Hiç kimse eşinin eksikliğini, akrabasına, arkadaşlarına veya başkalarına bildirmekten fayda ummamalıdır. Olabilir ki eşler evliliğin başında birbirlerinde fark edemedikleri eksiklikleri sonradan görmeye başlayabilirler. Bunun eş yakınlarına veya başkalarına duyurulması kimseye bir fayda getirmez. Konuyla ilgili şöyle bir hikaye anlatılır:

Ahmet Ağa yazın yaylaya gider. Aradan iki ay geçince, 10-12 arkadaşı atlarına binip Ahmet Ağa’yı ziyaret maksadıyla yaylaya giderler. Sora sora çadırını bulup “Ahmet Ağa!” diye seslenirler. Çadırın önüne bir hanım çıkar ve “Buyurun kardeşler” der.

-Ahmet Ağa’nın çadırı burası mı?

-Evet.

-Ahmet Ağa burada mı?

-Hayır.

-Bacım, biz Ahmet Ağa’nın arkadaşlarıyız, ziyarete gelmiştik, demek ki nasip değilmiş selamımızı söyle. -

Olmaz! Ahmet Ağa burada değilse de hanesi buradadır. Buyurun içeri girin o da birazdan gelir, çok uzaklarda değil.

Misafirleri içeri alıp, hoş geldiniz diyen evin hanımı, misafirlere birer kahve ikram etmek ister, ama evde (çadırda) şeker yoktur. Şeker bitmiş, Ahmet Ağa da yenisini alamamıştır. Evin hanımı, “kocamın bu eksiğini arkadaşlarına hissettirmeden ben bu kahve işinin içinden nasıl çıkarım?” diye düşünür. Misafir kardeşler, “Kahvenizi nasıl içersiniz? Şekerli mi olsun, orta mı, az şekerli mi, yoksa “Erkek Kahvesi” mi olsun? der. “Erkek Kahvesi” denilince herhalde şekerli isteyecek halleri yoktur. “Erkek kahvesi olsun bacım” derler. Evin hanımı da acı kahveyi pişirip hepsine ikram eder ve kocasının eksiğini arkadaşlarına hissettirmez.

Biraz sonra Ahmet Ağa gelir. Arkadaşlarının geldiğine sevinir, onlara hoş geldin dedikten sonra bir de bakar ki, 10-12 tane kahve pişmiş. Hanımına “Hatun, şeker yoktu bu kahveleri nasıl pişirdin?” der. Hanımı da böyle böyle yaptım ve senin eksiğini arkadaşlarına hissettirmedim diyerek olanları anlatınca, Ahmet Ağa, “Allah senden de ecdadından da razı olsun, seni doğuran nur içinde yatsın” diye dualar eder.

Eğer o hanım misafirlerine; “Kardeşler ben size birer kahve yapmak istiyorum ama evde şeker yok. Sizin arkadaşınız işte böyle. Evin eksiğine bakmaz ki, biteni yerine koymaz ki, bir bilseniz arkadaşınızdan çektiklerimi...” deseydi misafirler ona madalya takacak değildi. Bu durum da Ahmet Ağa’nın kulağına gidecek misafirler gidince evde bir kavga başlayacaktı.

Onun için herkes kocasının veya hanımının eksiğini başkalarına bildirmekte bir fayda olmadığını çok iyi bilmelidir. Eşler kusur ifşa edici değil, kusur örtücü olmalıdır. Zira Cenab-ı Allah, “Eşleriniz sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbise konumundasınız” buyuruyor. (Bakara Suresi, 187)

Elbisenin en büyük özelliği örtücü olmasıdır!


Alican Tatlı'ın Yazısı.