmamış Batılılar, Zenci Musa gibi bir adama nasıl muamele ederlerdi? Amerika “Er Ryan” filmi ile olmayan bir kahraman üretmedi mi kendine? Bir Zenci Musa kitabımızın, filmimizin, dizimizin, hadi hepsini geçelim adam akıllı bir belgeselimizin bile olmaması bize ayıp olarak yetmez mi?


Bizde Kahramanlar Bitmez

Osmanlı nerede savaşıyorsa o da mertçe, plansızca orada savaştı. Hiçbir takdir beklemedi. Verem hastalığına yakalanıp vefat ettiğinde bavulundan üç şey çıkar: Osmanlı haritası, Eşref Bey’in resmi ve kefen. Kuşçubaşı Eşref Bey, O’nun vefatını duyduğunda şöyle der: “Ben Malta’dan kurtulup, Milli Mücadele’nin bayrağını açanlardan biri olmak şerefine mazhar olduğum günlerde, Musa, O benim Arabım, veremden ölmüş.” 15 Temmuz gazisi bir abimizin de söylediği gibi “Bizde kahramanlar bitmez.”


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.