Yapman gereken yüreğinin sınırlarını dünya kadar genişletmektir. Bir dile sahip olmaktır ki anlaşamadığın kimse kalmasın. Herkesi, her yeri ve her zamanı yüreğine raptedecek bir üslubun, bir gündemin ve hepsini içine alacak kadar geniş bir idrakin olsun.

ört bir yandan sana sesleniyorlar duyuyor musun? Bu bir vekâlet çağrısıdır. “Gel artık, yeter” çığlığıdır. Seni çağıranlar neye çağırdıklarını biliyorlar. Sen de neye çağrıldığını bilmek zorundasın. “Osmanlı torunusun, dedelerinin hasreti büyüdü, onlar gibi dünyayı derleme toplama zamanı geldi, bunu da senden başka yapacak yok.” Bu kadar basit değil. Ne dünya dünkü dünya, ne de biz Osmanlıyız. Bir mirasın üzerinde oturduğumuz doğrudur. Bu mirasın bize küçük olmak, göz yummak, aldırmamak gibi bir lüks bırakmadığı da gerçektir. Ancak dün dünle geçip gitmiştir. Sen bugünün çocuğusun. Bugünün düşmanları kadar yeni, bugünün düşmanları kadar farklısın. Kendine ait tarzın derdine düşmek zorundasın.

Senin kadar farklı ve senin kadar özgün olacak tarzı nasıl bulacaksın? Evvela bunun derdine düşerek tabii. Aradığını bilmeyene kimse yardım edemez. Kendine ait tarz, üslup ya da dile sahip olmak, kürenin neresine gidersen git kendini, derdini ve yüreğini kimseyi ayırt etmeksizin takdim edebilme becerisi demektir. Asya`nın steplerine de söyleyecek sözün var senin Manhattan`in bloklarına da… Afrika`da su arayan siyah da seni dinleyebilmeli, Paris sokaklarında onurunu arayan siyah da… Herkesle anlaşabilirsinden öte bir şey söylüyorum. Herkese yüreğinde ığıl ığıl yanan o dert ateşinden bir kıvılcım aktarabilmelisin. Herkeste senin çağıltını başlatabileceğin bir damar bulabilmelisin. Bu âlemşümul bir insan olabilmekten geçer. Her yerde, her zamanda ve her insanda karşılığı olan ve karşılık bulan bir zihniyet, idrak ve söyleme sahip olmak yani… Dört iklim, yedi bucağa yetecek bir nefes demektir bu. Bunu birileri gelip bize öğretmeyecek. Bunu biz bulacak, biz öğrenecek ve biz keşfedeceğiz. Bunu sen yapacaksın.

Sen yapacaksın, çünkü bunu idrak ediyorsun. Artık küçük düşünemezsin. İniltiler geliyor dört bir yandan ve sen buna kulaklarını tıkayamazsın. Bu idraki, bu bilinci ve tam da şu okuduğunu yüreğinde hissediyorsun; o halde yüz çevirme şansın kalmadı. Anladın, sorulacaksın. İdrak ettin, mesul tutulacaksın. Tutup yakandan hesap soracaklar. Hiç ummadığın, hiç beklemediğin, “kimsiniz siz” diye şaşıracağın insanlar senden davacı olacaklar. “Ne alakam var sizinle” bile diyemeyeceksin, çünkü her birinin çakmak çakmak gözlerindeki haklılık sana mazeret bırakmayacak. Bu insanlar, görmedikleri, bilmedikleri, tanımadıkları sana büyük ümitler beslediler. Seni istediler, kimi istediklerini bilemeden… İnleyen her mazlumun yüreğinde sen filizlendin. Göğe açılan her imdat nazarına senin şavkın düşürüldü. Açılan her ele cevap olarak elinin sıcaklığı yansıtıldı. Sana yazıldı vekâlet. Evet, vekâlet sana yazıldı.

Sana bütün küreyi içine alacak bir yürek lazım. Bu yüreğin potansiyeline sahipsin. Yapman gereken yüreğinin sınırlarını dünya kadar genişletmektir. Bir dile sahip olmaktır ki anlaşamadığın kimse kalmasın. Herkesi, her yeri ve her zamanı yüreğine raptedecek bir üslubun, bir gündemin ve hepsini içine alacak kadar geniş bir idrakin olsun. Allah Rasulü döndü mü bütün vücuduyla dönerdi. Sen de bütün vücudunla dönmelisin küreye. Çünkü insanın olduğu her yer bizimdir. Her mesele bizim meselemizdir. Çevrecilerden daha çok çevreci, hayvan hakları örgütlerinden daha çok şefkatliyiz. Hemcinslerimizin ellerinden ve dillerinden meydana gelen fesat herkesten çok bizi kaygılandırıyor. “Biz kurtulanlardan olduk” demek lüksümüz yok. Her kaybedenle biz de kaybediyoruz. Çile şairinin dediği gibi sanki insanlığın her suçunda biz varız. Mademki bu zamanın insanıyız, aldırmazlık edemeyiz. Hüküm, zamanı geldiğinde aramızda ayırım yapmayacak. Her acıda hissemiz var. Her gözyaşında yüreğimiz çağıldar. Her çığlık bizde kopar.

Kürenin neresine gidersek gidelim, hangi insanla muhatap olursak olalım, ona merhem olacak şifa bizdedir, çünkü vekâlet bizdedir. Vekâlet, sorumluğunu hisseden, verdiği sözün farkında olan, andını hatırlayan, “vekillik bize düşer” diyendedir.

Zaman, vekillik kuşağını bağlama zamanıdır.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.