Arabayla giderken, yol kenarındaki reklam panosunda yer alan portreye gözüm takıldı. Yanımda oturan kızıma dönerek, resimdeki kişiyi sordum. Şarkıcı, dedi. Zihnimdeki kargaşayla gayri-ihtiyari panoya tekrar baktım ve sordum: Kız mı erkek mi? Çünkü ne saçları ne de yüzünün ayrıntıları, cinsiyetiyle ilgili hiçbir fikir vermiyordu.

Son yıllarda, dünya çapında hızla yayılan bir popüler kültür ihracı ile karşı karşıyayız. Bir yanda, geniş bir hayran kitlesi olan Kore dizileri ile Korece öğrenmeye çalışan gençler dikkatimizi çekerken, öte yanda dünya müzik listelerini sallayan K-Pop (Kore Popu) müzik türünü temsil eden gurup üyelerindeki çekici masumiyet kafamızı karıştırmaktadır. Artık, vitrinlerden ders kitaplarına kadar, cinsiyetlerdeki belirsizliğin daha itinalı bir şekilde işlendiğine şahit olmaktayız. Biraz araştırınca, “nötr cinsiyet” eğiliminin nasıl sessizce benimsetildiğini daha iyi anlamak mümkün.

2015 yılında Kanadalı bir profesör, sosyal katılıma zarar verdiği gerekçesiyle öğrenciler için kız/erkek (he/she) gibi farklı zamirler kullanılmayacağını açıkladığında eleştirilere maruz kalmıştı. Fakat sonraki yıl Vogue Dergisi, moda öncülerinin cinsiyete göre kıyafet zorunluluğunu reddederek, maskülenlikle feminenliği karıştırdığını ve “nötr cinsiyet kuşağı” üzerinde yoğunlaştıklarını ilan etti.

Ardından National Geographic dergisi, “Gender Revolution (Cinsiyet Devrimi)” başlığıyla tartışmayı açtı. TİME dergisi de: “Beyond He or She (Erkek ve Kadının Ötesinde)” diyerek konuyu kapağına taşıdı. Artık genç nesil duvarları yıkmalı, her şeyin anlamını yeniden tanımlamalıydı. Teksaslı bir politikacı görüşleri sorulduğunda, “Benim inandığım Allah, insanları erkek ve kadın olarak var etti” ifadesiyle ilahi kanunların varlığına dikkat çekti. Fakat özgürlüğün büyüsü, gidilen yeri görmeyi engelliyordu.

Açılımlar, farklı yönlerden tekrar tekrar sunulurken, siretlere hızla yansıyor. Başlangıçta çok tepki gösterilen şeyler, zamanla gözümüzde normalleşebiliyor.

Yine de nükseden bu rahatsızlığın sebebi sorgulanmalı. Neden kendini silmek için bir silgi arar insan? Cinsiyetsiz olmak, kadın ya da erkek gibi sıradan değil, daha üstün bir aidiyeti mi temsil ediyor? Yüceltilen bireyselliğin bir adım ötesi mi?

Ne var ki, bazı modern ebeveynler, sorgulamaya zahmet etmedi. Cinsiyete göre kısıtlama yapmadan çocuk yetiştirmek istediklerini açıklayarak, eğilimleri hızla hayata geçirdi. Özellikle İsveç, cinsiyetin toplumsal inşa ürünü olduğunu destekleyerek, nötr cinsiyetler için kamu sözlüğüne yeni bir kelime ekledi ve bazı çocuk kıyafeti markaları, reyonlardaki kız-erkek ayrımını kaldırdı.

Çocuk gelişimi uzmanlarından bazıları, cinsiyet normlarının çocukları kategorize ettiğini savunurken, diğer bazıları sosyalleşmeye engel olabileceğini belirterek temkinli yaklaştılar. Kaliforniyalı psikoterapist Walfish ise, cinsiyetine dair güçlü bir kimliğe sahip olmayan her erkek ve kız çocuğunun, ruhen kaybolmuşluk hissiyle yaşayacağını vurguladı. “Erkek ve kadın olmak, bir kimsenin tam bir insan olduğunun ibrazıdır” şeklindeki cesur ifadeleriyle ses getirdi.

Bütün bu uğraşların, varoluşa sağladığı katkı muğlak olmakla beraber, yok edilmesi hedeflenen şey, kesinlikle ailedir.

Çünkü aile, kutsal metinlerden mütevellid insana anlam haritasının çizildiği mekandır. Üstüne bir çatı, altına da bir kilim yerleştirerek korur, ısıtır ve doyurur.

Elbette iki cinsin de insan olma paydasında sahip olması gereken haklar ve sorumluluklar ayrımcılık yapılmadan korunmalıdır. Fakat cinsel kimliği özgürlük kategorisine alarak fıtrata müdahale etme cesareti, sünnetullah gereği her daim daha büyük bir hezimetle insanoğlunun önüne gelmiştir ve gelecektir.


Sevilay Kösebalaban'ın Yazısı.