Ateş Sönmeden Deniz Yarılmadan Yapacaklarımız Var
Yüzyılın başından beri sömürgecilerin Müslümanları birbirine sürtüştürerek tutuşturduğu ateş, tüm İslam dünyasını yakıyor. Meşrep, mezhep, milliyet, siyaset farklıkları kaşınarak bu ateş devamlı büyütülüyor. Her şeylerini bırakarak kaçanları da toplu olarak boğulmak gibi başka bir felaket bekliyor. Resmi verilere göre sadece son iki senede deniz yoluyla Avrupa’ya kaçak geçerken boğularak ölen Müslüman göçmen sayısı çoğunluğu çocuk ve kadın on bini geçmiş durumda. Bugün Akdeniz suları dünyanın en büyük mezarlığı haline çoktan gelmiş halde.
Bin yıldır olduğu gibi Anadolu toprakları kendine sığınan milyonlarca çaresizi bir kez daha kucaklamış durumda. Bizim topraklarımızdan da Akdeniz kadar yoğun olmasa da Ege Denizi’ni kullanarak şuursuzca Avrupa’ya kaçmanın çare olduğunu zannedenler çıkıyor. Boğulmadan karşıya geçtiklerinde de asıl cellâtlarının soğuk yüzüyle karşılaşıyorlar.
Bu yakılan ateşin tüm ümmeti hedeflediği belli olduğu gibi kurtuluş reçetesinin adresi de belli. Tüm dünyadaki mağdup ve dalalettekilerin bu millete düşmanlıkta birleşmesi, ümmetin birliği ve hizmetkârlığının yeniden bu topraklara verilmiş olduğunun en büyük kanıtıdır. Rahmeti celbeden aczin ve sıkıntının büyüklüğüdür. Ümmetin üstündeki kara bulutlardan o rahmetin ineceği görülüyor. O acizlere uzanacak her el, sıkıntıyı giderecek her adım, acıyı paylaşacak her gönül, nemrudun ateşine su taşıyan karınca misali tarafımızı belli edecek. Şimdi rahmete memur olma zamanıdır; tok yatamama, dertlinin derdiyle dertlenme, zulme ve kötülüğe hem elimiz hem dilimiz hem de kalbimizle karşı çıkma zamanıdır. Ümmeti yakan nemrud ateşi sönecek, önünde onu boğan denizler yarılacak. Bize düşen; çok yaklaşan o zaman gelmeden imanımızın gereği doğru tarafta yerimizi almaktır.
Mehmet Emin Okur'ın Yazısı.