Bangladeş`ten Heybemize Kalanlar
Bilal Gündoğdu
Bangladeş’ten Heybemize Kalanlar
“Hazırlan Bilal, Bangladeş’e gidiyorsun” cümlesi, İHH’nın Basın Birimi’nde kurulmuştu. 170 erkek yetimin barınacağı İyilikhane Yetimhanesi’nin açılışında görevlendiriliyordum bu cümle ile. Vakfımızın bölgedeki 10’uncu ve en büyük yetimhanesi olması özelliğini de taşıyan bu yetimhane, İyilikhane Çocuk Derneği’nin destekleriyle inşa edilmişti. Ben ise vakfımızla birlikte bundan önceki görevlerimde olduğu gibi yine açılışın basın, yayın ve prodüksiyon işlerini takiple yükümlüydüm. Kısa süreli bir hazırlığın ardından sırtımda koca bir çanta ile THY’nin Dakka uçuşunda bulmuştum kendimi. 8 saatlik bir uçuş gerçekleştirecek, önce başkent Dakka’ya inecek ve ardından açılışı gerçekleştirmek üzere iç uçuşla Khulna şehrine varacaktık. Ekip liderimiz İHH Yönetim Kurulu Üyesi Said Demir abinin heyecanından bunun gerçekten büyük bir açılış olduğunu anlamak zor değildi. Çünkü binlerce bağışçı ve gönüllünün çabalarıyla inşa edilmişti. 4 yıl süren bu çaba karşılıksız kalmamalıydı, bunca emeğin şanına yakışır bir açılış olmalıydı. Bunun gerçekleşmesi için ise bana büyük bir yük düşüyordu. Heyecan verici bu düşüncelerle birlikte yolculuğun verdiği yorgunlukla tatlı bir uykunun içinde buluyordum kendimi, yetimhanenin engebeli yollarında…
Yetimhane bahçesine girdiğimizde ise bembeyaz kıyafetleriyle bizleri karşılayan yetimler, gül atarak mukabelede bulunuyordu tebessümlerimize. Onlar, muhteşem bir yetimhaneye kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu biz ise böyle bir yolda ter dökebilmenin şükrünü. Prosedürlerin yerine getirilmesinin ardından işin en heyecan verici kısmına geçilen açılışta, sıra yetimlerle bolca vakit geçirmeye gelmişti. Samimi bir yaklaşımla onların yüzlerinde bir tebessüme vesile olabilmekti tüm yorgunluğumuzu bizden alan. Onlar sevinç çığlıkları attıkça biz kendimize geliyorduk. Gök kubbeyi, yetim cıvıltılarıyla şenlendirmekti derdimiz. Zannımca da bunu başarabilmiştik. Tam da böyle bir anda kamerayı elime almış ve sosyal medyada epey rağbet gören o twitteki videoyu kayda almıştım. Böylesi bir hizmeti bizleri nasip eden Rabb’imize dua eder, vesile olanlara teşekkür ederiz.
Hayatım Boyunca Unutamayacağım Bir Sahne
“Kalabalık bir ekiple Bangladeş’e gelmişken Arakanlı Müslümanlara ziyaret gerçekleştirmeden, yaşadıklarına şahitlik etmeden olmaz” diyerek bu defa Cox’s Bazar’a doğru yola koyuluyorduk. İç uçuşla önce Dakka’ya geçiyor, günde bir defa uçak seferi olmasından dolayı bir gece burada konaklıyor, ertesi gün Cox’s Bazar’a uçuyorduk. Artık -her ne kadar Bangladeş hükümeti bundan hoşnut olmasa da- adı Arakanlı mültecilerle birlikte anılan Cox’s Bazar’daydık. Kamplara giriş saatlerinin kısıtlı olmasından dolayı yarını beklemek zorundaydık. Ben de kendimi, gidenlerin “Suriye’deki kamplardan çok daha kötü” diyerek kamplardaki durumu özetledikleri o drama hazırlamaya çalışıyordum. Bakalım yarın bizleri neler bekliyordu?
Bir buçuk saatlik yolculuğun ardından artık Arakan kamplarına varmıştık. Araçlardan inmeye başladığımızda yağmurun hafifçe çiselediğini görüp çekim yapamayacağım diye korkmuştum. “İnşallah durur birazdan” deyip kameramla çekime başladım. Dünyanın dört bir yanından ve özellikle Türkiye’den gelen yardımlarla ayakta kalmaya çalışan Arakanlı Müslümanların dramıydı kameraya yansıyanlar. Bir yandan birazdan yapılacak olan gıda yardımlarının hazırlığı sürüyor, diğer yandan da bu yardımlardan başka hiçbir şeyleri olmayan Arakanlılar sıraya giriyorlardı. Türkiye’deki hayırseverlerin destekleriyle satın alınan kuru gıda paketleri ve ekibimizdeki abilerimizin bağışlarıyla Rabb’imize adanan kurbanlar dağıtılacaktı burada. Dağıtım başlamış ve ben de ortamı görüntülemeye koyulmuştum. Hayatım boyunca unutamayacağım sahneye birazdan şahitlik edeceğimi nereden bilebilirdim ki?
Detay görüntüler toplarken, kamera ekranında ağaca sarılmış yaşlı bir kadın gözüme çarptı. Evladına sarılır gibi sarılmıştı o ağaca. “Gıda malzemelerinin dışında bir şey talep ediyor muhtemelen” diye düşündüm ve etrafı gezmeye devam ettim. 10 dakika sonra dağıtım merkezine tekrar geldiğimde ekibimizdekilerin ağladığını ve o kadına bakarak bir şeyler konuştuklarına şahit oldum. Ekibimizdekilere, “Ne olmuş, nedir mesele?” diye art arda sorularımı sıralarken ekip başı olan abimizin Bangladeşli askerlerin yanına giderek bir şeyler söylediğine ve daha sonra da ellerinden ağaca bağlanmış olan bu kadının askerlerce serbest bırakıldığına şahit oldum. Yaşı 80’i aşan bu kadın elleri çözülünce göz yaşlarını sildi ve utangaç bir edayla hızla oradan uzaklaştı. Benim iç dünyam ise birazdan karışacaktı…
İfritten Bir Sual: Kim Haklı?
Meğer bu yaşlı teyze, erkenden gıda paketlerinden alabilmek için sırayı bozmuş, askerlerin ifadesiyle “bozgunculuk yapmış” ve asayişi bozmaktan dolayı ellerinden ağaca bağlanmış herkesin önünde. Yaşlı bir teyze, Müslüman bir kadın, kendi milletinin ve biz torunları yaşındaki insanların gözü önünde bu muameleye tabi tutulmuştu. Gözlerim kararmaya başlamış, duygularım alt üst olmuştu. Neresinden tutacaktık bu meselenin?
Asayişi temin etmekle yükümlü askerler mi haklıydı yoksa kendi dünyasında neler yaşadığını bilmediğimiz o teyze mi? Neden böyle bir şeye tevessül etmeye kendini mecbur hissetmişti acaba? Yarım saat bekleyebilmekten onu alıkoyan sebep neydi? Ne yaşadığını bilmeden ona bu muamelenin yapılması hak mıydı? Onun, bizim ve askerlerin inandığı din olan İslam değil miydi ki meselenin aslını araştırmadan hüküm vermeyi yasak eden? Yoksa sayıları bir milyonu aşan ve vatansız bırakılan Arakanlı mültecilere sadece ve sadece merhamet taşıyabilen, adaletten bahsetmek şöyle dursun onların cellatlarına bir çift sözünü dahi ulaştırmaktan aciz biz Müslümanlar mıydık asıl suçlu olan?
Suçlu aramıyorum. Haber veriyorum ümmetimizin acziyetinden. Durduramıyorum bu zulmü madem, haber ediyorum Ümmet-i Muhammed’e. Olur ya bir gün bir yiğit çıkar da bu yaşananlardan haberdar olur ve uyandırır diğer uyuyanları… Diyeceğim o ki, hasretle bekliyoruz o günleri.
Türkçe Tabelalar Sizi Aldatmasın
Kampların girişinde yol kenarlarında gördüğümüz Türkçe tabelalar ise bize sanki Türkiye’deymişiz hissi uyandırsa da burası insanlığın ve Müslümanlığımızın sınandığı noktalardan bir tanesiydi aslında. Önce vatandaşlıktan atılan sonra da ölüm ve tecavüz tehdidiyle tehcire mahkum edilen Arakanlı Müslümanların kendilerine uzanacak yardım elinden başka hiçbir geçim kaynakları yoktu. Sokak başlarında gördüğümüz Türkçe tabelalar da bu yardımların büyük çoğunluğunun Türkiyeli vakıf ve dernekler vasıtasıyla gerçekleştirildiğini gösteriyordu. Kamplarda gezerken tarihe not düşmek adına defterime şu cümleleri karalıyordum: “Kamplarda hoparlörden gelen ezan ve Kur’an’ı Kerim seslerindeki mahreç bile bize bu kadar yakınken, biz onlara nasıl sırtımızı dönebiliriz ki? Şahitliğimiz o ki milletimiz gerçekten elinden geleni yapmış, yapıyor. Girdiğimiz bu sokakta kendimizi Türkiye’de hissettik diyebiliriz. Öyle ki her yanımız yardım kuruluşlarının astıkları Türkçe tabelalar ile kaynıyordu. Burası Arakan kampları.”
Bangladeş, Türkiye’nin Kaderdaşı mı?
Bangladeş’e gitmeden önce aklımda coğrafi yakınlıktan kaynaklanan Nepal benzetmesi vardı. Burası da olsa olsa Nepal’in İslamlaşmış hali olur diye düşünüyordum. Yanılmışım. Nepal’e göre çok daha gelişmiş bir ülke olan Bangladeş, normal standardın her ne kadar altında olsa da Müslüman temizliğini hissettiyordu. 3 yıl önceki Nepal seferimde Hindu ve Budist tapınaklarında ve sokaklarında gördüğüm hijyenden uzak ortam hamd olsun ki burada yoktu. Her ne kadar olması gereken düzeyde olmasa da bir Nepal değildi kesinlikle. Birilerinin İslam’a olan alerjisine rağmen sokaklarda yankılanan vaaz sesleri ise bizlere bir kez daha hamd vesilesi oluyordu. Erbakan Hoca’mızın Bangladeş’i neden D8 ülkeleri arasına kattığını ve yine Erbakan Hoca’nın telkinleriyle 22 yılı aşkın süredir İHH’nın neden yıllardır burada yaşayan Arakanlı Müslümanlara ulaştığını daha iyi anlıyordum böylelikle. Aklıma Türkiye halkının Suriyeli Müslümanlara yaptığı ev sahipliği ile Bengal Müslümanlarının Arakanlı kardeşlerine yaptığı ev sahipliği de gelince, taşlar daha iyi oturuyordu zihnimde. Bunun adı galiba kaderdaşlıktı. İlerletebilmek duasıyla…
Heybenin Son Azığı
Bangladeş’ten heybeme kalanları burada tüketirken ince ruhlusuna şu tavsiyeyi de vermek istiyorum: Olur da bir gün yolun Bangladeş’e düşerse Bagerhat’ta bulunan ve 60 kubbeden oluşan yaklaşık 600 yıllık Han Cihan Ali Camii’ni ziyaret etmeyi, emeği geçenlere fatihalar göndermeyi unutma. İçerisinde iki rekat namaz kıldıktan sonra bahçesindeki o muhteşem çınarların gölgesine otur ve anı yaşamaya çalış. İslam kardeşliğinin sana nasıl hazlar yaşattığına, medeniyetini yeniden ihya ettiğinde ışığının dünyanın hangi uçlarına kadar gittiğine şahitlik edeceksin.
Anlayabilene selam ederiz: Vesselam!
GENÇ'ın Yazısı.