Kim bilim üretiyorsa, kim teknoloji üretiyorsa, bilimin lisânı da üreten insanın dili oluverir. Dün, Müslümanlar üreten olduğu için bilimin lisânı yüzyıllarca nasıl Arapça olduysa, bugün de üreten taraf Batı olduğu için bilimin lisânı da Batı dili olan İngilizce oldu.

Gelişen bilim ve teknolojiyle birlikte birçok yabancı kelime uzun yıllardan beri dilimize girdi ve girmeye de devam ediyor. Mesela faks cihazı, internet veya drone gibi. Tabii yabancı dillerin hücumuna uğrayan Türkçemizi korumak için Türk Dil Kurumu (TDK) büyük bir mücadele vermeye çalışsa da pek muvaffak olamıyor. Mesela TDK’nın faks cihazı yerine türettiği “belgegeçer” adını ya da yine yabancı bir kelime olan internetin Türkçeleştirilmiş hâli olan “genel ağ” adını kaçımız kullanıyor? Bunlar yine iyi örnekler. Bir de TDK’nın karşılığını hâlâ bulamadığı teknolojik kelimeler var. Drone kelimesini TDK’da arattığınız zaman “Bu yabancı kökenli sözün Türkçe karşılığını arama çalışmalarımız sürmektedir” sonucuyla karşılaşırsınız. Yarın drone kelimesinin de Türkçesi bulunsa kaçımız tarafından ne kadar kullanılır? Peki bilim ve teknoloji kanalıyla hep İngilizce kelimeler mi girdi dilimize?

ARAPÇANIN İZLERİ...

Cebir, algoritma, alkali gibi bilimsel terimleri birçoğumuz duymuştur.Ancak bu kelimelerin kökeninin Arapça olduğunu biliyor muyuz? Üstelik bunlar, bilimsel faaliyetlerin tam merkezinde yer almaktadır. “Cebir” olmadan ne modern matematik ne de fizik olurdu. Alkaliler olmaksızın kimya, algoritmasız bilgisayar olmazdı. Şaşırtıcı biçimde bugün batıdaki insanların, hatta bilim insanlarının bile çok azı, bu ortaçağ İslam mirasının farkındadır. Ama geçmişte, bu hep böyle değildi. 12. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Avrupalı bilginler, düzenli olarak, kendilerinden evvelki İslami metinlere başvururdu. Aslında Arapça adlar birçok Ortaçağ Avrupa metninde; harita yapma, optik ve tıpta olduğu gibi çok çeşitli bilim dallarında ortaya çıkar. Mesela Hârizmî’nin çalışmaları bugün hayatımızın çok önemli bir yönünü etkiliyor. Temelde Romen rakamlarına dayalı aritmetik yapan Avrupa dünyası, bu tarzlarının ne kadar verimsiz ve hantal olduğunu Hârizmî sayesinde fark etti. 123 ile 11’in çarpımını belki zihnimizden bile kolayca yapabiliriz. Bu işlemin cevabı 1353. Ama Romen rakamları ile bu işlemi yapmak isteseniz, CXXlll ile Xl’in çarpmanız gerekirdi. Bu yapılabilir, ama emin olun hiç de eğlenceli ve kolay değil. Hârizmî, Avrupalılara aritmetik yapmanın daha iyi bir yolu olduğunu gösterdi ve kitabında devrimci bir fikir açıkladı. Bu fikir sayesinde istediğimiz bütün sayıları, günümüzdeki gibi sadece on basit sembolle ifade edebilir hâle geldik. Bugün kullandığımız sayılarda (0, 1, 2, 3...) 9. yüzyılda yaşayan Hârizmî’nin matematikte yaptığı bu devrimin izleri net bir şekilde görülmektedir. Bir diğer bilimsel terim olan ve yazılımın temelini oluşturan “algoritma” kelimesi de el- Hârizmî’nin isminin batı dillerine çevirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bir bilim adamı gelir, bir devrim yapar ve dilimize, yazımıza, dolayısıyla da fikrimize giriverir.

Yine astronomide kullanılan terimlerin önemli bir kısmı, bir zamanlar bilime öncülük etmiş olan İslâm medeniyetinin dili olan Arapçadan gelmektedir. Dünya çapında 160 yıldız Arapça adları ile bilinir; bunların arasında Pleiades’in “takipçisi” anlamına gelen “Aldebaran” ile “Uçan Kartal” anlamındaki “Altair” de vardır. Müslüman gökbilimciler 1000’den fazla yıldıza isim vererek kataloglara kaydetmişlerdir. Müslüman gökbilimci es-Sûfî ise kitabında 48 takımyıldızını tanımlamış ve tanıtmıştır. 8. yüzyılda, Ürdün’deki bir çölde inşa edilmiş Kuseyr Amra Sarayı’nın hamam kubbesine işlenmiş olan yıldız haritaları ise günümüze kadar ulaşmıştır.

“ARAPÇADA 3 VİTES VARDIR”

Kabaca 12. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar bilim dilinin Arapça olmasını sağlayan adam Halife Abdulmelik bin Mervan’dı. Peygamber Efendimiz –sallâlahu aleyhi ve sellem-den sonra hızla genişleyen İslâm toprakları beraberinde bir sorunu getirmişti. Fethedilen topraklarda yaşayan insanlar İslâm dinine geçse bile büyük mesafelerle, çok farklı gelenek ve dillerle birbirinden ayrıydı. Bu yüzden tam mânâsıyla bir karmaşa meydana geliyordu. Halife Abdulmelik bu dil karmaşasını yönetmek için bir yol bulmak zorundaydı. Halifenin çözümü tek hamlede köklü bir reformdu ve bu reform kazara bilimsel bir rönesansın temellerini de atmış oldu. “Bu bürokratik kaos durdurulmak zorunda” diyen Abdulmelik, devleti tek tip ortak bir dil ile yönetmeyi istedi ve bu dil kendi dili olan “Arapça” oldu. Ama İslâm Devleti’nin ortak dili olarak Arapçanın seçimi, idari kolaylık sağlamanın ötesine geçti. Çünkü bu sâyede İslâm diyarlarında yaşayan bütün bilim insanları ortak bir dilde bilim üretmeye ve birbiriyle fikir alışverişinde bulunur hâle geldi. Bu da bilimin İslâm diyarlarında inanılmaz derecede ivmelenerek ilerlemesine vesile oldu. Arapçanın diğer dillere göre zenginlik ve yazım hızı bakımından üstün bulunması bu ilerleyişte katalizör görevi gördü.

Fuat Sezgin Hoca Müslümanların bilimde ilerlemesinin nedenlerini 12 nedene bağlar. Bu 12 nedenden birinde de “Arap yazısının karakteri, Arapçanın kolay ve hızlı yazılmasına imkân tanıyordu. Bu sayede kitaplar çok geniş bir yayılma alanı bulabildi.” der. Fuat Sezgin, hocası Hellmut Ritter’in Arapça hakkındaki görüşünü de şöyle anlatır: “Arap yazısında üç vites vardır. Bunu herkes bilmez. Yazıyorsunuz, ama noktasız yazıyorsunuz. Bu çok hızlı yazmanıza vesile oluyor. Ama okumada da tam tersi. Bu âlimler vitesidir. Kütüphanelerdeki kitapların bir kısmı böyle. Onları ancak âlimler okuyabilir. İkinci viteste ise; noktalı ama harekesiz yazarsınız. Okuma da yazma da ikinci vitestir. Bu umumiyetle halk için geçerli bir vitestir. Üçünücü viteste ise; noktalı ve harekeli yazarsınız. Okurken hata varsa çok kolay fark edersiniz. Fakat yazmak da zaman alır. Bu da üçüncü vitestir. Hocam Hellmut Ritter bunu söyledikten sonra bir kâğıt aldı ve kâğıda kendi ismini Latin harfleriyle yazdı. “Bu eşek süratiyle gidiyor” dedi.”

Velhâsıl kim bilim üretiyorsa, kim teknoloji üretiyorsa, bilimin lisânı da üreten insanın dili oluverir. Dün, Müslümanlar üreten olduğu için bilimin lisânı yüzyıllarca nasıl Arapça olduysa, bugün de üreten taraf Batı olduğu için bilimin lisânı da Batı dili olan İngilizce oldu. Yazımızın başında anlattığımız gibi yabancı isimleri Türkçeleştirmek için yaşadığımız acizliğin önüne geçmek istiyorsak üreten olmalıyız! İnanın bana, yeni bir şey keşfetmek ve üretmek, yabancı kelimeleri Türkçeleştirmeye çalışmaktan daha kolay ve keyifli!..


Muaz Erdem'ın Yazısı.