Kişiliğimize Değer Katmak Ama Hangi Değer?
İnsanı Hak katında değerli kılan birinci ve en temel değer, îmandır. Bunun ilk adımı, Rabbin varlığını, birliğini, yüceliğini, yegâne ilah oluşunu ve Rabliğini kabul demek olan kalp kararıdır. Peygamberlere, meleklere, indirilen kitaplara, âhiret gününe, kaza ve kadere îman da bu adımın tamamlayıcı unsurlarıdır.
İnsan fıtratı gereği üstün ve güçlü olmak ister. Başkalarından bir adım önde olmak, toplum nazarında kıymetli ve itibarlı biri olmak onu mutlu eder. Belki bir ömür böylesi bir güç devşirmenin, birileri tarafından takdir görmenin, önemli biri sayılmanın peşindedir. Bu hedefe erişmek için de çoğu zaman halkın değer ölçüleri belirleyici olur. Mesela insanlar zenginlere itibar ediyorlarsa zengin olmanın; yöneticilere imreniyorlarsa lider olmanın; akademisyenlere büyük değer veriyorlarsa akademisyen olmanın; sanatçılara ya da oyunculara hayranlık duyuyorlarsa onlardan biri olmanın derdine düşer. Elbette böylesi arzuların oluşması tabiidir. Ancak peşinden koşulacak yegâne değerler, gerçekten halkın önem verdiği değerler mi olmalıdır? Diğer bir ifadeyle kişiliğin özgül ağırlığının ölçüsü, halkın nazarından mı ibarettir?
“Hayat dediğin şu yaşadığımızdan ibarettir” anlayışı içinde bir ömür sürenler için bu sorunun cevabı “Evet” olabilir. Ancak “Gerçek ve ebedi hayat âhiret hayatıdır; bu dünya hayatı, o hayat adına büyük bir fırsat mevsimidir” inancında olanlar için ise kazanılması gereken esas değer ve dereceler, halkın değil Hakk’ın belirledikleridir. Yüce Rabbin katında her kulun bir değeri ve derecesi vardır. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur:
“Onlar (yani insanlar) Allah’ın katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir” (Âl-i İmrân Sûresi, 163)
Biz bu yazıda insana Hak katında derece kazandıran gerçek değerlere dikkat çekeceğiz. Bu değerleri tespit ölçümüz de yine Rabbimizin yüce kelâmı olacaktır.
1. İnsanı Hak katında değerli kılan birinci ve en temel değer, îmandır. Bunun ilk adımı, Rabbin varlığını, birliğini, yüceliğini, yegâne ilah oluşunu ve Rabliğini kabul demek olan kalp kararıdır. Peygamberlere, meleklere, indirilen kitaplara, âhiret gününe, kaza ve kadere îman da bu adımın tamamlayıcı unsurlarıdır. İman yönünden müminler, derece derecedir. İman edilecek esaslar bakımından iman değişmese de keyfiyet ve derinlik bakımından herkesin imanı farklıdır. İmanı güçlü müminler, elbette zayıf müminlerden daha üstündürler. Öyleyse Hakk’ın nazarında kişilik kalitesini ve değerini artırmak isteyenler, öncelikle bir ömür boyu imanlarının artması uğruna yatırım yapmalıdırlar.
2. Kişiliğe derece/kalite katan diğer bir değer, ilimdir. Varlığın hakikatini bize bildiren ilim. Yani Hak’tan gelen sözlü âyetleri ve tüm varlıkta mevcut olan âyetleri/işâretleri okumamıza, anlamımıza ve hayat haline getirmemize vesile olan ilim. Bu ilimden de herkesin nasibi farklıdır. Öyleyse değerlenmek ve Rabbin bizde murâd ettiği yeryüzü hilâfetinin hakkını vermek için bir ömür ilmimizin artması yolunda bir gayrete soyunmak da bir zarurettir. Yüce Mevlâmız, îman ve ilimle şereflendirdiği kullarını sürekli yükselteceğini beyan eder:
“Ey iman edenler! Size, “meclislerinizde birbirinize yer verin!” denildiğinde yer verin! (Karşılığında) Allah da (rahmetinde) size yer verir. Ve ne zaman size, “(İyi bir iş için) ayağa kalkın!” denildiğinde ayağa kalkın! (Ve) Allah, içinizden iman etmiş olanları ve (hepsinin üstünde,) kendilerine (doğru) bilgi (ilim) tevdi edilenleri (kat kat) yüceltecektir. Çünkü Allah bütün yapıp ettiklerinizden haberdardır.” (Mücâdele Sûresi, 11)
İnsaniyet ve hilâfet cevherinin açığa çıkışı, gerçek ilimden alınan nasip kadar olacaktır. Kur’ân-ı Kerim ilmi sadece malûmat birikimi olarak görmez; şahsiyete, yani insanî öze artı bir değer yükleyen ilâhî bir feyz olarak takdim eder. Nitekim Allah Resûlüne öğretilen şu duada bu sırra işâret vardır: “De ki: Rabbim artır beni ilim bakımından” (Tâhâ Sûresi, 114). Evet, insânî kaliteye değer katan ilim, aynı zamanda kişinin Hak katında da değerini artıran ilimdir.
3. Yüce huzurda kulun derecesini oluşturan bir diğer husus, amel ve davranışlarıdır. Ayet-i kerimede “Herkes için yapıp ettiklerinin neticesinde dereceler olacaktır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.” (En’âm Sûresi, 132) buyrulur. Burada önemli olan amellerin ne olduğu, nasıl icra edildiği ve hepsinden önemlisi hangi niyetle yapıldığıdır. Bu noktada zamanı ve zemini doğru okuyup yapılması gereken “En güzel amelleri” tespit etmek, onları “En güzel bir şekilde” hayata geçirmeye çalışmak ve özünde de yalnız Allah’ın rızasının hedeflendiği ihlaslı niyetler bulundurmak icab eder. Amel ve davranışların elbette sayıca fazla olması da derecelerin oluşmasında etkilidir; fakat bundan daha önemli olanı, onların niteliğidir, iç kalitesidir ve sunumdaki edep ve tazim duygusudur. Nice az ya da küçük gibi değerlendirilen ameller vardır ki, dıştan dağlar gibi büyük görülen nicelerinden çok daha büyük dereceler kazandırır. Bu derecelendirmede etkili olan sır, kalbin kıvamıdır, onun Hakk’a karşı yöneliş derinliğidir. Nitekim şöyle buyrulmuştur:
“Her kim de O’na (Allah’a) salih ameller işlemiş bir mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan temizlenenlerin mükâfatıdır. (Taha Sûresi, 75-76)
Sâlih amellere bir sınır çizmek imkânsızdır. Kişiye, zamana ve zemine göre değişiklik arz edebilir. Bununla birlikte Kur’ân-ı Kerim’in önümüze koyduğu ameller hiyerarşisinde kula derece kazandıran en önemli amellerin başında, Allah yolunda malıyla ve canıyla cihad etmek yani fedakârane bir şekilde aktif hizmetlerde yer almak gelmektedir. Rabbimiz şöyle buyurur:
“İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad eden kimselerin mertebeleri, Allah katında çok daha azametlidir. İşte onlar, başarıya erenlerin ta kendileridir.” (Tevbe Sûresi, 20)
4. Hak katında kulu değerli kılan, derecelerini yükselten ve hatta yukarıda zikredilen üç hususu da içine alan çok daha genel bir değer vardır ki o da “takvâ” değeridir. Takvâ, bir yönüyle kişinin kendisini Allah’ın azabından ve gazabından koruyacak bir arınma ve sakınma titizliği, diğer bir yönüyle de Rabbin razı olacağı bir kemâl (olgunluk) ve cemâl (güzellik) kıvamına yükseltecek bir kulluk yolculuğudur. En alt seviyesi şirkin (Allah’a ortak koşmanın) her çeşidinden uzak durmak olan bu değerin üst sınırı yok gibidir.
Adem Ergül 'ın Yazısı.