Bazı zor ve uzun şeylerin başlangıcı, aslında son derece kolay ve basit şeylerdir. Upuzun bir mesafe nasıl ki birkaç santimetrelik adımlarla başlarsa, dünya çapında işlerin de başlangıç noktası, gözümüze hakir görünen minik bir ayrıntı olabilir.

Hiçbir maddi menfaat beklemeden, kendisinden bir şey ummadan, herhangi bir kazanç peşine düşmeden, dünyalık bir iş halletme derdinde olmadan, sırf Allah rızası için en son kimi ziyaret ettik? Eğer yakınlarda böyle bir ziyaret yaptıysak, Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin müjdelerle dolu şu hadisi, bizi heyecanlandırabilir:

“Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:

- Nereye gidiyorsun, diye sordu. Adam:

- Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum, cevabını verdi. Melek:

- O adamdan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var, dedi. Adam:

- Yok, hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyaretine gidiyorum, dedi. Bunun üzerine melek:

- Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi.” (Müslim, Birr 38, Ebu Hureyre rivayetiyle).

Demek ki, kendimizi Rabbimize sevdirebilmek için, oldukça kolay bir vesile elimizin altında. Salih bir dostumuzu, kalbimizi her türlü menfaatten arındırarak sevmeyi başardığımızda, Rabbimizin rızasına giden bir yolu da kat etmeye başlamış olacağız. Dostumuzun bize ikram ettiği veya bizim ona sunduğumuz hediyeler, yiyecek-içecekler de cennet nimetlerinin dünyadaki peşin avansı yerine geçecek. Bundan daha gönül ferahlatıcı bir müjde olabilir mi?

Madem, dostları ve sevdiklerimizi ziyaretle ilgili böyle muazzam bir muştu verilmiş bize, bu ziyaretleri birkaç çeşit olarak düşünebiliriz:

Birincisi, günlük rutin içinde yerine getirebileceğimiz, dostlarımızı sevindirebileceğimiz ve onlarla irtibatımızı koruyabileceğimiz temaslar. Bunlar için belki çok çaba veya zaman harcamaya da gerek yok. Hatta muhtemelen, günlük yaşantımızda zaten yapageldiğimiz şeyler.

İkincisi, sırf dostları ziyaret için çıkılacak seferler. Başka bir şehirde (veya ülkede) yaşayan dostumuzu, sadece Allah rızası için, kalkıp ziyaret ettiğimizde, bunun bir ibadet olması gerçekten muhteşem değil mi? Bilete harcadığımız para infak. Yolculuğa ayırdığımız zaman infak. Dostlarımızla geçirdiğimiz süre infak. Götürdüğümüz hediyeler infak. Seyahatleri böyle tasavvur ettiğimizde, mesafelerin bizi yorması mümkün mü?

Üçüncü ziyaret biçimi, bir vazifede bulunduğu için yerinden ayrılamayan dostlarımızın ayağına giderek onları sevindirmek. Örneğin, kışlalarda asker ziyaretleri. O yeşil kamuflajı giyip soğuk duvarların içine adeta hapsolanlar bu duyguyu çok iyi bilir: Kapıda sivil birini sizi ziyaret için gelmiş gördüğünüzde, dünyalar sizin olur. Hele de onu alıp dışarı çıkarabildiğinizde, belki de o anda verilebilecek en büyük hediyeyi sunmuş olursunuz. Hem yukarıdaki hadisin kapsamına dâhil olmak hem de bir Müslüman yüreğe sevinç armağan etmek isterseniz, asker ziyaretlerini ihmal etmeyin derim. Bitlis’te askerliğimi yaptığım 2007-2008 kışında, tipili havada ziyaretime gelen birkaç dostum bana o muhteşem duyguyu yaşattığından beri, asker ziyaretlerini hiç ihmal etmemeye çalışıyorum. Deneyin, yüreklerinizdeki ferahlamayı ellerinizle tutacak kadar somut biçimde hissedeceksiniz.

Ziyaretlerin dördüncü bir biçimi, hastane odalarında şifa bekleyen dostlarımız. Çok yakınlarımız olsa, zaten başlarından ayrılmayız. Bu noktadaki fazilet, uzak ve alakasız insanlar bile olsa, hatırlarını sormayı ihmal etmemek. Bir yatağa bağlanıp gözlerini kapının hareketine dikmenin ne demek olduğunu bilen insan, ayağını hastanelerden de kesmez. Bu tecrübeyi bizzat yaşamadan öğrenebiliriz. Bunun yolu da, hastanelerde şifa arayan insanları boş bırakmamak.

Allah için yapılacak ziyaretlerin diğer çeşitleri olarak, hapishane ve huzurevi ziyaretlerini zikredebiliriz. Buralarda da hem bize cennet azığı olacak hem de kendilerine vereceğimiz mesajlar üzerinden belki de hayatlarına dokunabileceğimiz yürekler bizleri bekliyor. Bizleri, sizleri, onları… Eli ve kalbi yetişebilecek herkesi aslında.

Yerimizden kıpırdamak, konforumuzu ve günlük rutinimizi bozmak, alışkanlıklarımızın dışına çıkmak açısından, ziyaretler bize de çok şey kazandırıyor. Bilhassa, uzun mesafeler kat etmek ve bazı zahmetlere katlanmak gereken ziyaretlerde insanın kalbi de zihni de sonsuz nimetlere gark oluyor.

Ziyaretleri, “Allah için yeryüzünde hareket etmek” olarak isimlendirebiliriz belki. İnsan niyetini halis ve kalbini de pak tutarsa, attığı her adımın kendisine bir sevap olarak yazılacağının garantisi var. Hareketin bereketi, ziyaretlerle bizi kuşatacak. Eğer harekete geçebilirsek, doğru biçimiyle. O zaman, oturmamalı ve yerimizde durmamalı. Her daim hareket peşinde olmalı ki bereketler de bizi takip etsin.

* * *

Günlük hayatın koşturmacası, heyecanları, tartışmaları, öfke ve stresleri, bizi bazen basit ama hayati şeylerden alıkoyabiliyor. Basit kelimesine “önemsiz” anlamını yüklemeye yatkın olan zihinlerimiz, bize bu noktada büyük bir oyun oynuyor aslında. “Yapılması çok kolay” bir şeyi, önemsizleştirince aklımızda, belki de üstümüze vazife olmayan şeylerin peşinden koşarak ömrümüzü tüketiyoruz.

Bazı zor ve uzun şeylerin başlangıcı, aslında son derece kolay ve basit şeylerdir. Upuzun bir mesafe nasıl ki birkaç santimetrelik adımlarla başlarsa, dünya çapında işlerin de başlangıç noktası, gözümüze hakir görünen minik bir ayrıntı olabilir.

İşte, dost ziyaretleri de bu kabilden bir mesele. Muhabbetin, sevginin, dayanışmanın, omuz omuza iş yapmanın, toplumsal sorumluluk projelerini sırtlanmanın, yeri geldiğinde kol kola girip mücadele etmenin başlangıç noktası, kalp kalbe sığınabileceğimiz dostlara sahip olmak. Dostlarla irtibatı sıkı tutmak, işte bu kadar önemli. Tersi de bir bu kadar tehlikeli ve korkutucu.

Boş kavga ve cedelden yakamızı kurtarıp, sadece Allah için yapılmış ve O’na adanmış ameller biriktirme adına, işe dostları ziyaretle başlayabiliriz.

Bu yazıyı okuyup bitirdiğiniz şu paragrafın ardından, hemen bir dostumuzu ziyarete ve onunla muhabbete koyulabiliriz mesela. Yazıyı yazıp bitirdiğimde, benim ilk yapacağım işlerden biri bu olacak inşallah.


Taha Kılınç'ın Yazısı.