İnsanlık ve Vicdan İçin Dalgalanan Albayrak
Albayrağın gölgesine sığınan mazlumlar aradaki uzun mesafelere rağmen her daim Anadolu insanının şefkat ve merhametini hissederken, Türkiye ve Türkler denince Arakanlı Müslümanların yüzlerini hemen bir gülümseme kaplıyordu.
Arakan meselesinin bir soykırıma dönüşmesinin arkasındaki temel nedenlerden biri de, Myanmarlı Budistlerin tarihsel bir miras gibi taşıdıkları intikam psikolojisi... Medya tarafından hep güler yüzlü, dünyadan el etek çekmiş bir barış elçisi gibi resmedilen Budist rahipler, Arakan’da karşımıza bambaşka bir çehreyle çıkıyor. Fanatik Budist rahipler halkı Müslümanlarla tüm ilişkileri kesmeye çağırırken, Myanmar’da Rohingya Müslümanlarıyla ilişki kuranlara hain gözüyle bakılıyor. Bu yolla Arakanlı Müslümanlar toplumdan tamamen tecrit ediliyor ve Rohingyalara yönelik saldırıların da önü açılmış oluyor.
Budist rahiplerin Arakanlı Müslümanları İslam ülkelerinin yanında Batılı devletlerle de işbirliği yapmakla suçlayıp adeta dış güçlerin maşası konumuna oturtması, sorunu büyüten başka bir neden... Bu söylem Myanmar’da Rohingyalara karşı büyük bir güvensizlik havası oluşmasına neden olurken, bu güvensizlik havası istenildiği zaman iç çatışmaya dönüştürülebiliyor.
1982’de çıkarılıp 1987’de uygulamaya konulan vatandaşlık yasası Arakanlı Müslümanları öz yurtlarında yabancı haline getirirken Arakan’da en yoğun baskı dini alanda yaşanıyor. Budist çeteler özellikle âlimler ve imamlara yönelik suikastler düzenliyorlar. Kamplarda bu suikastlerden kaçıp Bangladeş’e yerleşen bir çok imam ve âlim bulunuyor. Tıpkı Muhammed Tayyip Hoca gibi…
MUHAMMED TAYYİP HOCA’NIN ANLATTIKLARI
Kamplarda gezerken uğradığımız mescitlerden birinde karşımıza çıkıyor Muhammed Tayyip Hoca… Arakanlı genç bir âlim olan Muhammed Tayyip Hoca ile tanışıp biraz sohbet ettikten sonra defterimi çıkarıp anlattıklarını not etmeye başlıyorum: “Ben bu kamplara Arakan’ın Busidomog bölgesinin Krançama köyünden geldim. Buraya gelmemin sebebi Budistlerin bize yaptığı zulümlerdir. Hayatımızı kurtarmak ve dinimizi yaşamak için Bangladeş’e geldik. Budist fanatikler camilerde namaz kılmamıza izin vermiyorlardı. Yeni bir cami ve medrese inşa etmemiz yasaktı. Ben Arakan’da çocuklara gizli gizli Kur’an eğitimi veriyordum. Köyümüzü bastılar ve yakaladıkları insanları öldürdüler. Kadınlara tecavüz edip katlettiler. Ben de çocuklara İslam’ı öğrettiğim için öldürülecekler listesindeydim. Arakan’da yaşayamaz hale gelince Bangladeş’e kaçmak zorunda kaldım. Arakan’dan buraya neredeyse 10 gün boyunca yürüyerek geldik. Bazılarımız arkasında çocuklarını bırakmak zorunda kaldı. Çünkü onları getirme imkânımız olmadı. Yolda gelirken birçok Arakanlı, Budist askerler tarafından öldürüldü. Myanmar hükümeti Müslümanları Arakan’dan çıkarmak için elinden geleni yapıyor. Özellikle âlim ve imamlara yönelik büyük bir baskı var. Çok uzun zamandır mescidlerde namaz kılamıyorduk. İnanın zor durumda kalmasaydık vatanımızı terketmezdik.”
Gizlice Defnedilen Cesetler
Myanmar yönetiminin Arakanlı Müslümanlara yönelik getirdiği yasaklar insan aklının sınırlarını zorlayacak cinsten… Örneğin kurban ibadeti Müslümanlara yasaklanmış. Bu nedenle bayramlarda kurban kesmeye kalkan Rohingyalara çeşitli cezalar veriliyor. Yine Rohingyalara yönelik bir başka yasak da ölen Müslümanların defin işlemlerinin İslam’a göre yapılması yasağı… Myanmar yönetimi Müslümanların kendilerine ait mezarlar oluşturmasına da izin vermiyor. Çoğu zaman gizlice defnedilen bir Müslümanın cesedi daha sonra askerler tarafından mezarından çıkarılıp bilinmeyen yerlerde ateşe veriliyor. Bangladeş’deki kamplarda yaşayan Rohingyalar ise en azından burada cenazelerini defnedebildiklerini ifade ederek içinde bulundukları duruma şükrediyorlar.
Dünden Bugüne Arakan Direnişi
Myanmar Ordusu Arakan’daki baskı ve katliamlarını yoğunlaştırınca bölgedeki yerel mücahid unsurlar da basit silahlarla buna karşı direnmeye çalışmışlar. Bunu fırsat bilen Myanmar medyası canlarını kurtarmak için direnen Arakanlı Müslümanları DAİŞ ve el Kaide gibi gruplarla irtibatlandırıp büyük bir medya kampanyası başlatmış. Bu medya kampanyası başta Batı olmak üzere dünya medyasını kısmi de olsa etkilerken Arakanlılar IŞİD ve el Kaide gibi gruplarla irtibatlandırılmalarına karşı çıkıyorlar. Öte yandan Arakan tarihini incelediğinizde uzun yıllara dayanan bir direniş geleneğiyle karşılaşıyorsunuz. Arakan’daki ilk etkili direniş hareketi 1942 yılında kurulan Cemiyeti Ulema Hareketi’dir. Hindistan’daki Hilafet Kongresi ile de irtibatlı olan bu hareket halkı topraklarını, canlarını ve namuslarını korumak için silahlı direnişe çağırmış ve üst üste fetvalar yayınlamış... Arakanlı âlimlerin, şehir ve köylerdeki imamların önderlik ettiği Cemiyeti Ulema özellikle Kuzey Arakan’da bir çok bölgeyi kurtararak Budist fanatiklerin katliamlarına karşı Müslümanları koruma altına almış. Temeli âlimler tarafından atılan Arakan direnişi daha sonra Mücahidiyn Hareketi, Rohingya Bağımsızlık Gücü, Rohingya Vatansever Cephesi ve Dr. Muhammed Yunus’un liderliğini yaptığı Rohingya Dayanışma Örgütü’ne dönüşerek bugünlere kadar gelmiş. Daha çok diasporadaki Rohingyalar tarafından yönetilen Arakan direnişi, küresel bir direniş örgütü olmayı reddediyor. Başından beri İslami, insani ve hukuki sınırları çiğnemeden halk direnişi olma özelliğini korumaya çalışan Arakanlı mücahidler verdikleri mücadelenin terörize edilmek istenmesine karşı çıkıyorlar.
Arakanlı Müslümanlar ve Anadolu
Arakanlı Müslümanlarla Anadolu Müslümanları arasındaki ilişkiler ise geçmişe dayanıyor. İkinci Balkan Savaşı sırasında Osmanlı’ya şehit yakınları ve yaralılar için 391 İngiliz lirası gönderen Arakanlılar İstiklal harbi sırasında da Anadolu’daki kurtuluş mücadelesine 35 bin altın yardımda bulunmuşlar. Osmanlı Arşivlerinde yer alan bilgilere göre Ahmet Mevla Davut Efendi Arakanlılar adına İstanbul’a çektiği telgrafta Arakanlı Müslümanların Osmanlı’ya olan bağlılık ve sevgilerini ifade etmiş. Ayrıca Edirne’nin geri alınmasının Arakanlı Müslümanlar arasında uyandırdığı sevinci haber vermiş. Bugün de Türkiye zor günlerde ellerindeki kıt imkânlarla Anadolu’nun yanında olan Arakanlı Müslümanlara vefa ve kardeşlik borcunu yerine getirmeye çalışıyor.
Kamplarda geçirdiğim günler boyunca Arakanlı Müslümanlara Türkiye tarafından yapılan yardımlara, dünyanın öbür ucunda Türkiye için edilen dualara bizzat şahit oldum. Kamplarda sık sık karşıma çıkan Albayrak yeryüzünün her yerinde olduğu gibi Arakan’da da vicdan ve insanlık için dalgalanmaya devam ediyordu. Albayrağın gölgesine sığınan mazlumlar aradaki uzun mesafelere rağmen her daim Anadolu insanının şefkat ve merhametini hissederken, Türkiye ve Türkler denince Arakanlı Müslümanların yüzlerini hemen bir gülümseme kaplıyordu.
Arakanlılar arasında tam iki hafta geçirdim. İtiraf edeyim, benim için oldukça zor günlerdi. Türkiye’ye döndükten sonra bir aydan fazla süre eve kapanmak zorunda kaldım. Kimseyle görüşmek istemiyordum. İçimde adeta bir türlü durduramadığım, engel olamadığım bir kanama vardı. Ruh dünyam altüst olmuş, bir çok şey gözümde anlamını yitirmiş, sanki bir hücrenin içine düşmüş gibiydim. Bu hücreden çıkabilmek için ise yoğun bir mücadele vermem gerekecekti.
Adem Özköse'ın Yazısı.