Sümeyra Çelebi

Bazen çocuklar, onların sahip olduğunu tahmin ettiğim kelime hazinesinin dışında bir kelime kullandığında şaşırıp bunu nereden öğrendin diye sorarım. Onlar da genellikle ‘zaten biliyordum ki ben’ derler.

Gündelik hayatta kullandığımız pek çok bilgi benim için de böyle sanki. O kadar eskiden bu yana zihnimde varlar ve öylesine hayatın içindeler ki evveliyatlarını hatırlamıyorum bile.

Belki de en çok dil için geçerli bu durum. Kendimi bildiğimden beri söyleyegeldiğim kelimeleri, nerelerde, hangi durumlarda kullanacağımı bilirim ama neden ötekini berikini değil de o kelimeyi kullandığımın, o kelimenin ‘tam’ manasının her zaman tam bilincinde olmadığımı fark ediyorum sık sık.

Öyle bir an geliyor ki 20 yıldır söyleyip işittiğim bir sözü ilk defa duymuş hissine kapılıyorum, aniden bir şimşek çakıyor zihnimde, bir kapı aralanıyor sanki ve içeri güzel bir esintiyle doluyor. Vay be demek bu kelimeyle kastedilen buymuş deyip bilincimde yaşanan o hareketliliğin tadını çıkarıyorum. O an başkasıyla paylaşsam ‘evet ne var ki bunda bunu herkes bilir’ bakışıyla karşılaşacağımı bildiğim sadelikte bir bilgi belki ama öyle gelmiyor bana sanki o kavram o şey zihnimdeymiş ama ayaktaymış da yerine oturmuş gibi oluyor. Esasında anladım diye sevindiğim şeyleri çoğunlukla sadece anlar gibi olduğumu fark ediyorum ilerleyen zamanlarda ve her seferinde kendime aynı mısraları söylüyorum: Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var...

Bismillahirrahmanirrahim

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adı ile…

Anne olacağımı öğrendikten sonra emanete sahip çıkabilme gayretlerim başlamıştı. Ruhen ve bedenen iyi olması, korunması için yapmam gerekenleri öğrenip tatbik etmeye çalışıyordum.

Küçük emanet yapılacak işlerini ancak yetiştirebileceğini düşündü ki biraz erken geldi dünyaya. Bu sebeple zaten küçük olan yeni doğan bebeklerden daha da minikti ve daha hassas davranılması gerekiyordu.

Küvezde kalması sebebiyle gözünde bir sıkıntı oluştu mu endişesi, göz muayenesi esnasında attığı çığlıklar sonrasında kızaran gözler, hafif sarılık, düzenli alıp vermeyi tam öğrenemediği nefesi, doğru beslenmesi, gaz sancısı, aşısı, kontrolü ve daha bir sürü endişeye mahal verecek şey…

Bir gece o küçük bedeni beşiğinden nazikçe almaya çalışırken, incinmesin bir yeri Allah’ım, senin adın ile, Bismillah, esirge, bağışla dedim. Ve o an, o anlardan biri oldu.

Saydığım tüm soru ve endişeleri hafifleten bir an. Günler gecelerce başında nöbet de beklesem, pamuklara da sarsam, oksijen tüpüyle de gezdirsem benim tam manasıyla yapamayacağım bir şey; esirgemek.

Esas esirgeyenin kim olduğunu fark ettim, hiç bu kadar düşünmemiş, Allah’ın bu sıfatına bu kadar sıkı sarılmamışım demek ki. Her işimin başına yerleştirmeye çalıştığım besmeleye böyle bakmamışım evvelinde.

Anlamak ne büyük nimet, fark etmek, keşfetmek, hissetmek ne güzel bir bağış.

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’a hamdolsun. 


GENÇ'ın Yazısı.