Kur’ân’ı Kerîm’de, Ay’ın gökyüzündeki düzenli hareketinin insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleri olduğu (Bakara, 189), gökler ve yer yaratıldığı zaman onun hareketlerinin on iki ay meydana gelecek şekilde düzenlendiği (Tevbe, 36) bildirilir. İslâmî gelenekte ramazan orucu, hac, zekât, fıtır sadakası, kurban ve bayram namazları gibi edâsı yıl içinde belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerin, vakit ve sürelerini tesbitte kamerî ayların esas alındığı görülür.

Müslümanlar her alanda paramparça olduğu gibi ru’yet-i hilâl konusunda da ayrılığa düşüyor. Bu sebeple ortak sevincimiz olan bayramlarımızda dahi birlik olamıyoruz. Türkiye’de biz kurbanımızı keserken Hacc’a giden yakınlarımız Arafat’ta vakfeye duruyor çoğu zaman. Bazen bu fark 1 günden daha da fazla olabiliyor. Nitekim 1978 yılında Ramazan orucuna Libya, Irak ve Kuveyt’te 4 Ağustos’ta; Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Suriye, Lübnan, Tunus ve Cezayir’de 5 Ağustos’ta; Türkiye, Afganistan, İran, Fas, Malezya ve Nijerya’da 6 Ağustos’ta; Pakistan’da ise 7 Ağustos’ta başlanmıştır. Peki bu ayrılığın sebebi nedir? Dini mi, siyasi mi yoksa bilimsel mi?

Yeni Ayın Habercisi: Hilâl

Ay’ın Güneş tarafından aydınlanmış olan yüzeyinin yeryüzünden görülen kısmı periyodik olarak değişir. Kavuşum ayı denilen yaklaşık 29,53 günlük süre içinde; önce ince bir kavis şeklinde görülen parlaklık (ilk hilâl), yavaş yavaş büyüyerek yarım daire (ilk dördün) ve tam daire (dolunay) biçimini aldıktan sonra tekrar küçülüp incelmeye başlar ve nihayet bir iki gün hiç görünmez olur. Ardından parlaklığının tekrar görülmesiyle yeni bir ay başlar. Bunlar Ay’ın evreleri olarak adlandırılır ve kamerî ayın temelini oluşturur.

Ay’ın, Dünya çevresinde dönerken Güneş’le Dünya arasında aynı doğrultuda bulunmasına kavuşum durumu denir. Bu sırada Ay Güneş’le birlikte doğup Güneş’le birlikte batar ve Güneş tarafından aydınlatılan yüzeyi tamamen Güneş’e, karanlık yüzeyi ise Dünya’ya dönük olduğu için yeryüzünden görülmez. Ancak Ay, her gün bir öncekinden daha geç doğup daha geç battığı için kısa bir süre sonra bu doğrultudan ayrılarak Güneş’ten daha geç batmaya başlar. Böylece Güneş’le Ay arasındaki açı, Ay’ın yüzeyine yansıyan ışığın yeryüzünden görünmesi (ru’yet) için yeterli büyüklüğe ulaşınca Ay Güneş battıktan sonra batı ufkunda hilâl biçiminde görülmeye başlar. Hilâlin görüldüğü gece önceki aya değil yeni başlayan aya aittir. Çünkü hilâlin batı ufkundaki ru’yetiyle önceki ay biter, yeni kamerî ay başlar.

Eski çağlardan beri Güneş ve Ay’ın periyodik düzenli hareketleri zaman ölçüsü ve göstergesi olarak kullanılmıştır. Pek çok faydası yanında Güneş ve Ay’dan vakitleri bilme ve hesaplama konusunda da faydalanıldığına, “Allah geceyi dinlenme zamanı, Güneş’i ve Ay’ı da -vakitleri tayin için- birer hesap ölçüsü kılmıştır” (En‘âm, 96); “Güneş’i ışıklı, Ay’ı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için Ay’a menziller tayin eden O’dur” (Yûnus, 5) meâlindeki âyetlerle Kur’ân-ı Kerîm’de de işaret edilmiştir. Ancak Ay, periyodik olarak düzenli ve sabit sürelerle aynı evrelerde bulunduğundan vakit tayini için Güneş’ten daha elverişlidir.

Kur’ân’ı Kerîm’de, Ay’ın gökyüzündeki düzenli hareketinin insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleri olduğu (Bakara, 189), gökler ve yer yaratıldığı zaman onun hareketlerinin on iki ay meydana gelecek şekilde düzenlendiği (Tevbe, 36) bildirilir. İslâmî gelenekte ramazan orucu, hac, zekât, fıtır sadakası, kurban ve bayram namazları gibi edâsı yıl içinde belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerin, vakit ve sürelerini tesbitte kamerî ayların esas alındığı görülür.

Geçmişten Günümüze Ru’yet-i Hilâl

Hz. Peygamber, “Yüce Allah hilâlleri insanlar için vakit ölçüleri kıldı. 0 halde hilâli görünce oruca başlayın, onu tekrar görünce iftar edin” buyurmuştur. Kamerî ayların ölçü alındığı bu tür ibadetlerin zaman veya sürelerinin isabetle tayin edilebilmesi, kamerî ayların başlangıçlarının doğru olarak belirlenmesine bağlı olduğundan hilâlin görülmesi İslâmî gelenekte öteden beri önemli bir yere sahip olmuştur.

İslâm müctehid ve fakihlerinin büyük çoğunluğu, ilgili hadislere dayanarak kamerî ayların başlangıcının belirlenmesinde hilâli görmenin esas olduğunu, bunun mümkün olmaması durumunda ise içinde bulunulan ayın otuz güne tamamlanması gerektiğini, bu konuda hesaba ve müneccimlerin sözlerine uymanın câiz olmayacağını savunmuştur. Bunun yanı sıra tâbiînin önde gelen bazı alimleri, klasik dönem ve çağdaş dönem alimlerin bir kısmı da hilâlin ilk defa görülebileceği zamanın ve yerin hesapla tayininin mümkün olduğunu, doğruluğundan emin olunduğu takdirde hesapla belirlenen hükmî ru’yete göre kamerî ayların başlangıcının tayin edilebileceğini ifade etmişlerdir.

Günümüz bilim ve teknolojisi sayesinde bundan yüz yıl sonra hangi gün Ay’ın yüzde kaçının aydınlık olacağını, ne zaman nereden doğup nereden batacağını kesin olarak bilsek de yukarıda belirttiğimiz üzere hilâli “görmek” esas olduğu için bu hesaplamalar islâmî çevreler tarafından yeterli görülmemektedir. Hilâlin kalın ve Güneş’ten uzak olduğu zamanlarda Müslüman ülkelerin çoğundan hilâl görülse de hilâlin daha ince ve ufka yakın olduğu zamanlarda nereye bakacağını tam olarak bilmeyen ve uygunsuz gözlem koşulları altında gözlem yapan Müslümanlar hilâli göremediği için yeni aya geç başlar. Geçen sene Pakistan’da olduğu gibi. Mesela bu yıl da 15 Mayıs akşamı hilâl çok çok ince ve Güneş’e yakın olacağı için teleskopla bile çok zor gözlemlenebilecek. Bu yüzden şimdiden ihtilâflara hazır olun.

Ru’yet-i hilâl konusunda İslâm dünyasında birlik sağlamak adına 1966, 1973, 1978, 2009 ve 2012 yıllarında uluslararası toplantılar düzenlenmiş olsa da alınan ortak kararlar ne yazık ki hayata geçirilememiştir. Son olarak 2016 yılında İstanbul’da düzenlenen Uluslararası Hicri Takvim Birliği Kongresi’nde iki önemli karar alınmıştı. 1- Kameri ayın başlangıcını tespitteki temel ilke, ister çıplak gözle olsun ister modern astronomik aletlere bağlı gözlemle olsun, hilalin görülmesidir. Bir yerde görüldüğü zaman diğer yerlerde de görülmüş kabul edilir. 2- Kongre, bütün dünyada uygulanması için tekli takvimi tercih etmiştir. Böylece herkesin önünde tek bir hicri takvim bulunacaktır.

Ancak ne yazık ki bu kongrede alınan kararlar da diğerlerinde olduğu gibi uygulamaya geçirilemedi. Cenab-ı Hakk biz Müslümanlara her alanda yeniden birlik olmayı, tek bir ses ve nefes olabilmeyi nasib eylesin!..


Muaz Erdem'ın Yazısı.