Yunus Emre Tozal

“Hafızlık” dedi Orhan Hoca, Cenab-ı Hakkın kelamını satırdan sadra geçirme mücadelesidir aslında. Bu yüzden sizler, buradan mezun olunca, ömrünüzün geri kalan süresi boyunca Kur’an’ı muhafaza edeceksiniz, dünyayı emanet bileceksiniz, vahiy dünyaya tekrardan inmeyecek olsa da sizler vahyi insanlara sürekli hatırlatacaksınız, vahyi dünyaya amil kılmaya çalışarak ilminizle amel edeceksiniz.

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) vefat haberi tüm Arabistan yarımadasında büyük bir üzüntüyle karşılanmış, ashabı kiramın üzerinde derin tesirler bırakmıştı. Öyle ki, Peygamberin sohbetini bir daha dinlemeyecek olmanın verdiği hüzünle sahabeler çok ağlamış; yerinden kalkamaz, sokağa çıkamaz olmuşlardı. İlk şaşkınlık ve üzüntü atlatıldıktan günler sonra bir gün, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sadık dostu Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer’e: “Kalk, Ümmü Eymen’e gidelim, Peygamberin yaptığı gibi biz de onu ziyaret edelim” dedi. Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağlıyordu. Hz. Ebu Bekir:

– Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki nimetin Resulullah için çok daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun? deyince Ümmü Eymen:

– Ben onun için ağlamıyorum. Ben Allah katındaki nimetlerin Peygamber için elbette daha hayırlı olduğunu biliyorum. Ben, vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum, dedi. Ebu Bekir ve Ömer’i de duygulandırdı. Ümmü Eymen ile birlikte onlar da ağlamaya başladılar.

Hafızlığın hikmeti ve sırrı üzerine konuşan Orhan Hoca’nın anlattığı hadiseyi ilk duyduğumuzda sınıfça şaşırmıştık. Vahyin yeryüzünden kesilişi ne anlama geliyordu? Tüm kâinatı, yaratılmışları ve eşref-i mahlûkat olan insanı yaratan Rabb’ın insana bir daha emir ve telkin göndermeyecek olması, aynı zamanda insana bir görevin ve sorumluluğun da tam olarak verildiğinin ve bu verilen görev ve sorumluluğun başladığının da işaretiydi. İnsan yeryüzünün halifesi seçilmişti, vahyin kesilişi bu yönüyle insanın omzundaki bu ağır yükün tam olarak başladığını gösteriyordu. Hata yaptığında artık uyarılmayacak olan insan, kendisine indirilmiş vahiyle yeryüzünün varisi kılınmıştı.

DÜNYAYI EMANET BİLMEK

Varis olmak, bir miras olarak insanın bir önceki kuşaklardan aktarıla aktarıla kendisine emanet edilen dünyayı imar ve inşa ederek bir sonraki kuşağa alnının akıyla bırakabilmesidir. Dünyayı emanet bilmek, aynı zamanda ilim ve marifet yoludur. Mesele yolda olabilmekse, misafirlik unutulmamalı, her an gitmeye hazır olunmalıdır. Dünyayı emanet bilmek, Peygamberin “Benim dünya ile ilgim, bir ağaç altında dinlendikten sonra, yoluna devam eden yolcu gibidir” hadisindeki nereden geldiğini ve nereye gittiğini bilmektir; dolayısıyla ağacın altında ömür boyu kalmayacağını; sadece dinleneceğinin ve ardından asıl menzile ulaşacağının farkında olmayı gerektirir.

Vahiy tam da bu noktada, ağacın altında dinlenen ve kısa bir süre sonra da yola koyulacak bir insana misafir olduğunu hatırlatan ilahi ikazlardır. Peygamberimiz aracılığıyla indirilen ve tüm insanlığın kurtuluş reçetesini içeren vahiy, zifiri karanlık bir gecede gelerek sabahı müjdeleyen, nuru ortaya çıkaran, tüm yeryüzünü ve kâinatı aydınlatan bir gök konuğudur. Cahiliye devrini bitirmiş, susamış gönülleri serinletmiş, yeryüzünü adaletle imar edecek bir toplumu inşa etmiştir. Adalet, ancak sulh ile sağlanacağı için adaleti yeryüzünde imar edecek salih bir toplumun inşasının önemini kavratmıştır. Salih ile sulh kelimelerinin aynı kökten gelmesi de bir işarettir, çünkü salihlik sulh ile mümkündür. Salihlik, yeryüzünün iktidarına muvaffak olmayı gerektirir, sulhu sağlama yolunda olanları da salih addeder. Salihlik, ifsadın karşısındadır, müfsitlerle (bozguncularla) mücadele edendir. Yeryüzünde sulhu temin etmek için ayağa kalkmak ve dünya iktidarına karşı elinden gelen tüm çabayı göstermektir. Çünkü sulh, ancak İslam’ın yeryüzüne hâkim olmasıyla gerçekleşebilir. Salihlerden olabilmenin farkına varan sahabeler, tüm dünyaya hakikati taşımaya gayret etmişler, Arabistan yarımadasından tüm dünyaya yayılan fetihlerle dünyaya adaleti getirerek zulmü ortadan kaldırmaya çalışmışlardır. Âlem şümul olan ilahi davetin bütün insanlığa ulaşması, fitne ve zulme karşı dayanma gücünü de beraberinde getirecektir.

HAFIZLIK: İLAHİ VAHYE MAZHAR OLMAK

İlahi vahye muhatap olan Hz. Peygamber, nazil olan ayetleri yazdırmasının yanında ezberlemiş ve ashabına da okumaları ve ezberlemeleri konusunda tavsiyelerde bulunmuştur. Kur’an’ın nüzulünden günümüze kadarki süreçte hem tilavet edilmesi hem de hafızlarca ezberlenerek sonraki kuşaklara aktarılması ile Kur’an adeta yaşatılmış, en ufak bir anlaşmazlıkta rehber olarak başvurulmuştur. Kur’an’ı ezberleme faaliyeti Müslümanların her daim gündemi olmuş ve müminler yıllarını vermek suretiyle hafız olma gayretini yaşatmış; hafız olabilmeyi ve hafız kalabilmeyi de tavsiye etmiştir. Hafız olma arzusu, zamanla hafız yetiştiren müesseselerin kurulmasını sağlamış, günümüze kadar olan süreçte sayısız Kur’an hafızı var olmuştur.

Hıfz kökünden gelen hafızlık, Arapçada “koruyan”, “muhafaza eden”, “ezberleyen” anlamlarına geliyor. Aynı kökten türeyen muhafız da nitekim muhafaza eden demektir. “Hiç şüphesiz Kur’an’ı biz indirdik ve onun koruyucusu da biziz” (Hicr, 15/9) ayeti mucibince Kur’an, elbette günümüze kadar indirildiği hâli ile gelmiştir ve kıyamete kadar da aynı hâl üzere bâki kalacaktır. “Ümmetimin en şereflileri Kur’an’ı ezberleyenlerdir” hadisinin müjdesine mazhar olmak, başlı başına hafızlığın mükâfatıdır. Bu söze muhatap olmak için hafız olunur. Zira hafızlık, vahyi muhafaza etmek ve satırdan sadra damıtmaktır. Peygamber, “Hiç şüphe yok ki, ezberinde Kur’an’dan bir şey (ayet, sure) bulunmayan kimse harabeye dönmüş eve benzer” buyurarak Kur’an’ı ezberlemeyi tavsiye etmiştir.

“Hafızlık” dedi Orhan Hoca, Cenab-ı Hakkın kelamını satırdan sadra geçirme mücadelesidir aslında. Bu yüzden sizler, buradan mezun olunca, ömrünüzün geri kalan süresi boyunca Kur’an’ı muhafaza edeceksiniz, dünyayı emanet bileceksiniz, vahiy dünyaya tekrardan inmeyecek olsa da sizler vahyi insanlara sürekli hatırlatacaksınız, vahyi dünyaya amil kılmaya çalışarak ilminizle amel edeceksiniz. Allah, her çalışanın (âmil) amelini zâyî etmeyeceğini bizlere bildirmektedir, sizler yeryüzünde dağların yüklenmekten çekindiği vahyi gönlünüze nakşederek bu büyük sorumluluğu alacaksınız.


GENÇ'ın Yazısı.