“Hashtag” ya da “Modern zamanın silahı” demeli. Bir şeyleri gündem olmadan gündemimizde tutmayı ne zaman öğreneceğiz? Topuklarımıza sıkılınca mı? Kafamıza? Kalbimize?

Çayımızı yudumlarken sosyal medyada #ümmetinkanayanyarası, #kudüsiçinelele hashtaglerine rastlıyor, hemen arama motoruna “Kudüs şiirleri + enter” yazıp kopyala yapıştır ile etiketimizin yanına iliştiriyoruz ve sonra paylaşımı da yaptık mı görev başarıyla tamamlanmıştır. Mezkûr mesele gündemdeyken sosyal medya hesaplarında konuya dair paylaşım yapanları örnek gösterip yapmayanları “Falan da hiçbir şey yazmadı, insaf ya hu” diyerek yeriyoruz. Sonra yine meseleye dair sahada olup “Sen de bizimle beraber bir şeyler yapmak istemez misin?” sorusuyla karşımıza çıkanları nazik bir tebessüm ile geçiştiriyoruz. “Yahu gideceğiz de biraz karışık oralar sanki” bahanesiyle yetiniyoruz. Evet, bu biziz. Çoğunluktayız.

Bunun mahcubiyetini iliklerime kadar fark ettiğimde Filistin topraklarındaydım ve o topraklarda Filistinlilerle aynı safta namaza durunca bunca zaman hissettiklerimin ne kadar da yavan kaldıklarını anladım. Kudüs’e indiğimiz sabah, namaz için mescide gitmiş ve namazdan sonra istirahat için mescidi dolaşmadan otele dönmüştük. Kubbet-üs Sahra’yı avlusundan gördüğüm ilk ve son andı. Namazdan bir iki saat sonra bir çatışma olmuş, üç şehit verilmiş ve iki İsrail askeri öldürülmüştü. Bu olay üzerine de mescide ve Eski Şehir’e girişler kapatılmış, mescide giden yollar ve sokaklar İsrail askerleri tarafından tutulmuştu. Yaklaşık 50 senedir ilk defa Kudüs’te Cuma Namazı kılınmamıştı. Şabat başlangıcı olduğu için şehirde Cuma akşamından bir hareketlilik başlamıştı. Biz de Eski Şehir’e pasaport kontrolü ile girebiliyorduk artık. Filistinliler mescit kapatıldığı andan beri vakit namazlarını mescide en yakın sokaklarda kılıyorlardı. Yatsı namazı için yanlarına gittiğimizde İsrail askerleri orada namaz kılınmasını engellemek istedi. O an bir bağrışma koptu ve askerler silahlarıyla korkutarak insanları geri çekmek istediler. Tekbir seslerinin ve haklı yükselişin arasında imam namaz için “Allahuekber!” demişti. Bunun üzerine beyler hemen saf oluşturdular ve biz hanımlar da arkalarında namaza durduk. Kendime hakim olamadan ağlıyordum. Ama kesinlikle korkudan değil. Başka bir duyguydu bu. O an ateş edilse kimse korkmayacak gibiydi. Saklanın diyen birisine “Saklanmaya gelmedik, ölürsek Allah için olacak!” diye çıkışmıştık. Selam verdikten sonra insanların yüzlerine baktım. Silahlı askerler önünde namaz kılan 30-40 kişiydik. Biz belki korkmuştuk o an; ama Filistinlilerin yüzünde tek bir ifade vardı: İman kuvveti. Başka bir açıklaması olamaz. Bu yazıda bizlere doğrultulmuş iki tip silah var. Ha, ben şimdi koşup silahların önüne atlayalım demiyorum ama asıl önemli nokta; namlular bize çevrildiğinde ne yaptığımızdır.

Fotoğraf: 15 Temmuz 2017 / Mescid-i Aksa – Ağlama Duvarı’nı seyreden bir Yahudi.


Merve Özkan'ın Yazısı.