Avrupa’nın korkulu rüyası haline gelecek olan Yeniçeriler, Osmanlı merkezi sisteminin de temelini oluştururlar. Onlar, doğrudan hükümdara bağlıdırlar. Osmanlı Sultanları da Yeniçeri ordusunun doğal ve birinci neferi olarak kabul edilirler. İlk kılıçlarını burada kuşanır, ilk talimlerini Yeniçeriler ile yaparlar.

Balkanları İslam’la yurt tutuşumuzun ilk adımını bir önceki yazımızda anlatmıştık. Kolonizatör Türk Dervişlerinin ve bilhassa Sarı Saltuk’un varlıkları, bölgeye ekilen tohumlar olmuştu. Onlar gönül erleri olarak, gönülleri fethetmiş, Osmanlı askerlerine nam-ı diğer Asakiri Muhammediyye’ye toplanacak meyveleri hazırlamışlardı. Askeri olarak sistemli bir şekilde Balkanlar’daki hakimiyetin tesisi I. Murat ile başlar. Ancak Osmanlı I. Murat ile beraber sadece Balkanlara yerleşmez; pek çok idari, askeri yeniliği de bünyesine katar.

Peder ne der, Kader ne der?

Osmanlı hükümdarlarından üçüncüsü olan I. Murat, ağabeyi Süleyman Paşa’nın gölgesinde, hep ikinci plandadır. Orhan Gazi sefere çıkamadığı zamanlarda oğlu Süleyman Paşa’yı görevlendirmektedir. Murat ise daha mahdut işler ile yükümlü tutulmakla beraber önemli hocalardan eğitimler alır. Ava olan tutkusuyla bilinen Süleyman Paşa’nın bir av sırasında kaza sonucu vefat etmesiyle beraber, gözler tek şehzade ve tahtın adayı olan Murat’a çevrilir. Ağabeyi kadar askeri ve siyasi tecrübesi bulunmayan Murat, tüm bunların aksine, büyük bir gazi ve idareci olarak tarihe adını altın harflerle yazdıracaktır. Hani Akşemsettin Hazretlerine atfedilen bir söz vardır, işte o vuku bulur: “Peder ne der, kader ne der?”

Fetihleri Hızlandıran Başkent

Murat Gazi tahta geçer geçmez, fetih hareketlerine hız verir. Ama o daha planlı bir seyir içerisinde fetihlerin yapılmasını ister. Hedefi Edirne’dir. Seferleri bizzat kendisi yönetir. Bu sırada Çandarlı ailesinden ilk sadrazamı atar. Bundan sonra sık sık Çandarlı ailesinden vezir ve sadrazamlar atanacak, adeta Çandarlılar ikinci hanedan olarak güç ve meşruiyet kazanacaklar. Bu süreç Fatih’in İstanbul’u fethetmesinin akabinde aldığı kararlar ile değişecektir. Edirne’ye giden yolda Gelibolu üzerinden Çorlu’ya uzanan Murat Han, Edirne’yi, gönderdiği kumandanlar vasıtasıyla da dört bir yandan kuşatır. Edirne yolu üzerindeki fethettiği hisarlara asker yerleştirmek yerine hisarları kullanılmaz hale getirerek yoluna devam eder. Onun bu tavrı anlaşılmaz görülse de, şüphesinin bir Haçlı birliğinin Edirne’ye destek için gelme ihtimali olduğu düşünülür. Murat Gazi’nin bu şüphesi sonrasında gerçeğe dönüşecek ve Kosova’da büyük bir Haçlı birliğine karşı zafer kazanacaktır. Kısa zamanda tüm birliklerle beraber Edirne kuşatılır. Kale komutanı daha fazla muhasaraya dayanamayacağını düşünerek kaçar. Edirne 1360’da fethedilir. Edirne ile beraber bugün Tekirdağ diye bilinen tarihi Tekfur Dağı bölgesi de Osmanlı toprakları arasında dahil olur. Başkent, Bursa’dan Edirne’ye taşınır. Bunun sebebi ise şu ilke ile açıklanır: “Batı’ya olan seferlerimizi daha da hızlandırmak ve daha da güçlü bir şekilde yapabilmek için.”

Avrupa’nın İlk Düzenli Ordusu

Murat Hüdavendigar’ın tahtta olduğu süre, Osmanlı’nın beylikten devlete geçiş sürecini temsil eder. Bu dönemde beylik hasletleri yerini devlet reflekslerine bırakır. Dağınık ve savaş zamanlı toplanan asker-bürokrasi sınıfları, düzenli ve merkezi hale getirilir. Osmanlı’nın büyümesinin ve gelişmesinin temel motivasyonu cihat-gaza politikasıydı. İşte bu noktada en çok askerlere görev düşüyordu. Bağlı beyliklerden, Türkmen obalardan toplanan askerler zaman zaman sayı ve tecrübe açısından yetersiz kalıyordu. Çünkü düşman orduları da düzenli ve hiyerarşik yapıya sahip askerlerden oluşmaktaydı. Bunu çözüme kavuşturmak için düzenli ordu kurmak şarttı. İslam savaş hukukuna göre ganimetlerin beşte biri devlete/hükümdara aitti. Bu ganimetlere esirler de dahildi. Çandarlı Halil, büyük bir ufuk örneği göstererek hükümdara düşen esirlerden bir ordu oluşturmaya karar verir. Anne babası olmayan gayr-i müslim çocuklardan bir ordu teşkil edilecektir. Önce bu çocuklar Müslüman yapılıp bir Müslüman Türk aileye verilir. Amaç Türkçe öğrenip Türk örf ve adetini özümsemeleridir. Belli bir yaşa kadar bu ailelerin yanında kalan çocuklar ardından Acemi Ocağı’na alınırlar. Burada farklı alanlarda başarı gösterenler idareci olmak üzere ayrılır geri kalanlar ise Yeniçeri Ocağı’na gönderilir. Ocak’ta kendilerini hükümdara, hanedana ve dolayısıyla gaza yoluna adamış birer savaş makinaları haline gelirler. Döneminin özel birliği olarak adlandırılan Yeniçerilerin aileleri yoktur. Bu yüzden canlarını fetih için adarlar. Yeniçeriler aynı zamanda Avrupa’nın da ilk düzenli ordusu kabul edilirler.

Hünkar Hacı Bektaş’ın Yolunda

Avrupa’nın korkulu rüyası haline gelecek olan Yeniçeriler, Osmanlı merkezi sisteminin de temelini oluştururlar. Onlar, doğrudan hükümdara bağlıdırlar. Osmanlı Sultanları da Yeniçeri ordusunun doğal ve birinci neferi olarak kabul edilirler. İlk kılıçlarını burada kuşanır, ilk talimlerini Yeniçeriler ile yaparlar. Pek çok beyin ve idarenin bağımsız hareket etme uğraşının olduğu bir dönemde, bir hükümdarın hayatını ve saltanatını garanti altına alabilecek en önemli güç, hiç şüphe yok ki kendisine şartsız olarak bağlı olan bir askeri birliktir. Esirlerden oluşan Yeniçerilerin hayatlarını, hükümdarın iki dudağı arasındadır. Kendilerine sahip çıkan ve gaza etme fırsatı veren hükümdar adına uzun yıllar savaşırlar. Aksak bir yara almadıkları sürece evlenmeleri, teamül dışındadır. Lakin bu durum III. Murat’tan sonra yavaş yavaş değişecektir. Osmanlı geleneğinde, her mesleğin bir piri vardır. Ve bunlar da genelde İslam kahramanları arasından seçilir. Yeniçerilerin piri ise Hacı Bektaş’tır. Kuruluşunda Hacı Bektaş’ın da yer aldığı ifade edilse de; eldeki bilgilerden hareketle bunun mümkün olmadığını ancak talebelerinin bu süreçte, zaman açısından, yer alma ihtimalinin kuvvetli olduğunu ifade edebiliriz. Bektaşilik tarikatı da Yeniçerilerin resmi tarikatı kabul edilir. Her Yeniçeri aynı zamanda bir Bektaşi’dir. Ocağa alınırken ve kılıç kuşanırlarken Hacı Bektaş’ı ve silsilesini uzandırdıkları Hz. Ali’yi tazimle yad ederler. Bozulmaların neticesinde 1826 yılında bu ocak ilga edilecektir. Lakin 1300’lerin ortasında temeli atılan bu ocaklar yaklaşık 350 yıl, Avrupa’nın korkulu rüyası haline gelir.

Bir dahaki yazımızda I. Murat döneminde yaşanan diğer idari gelişmeler ile beraber Haçlı Seferleri’ni anlatmaya gayret edeceğiz.


Gökhan Gökçek'ın Yazısı.