Gençler nerede, ne yapıyorlar diye soranlara “net” bir cevabımız var. Gençler internet’teler. Sanal dünyada 24 saat yetmiyor onlara. Orada seyrediyor, sohbet ediyor, alış veriş yapıyor, okuyor, yazıyor, kısacası orada yaşıyorlar. Yaşadıkları dünyanın kuralları “net” değil ama. Orası edep, ahlak, görgü ve terbiyenin çok bulunmadığı bir dünya… “Her şey sanal çünkü” deyip geçemeyiz çünkü harcanan para, yiten vakit ve alternatif maliyetler can yakacak kadar gerçek. O yüzden bu dünyanın da bir edebi ve ahlakı olmalı. Niye geldiğimiz belli olan bir dünyada yaşıyorsak, sanal dünyada da neyi niye yaptığımızı bilmeliyiz.

İnternetin bize sunduğu imkânları ve ortamları kullanırken, temel ölçümüz ne olmalı? Bizce şu: Bulunduğumuz ortam, aklımızı kullanmak ve aklın ürünü bir şeyler sunabilmek konusunda nasıl bir amaca yönelik olarak işliyor? Daha çok ne tür duygularımızı hareketlendiriyor? Ve temas halinde olduğumuz ortam,  kendimizle aklımız ve fıtratımız arasında nasıl bir iletişim ya da iletişimsizlik doğuruyor?

Facebook’tan, Orada Sarf  Ettiğin Zamanın Karşılığı Olacak  Değerde Ne Elde Ettin?

“Anlık” bazı duygulanımların, eğlencelerin, üç beş gün sonra unutulan paylaşımların dışında, senin kişiliğini ve aklını geliştiren kazanımlar elde edebildin mi? Bu sorular zaman harcadığımız tüm internet siteleri için geçerli. Çünkü internette bulunduğumuz her anda normal hayatta görüşlerini benimsemediğimiz bir sürü şirkete/ideolojiye maddi destek de vermiş oluyoruz. Eğer bizi facebookta, twitterda, çeşitli blog, forum ve sözlüklerde tutan sebebin, bu götürüleri -en azından- manen telafi edebilecek tarafları yoksa, hem madden hem de manen zarardayız demektir. Çünkü bir parçası olduğumuz internet sitelerinin, oluşumların bizim de reyting katkımızla sağladığı reklam gelirleri hangi inanç/kültür/ideoloji doğrultusunda sarf edildiğini çok bilmiyoruz. Bunu, getiri-götürü mukayesesini kıyaslamaksızın yaşamak bir asalaktan farksız olmak anlamına gelmez mi?

Ulaştırma Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de internet kullanıcısı sayısı 35 milyonu aşmış durumda. Avrupa’da 7. sıradayız. Dünyada Japonya’dan sonra bilgisayar piyasasında en çok para dönen ülke Türkiye. Ve bilişim, krizde Türkiye’nin ilerlemeye devam eden tek sektörü. Yani, internet ve bilişim sahası mutlaka doğru kullanılması gereken bir saha. Ciddi paralar dönüyor. Dönen pastadan pay kapmak için ilkeli/ilkesiz bir sürü ortam ve ürün peyda oluyor. Bu ortamlar, çeşitli zevklere ve bağımlılıklara hitap ederek “hit” olmaya çalışıyor…

Şimdi, facebook, twitter, blog, forum ve sözlükler üzerinden internet ahlakı denebilecek bazı tercihlerimizi ve adab-ı muaşeret türünden hareketleri konuşmadan önce, bazı olgusal durumları işaret edelim. 

Başörtülü bayanların bile çarşaf çarşaf resimlerini yayımladıklarını görüyoruz mesela. Sorsak “sadece arkadaşlarıma açık” diyecektir belki de. Fakat o arkadaşlarla arasındaki mahremiyet ne durumdadır bilmiyoruz. Ayrıca Facebook sitesinin veritabanına ulaşan adminler ve yüzlerce istihbarat görevlisi de arkadaşımız mıdır?

İçinde bulunduğumuz çağ, son şekliyle post-modern çağ bizleri bazı şeylere yönlendiriyor. Özellikle enerjisi ve ekonomik pazar alanını belirleyen nedenleriyle gençlik üzerine doğru yapılan bazı hamleler var. Paranın daha fazla paranın, yani kapitalizmin ilkeleri, popüler kültürün yönlendirmeleri ve “herkese daha fazla hürriyet” vadeden post-modern, liberal denklemlerin uyumunda ortaya çıkıyor bu hamleler. Bu hamleler insanın var olma amacını saptıran, insanı eğlendirerek öldüren, insanlara sevgililer, sosyal ağlar ve küçük sanal popülariteler/iktidarlar hediye eden, insanları her şeyden haberdar olan ama bir iddia sahibi olmaktan uzaklaştıran, birer kültür züppesi haline dönüştüren ve onlara asla gerçek iktidarı hediye etmeyen hamlelerdir. Bir arada ve bir sürü sosyal-sanal ağın içinde yaşarken aynı zamanda şiddetli bir bireyselliğin çizgisine yönlendiriliyor insanlar. Bünye/fıtrat, kimlik ve inanç parçalanıp yok edilmeye çalışılıyor. Parçalılığın, göreliliğin, “sana göre doğru bana göre değil, ama ikisi de güzel”in çağındayız. Önce neyle karşı karşıya olduğumuzu fark etmemiz lazım. Gücümüzü nasıl kullanacağımıza ancak o zaman karar verebiliriz.

Post-modern çağın büyük ekonomik ve siyasi güçleri genç insana diyor ki:  “Parçalara hakim ol, küçük iktidar alanları kur, büyük kariyerin, şöhretin ve paranın basamaklarını inşa et, anı yaşa ve hızdan zevk al, parçalılığı göreliliği baş tacı et, bütünlüksüz bilgiyle zihnini kur, bütünlüksüz ve hatta tarihsiz bilgiyle de sen sen olabilirsin, hayattan zevk alabilirsin, kültür hem bir incelik derinlik hem de bir eğlencedir, fakat neden daha fazla eğlenmiyorsun, durma eğlen, nedir derdin bırak bu bütün insanlığın derdini çekme, kaygısını taşıma ayaklarını, kendi kariyerine bak, kendi kültürüne bak, kültürden zevk al, azı zevk değildir mutlaka çok olsun, bilgilerini maddeleştiremiyorsan yok et, çok bilgiye gerek yok, bilgi için kasmaya, sabaha kadar kitap okumaya veya asla kütüphanelerde kafa patlatmaya gerek yok, araştırma çok fazla çünkü her şey hazır, hazırladık senin için al -peşin mi kredi kartıyla mı?-, google burada facebook-twitter burada sözlükler burada, baksana neden daha fazla eğlenmiyorsun, bilgi-kültür-sanat ve sen, ve zevklerin, neden bir kültür züppesi olmuyorsun, kültürel bir züppe olsana!”

Şimdi bu ilişkileri hesaba katarak; Facebook, Twitter, bloglar, sözlükler ve forumlar üzerinden gençliğin internetle olan ilişkisini, bu sitelerin nasıl kullanıldığını, nelere olumlu katkı sağlayabileceğini ve hangi yönleri, kullanım şekilleriyle bilgi-kültür ve İslami hassasiyetlerin deformasyonuna sebep olabileceğini konuşalım.

Bir İnternet Geyiği: "Paylaşmayı Facebook’tan Öğrendik"

İnternetin en büyük sosyal paylaşım sitesi Facebook, Dünya üzerinde 452.225.332 kişi tarafından kullanmaktadır. Facebook, internetin sunduğu birçok özelliği bünyesinde topladığı için incelenmeye değer bir merkez konumunda.

Kullanıcıların, üye oldukları arkadaşlarından mükemmelen haberdar olabildikleri bir site olmakla kalmayan Facebook, aynı zamanda yeni insanlar tanımak ve yeni ilişkiler kurmak için de biçilmiş kaftan. Saatlerce birilerinin profil sayfasına girip resimlerine bakmak, boş insan tiplemesi için mükemmel bir imkan olarak çıkıyor karşımıza. Aynı zamanda, güncel meselelerden haberdar olmak için bir gazete almak yahut haber sitelerine girmeye de gerek kalmıyor ortalama bir takipçi için. Facebook’ta, gün içinde olan önemli, korkunç, gülünç, saçma

bütün olaylar, kullanıcılar tarafından video olarak ekleniyor. Uçan kediler, dehşey verici kazalar, U.F.O görüntüleri, çok güzel müzik yapan ismi duyulmamış gruplar, canlı yayın kazaları, fizik kurallarını alt üst eden goller, bir insanın dakika dakika can verişi vs vs… Paylaşılan videolar bazen o denli ilginç oluyor ki, akıl sağlığıyla bizim kadar oynanmamış insanlar bu videoları görse şaşkınlıktan dona kalırlar. Fakat biz, net ortamında, olağan dışı bir videoyla karşılaştığımızda, buna ya anlık olarak gülüp şaşırıyoruz yahut da paylaş butonuna basıp, blog veya Facebook sayfamızda paylaşıp geçiyoruz. Mucizelerin bu denli vasatlaşmasına “Net Paylaşımcılığı”nın yanı sıra, kameranın bir uzvumuzmuşçasına hayatımıza girmesi de sebep olarak gösterilebilir. Artık herkes her anı çekebiliyor. Herkes her anı bir video paylaşım sitesinde yahut Facebook’ta ifşa edebiliyor.

“Anı yaşa” sloganının hayatın her alanında bu denli kendini hissettirdiği bir dönem olmamıştı. Gündelik hayatta bunun ahlakî ve içtimaî alanda olumsuz etkilerini zaten son 15-20 yıldır ciddi şekilde görmekteyiz. Fakat internet ortamında da son dönemlerde çok etkili ve hızlı bir çöküş görünmekte. Normalde herhangi bir parkta oturan herhangi bir bayana gidip de çok güzel olduğunu söyleme cesareti olmayan ama netten bir şekilde bulup iletişim kurduğu bayanlara amiyane tabirle asılan “pısırıklar”ın ihtişamlı akınlarının arzı endam ettiği bir çağda yaşıyoruz: İnternet Çağı! Burada sözü edilen genç, belki de o bayanla, normal hayatta korkaklığından değil de edebinden konuşamayacakken, net ortamında kendini iflah olmaz bir çapkın olarak buluyor. Bu, küçük bir oranda o gencin zayıf istidadından kaynaklanıyorsa da daha çok internetin arzu ve hevesleri “hür” bir şekilde kullanmamıza yarayan yapısından kaynaklanmaktadır.

Kültürel Züppelik ve Online Cihat

“Bu gün şunu yedim, şu anda şunu dinliyorum, yarın şuraya gideceğim, bugün şu diskoda şu partideydim, şu anda duygularım şöyle, canım çok sıkkın, yarın içmeye gideceğim ve ilh…” Bunları o kadar çok görüyoruz ki. Normalde iki lafı bir araya getiremeyen, konuştuğunda belli bir seviyenin üstündeki herkesin“saçmalıyor” deyip de dinlemeyeceği insanların internette blogları var artık. Yine aynı tipte insanların neredeyse her sözlükte bir hesabı var. Bu tiplerin, örneğin tırnağı olamayacakları yazarlar hakkında forumlarda, sözlüklerde, bloglarında ukalaca yorumlar yazdıklarını görebilirsiniz. Hatta arkasına gizlendikleri “nick”leriyle küfür ettikleri yazarları eleştirdiklerini sanmaktadır çoğu.

Yukarıdaki tiplemenin tersi de mevcut. Büyük yazar ve şairler adına “hayran sayfası” açıp, kendine bir sürü hayran edinen insanlar, züppeliklerine önemli şahsiyetleri de alet etmiş oluyorlar.

Nette olmaya, nette bir profil oluşturmaya “algılanmak istediğimiz” insan olarak başlarız. “Ne Dinliyorum”, “Ne Okuyorum”, “Ne Yiyorum”, “Ne İçiyorum” gibi özelliklerle başlar bu. Mozart dinliyor, Haydeger okuyor, suşi yiyor ve kafe latte içiyor olabilirim mesela. Hobilere de, sinema, tiyatro, kitap, fotoğraf gibi şeyleri yapıştırıp, “ilişki durumu” olarak da “bekar”ı seçtim mi tamamdır bu iş.

Bu kültürel züppelik, sözlük ve blog ortamlarında da devam eder. Google herkesin eli altındadır ve “kopyala yapıştır”la yapılan alıntılar çok artistiktir.

Cihat mı? Chet mi?

Bunun bir başka tarafı da, net üzerinden cihat yapma komedisidir. “İslami paylaşım sitesi” diye bir şeyin türemesi, Senai Demirci ve Engin Noyan’ın yazar-düşünür olarak ya da Uğur Arslan ve İbrahim Sadri’nin şair olarak bilinmesiyle aynı dönem ve algıyı işaret eder. “Peygamber’i sevenler” sayfasına üye olunca “ehli sünnet” olduğunu sanan yüzlerce kullanıcı var mesela.

Birçoğu oldukça arabesk ve kalitesiz olan bu sitelerde de forum bölümünden ilişki kurmak mümkün. Sadece ortamın kendine has jargonlarıyla hareket etmelisiniz. Mesela kızlarla bir sohbet başlatırken “nbr” yerine “s.a” demelisiniz vs… “Netten Milliyetçilik, Netten Yazarlık, Netten Kabadayılık” da Netten Cihat konusuyla birlikte anılabilecek diğer başlıklar arasındadır.

İnternet Aleminde Hiçbir Bilgi Silinmez

Sayfanızda görünmese bile kaydettiğiniz ve sildiğiniz en ufak bilgi arşivlerde tutuluyor. Şu ana kadar Facebook’a 45 milyondan fazla kişinin üye olduğunu ve sürekli bu sayının arttığını da düşünürsek devasa bir sistem kurulduğu aşikâr. Tutulan bilgilerin içinde alışveriş alışkanlıklarınızdan banka hesabınıza, ilişki içinde olduğunuz insanlardan yemek, sinema yahut müzik zevkinize kadar her şey takip edilebilir hale geliyor. Bu bilgilerin sizi ne duruma sokacağını ve bunların ne amaçla kullanılabileceğini detaylı bir şekilde düşünürseniz sonucun nerelere varabileceğine dair ihtimallerin son derece ciddi olduğunu göreceksiniz. Ayrıca mail hesabınız ve şifresi de bu bilgilere dâhil.

Başörtülü bayanların bile çarşaf çarşaf resimlerini yayımladıklarını görüyoruz mesela. Sorsak “sadece arkadaşlarıma açık” diyecektir belki de. Fakat o arkadaşlarla arasındaki mahremiyet ne durumdadır bilmiyoruz. Ayrıca Facebook sitesinin veritabanına ulaşan adminler ve yüzlerce istihbarat görevlisi de arkadaşımız mıdır?

Edepli İnternet İçin 25 Teklif

1- İnternette nereye gireceğini bil. Fareyi kalbiyle gezdiren, tıklayan ol ki gözün görsün, gönlün iletişimde kalsın. Kötü yollardan kaçmak, çukura düşmemek için her daim dikkatli ol.

2- Bakışın ibretlik olsun istiyorsan    bakma kötü şeylere.

3- Sözün güzel olsun istiyorsan dinleme kötü şeyleri. (Neyin iyi neyin kötü olacağını sana sınırların söyler.)

4- İnternette konuşurken Türkçeyi katletme. Ok, slm, a.s, a.e.o vb kullanımlardan kaçın, kendi diline sahip çık. Türkçeyi tam ve doğru kullanmak için gayret ve mücadele et, arkadaşlarını da uyar.

5- Konuşmaya başlarken günlük hayatta olduğu gibi selamla başla. Konuşma bitiminde ayrılırken de selamla kapat.

6- Karşındaki seninle gerçekten yüz yüze iletişim halindeymiş gibi konuş. Onunla konuşurken başka işlerle uğraşma, başka sitelerde gezinme. Karşındakini kâale al ki sözlerin onun gönlüne dokunsun, ulaşsın. Ulaşmayan mesaj yarımdır, hatta hiçtir.

7- Bilmediğin ve anlamadığın yerleri sormaktan çekinme. Karşındakiyle dalga geçip bir anlık gönül eğlendirme. İnceliği kaybetmemek istiyorsan kendine altın bir kural koy. Gerçek kişisin sen, sanal bir karaktere dönüşme.

8- Konuşurken sözlerini uzatma, anlatacağını karşındakini sıkmadan, yormadan az ve öz anlat ve en önemlisi söyleyeceğinin önemli kısmını yüz yüze görüşmeye bırak.

9- Kötü sözlerden, kaba ifadelerden, argo tabirlerden dilini uzak tut, karşındaki arkadaşının böyle konuşmasına da izin verme.

10- Sosyal paylaşıma açık sitelerde kendini teşhir edici yaklaşımlardan uzak dur, özel hayatını başkalarının gözü önüne serme. Kendini kendi özel hayatınla sınırlamayı bil ki bu seni değerli kılan senden bir şey, unutma.

11- Unutma ki herkes seni görür bu önemlidir ama daha önemlisi Allah seni senden iyi görür (hem içini hem dışını). Amacımız görünen insan olmak değil gören insan olmaksa, kendimizi internet ağlarında unutamayız.

12- İnterneti evinde kendi kişisel odandan ziyade yalnız kalamayacağın alanlarda kullan. İnsan kendisi ile kalınca şeytan ve nefis her dakika peşinde. Bir tıklamalık insan olmamak için kendi sınırlarını hatırla.

13- İnternette harcadığın vaktin karşılığında amel defterine yazılabilecek değerde oradan ne aldığını sorgula.

14- Normalde bir kişinin yüzüne söyleyemeyeceğin şeyleri, netten yaptığın sohbetlerde de söyleme.

15- Sakıncaya davet taşıyan her alandan uzak dur. Unutma ki Allah seni, haramdan önce, “harama yaklaşmak”tan alıkoyuyor.

16- Unutma ki, Peygamber sevgin, internetteki bir “Peygamberi sevenler grubu”na üyeliğinle filan ölçülmez. Seni ümmet yapacak olan sünneti seniye ile olan ünsiyetindir.

17- Kimi yazarlar, şairler, eserler, konular, meseleler hakkında kaynağından bilgi almak yerine, internetteki sözlük ve sairden hızlıca fikir edinmek sana güdük bir bilgi yığını kazandıracak ve seni yarım yamalak bir kültürel soytarıdan başka bir şey yapmayacaktır. Bilginin kaynağı internet değil kitaplardır, kitaplara yönel.

18- Kendi internet ahlakını kendin oluştur. Profilinin gizlilik sözleşmelerine değil kendi içindeki ahlak yasalarına dayan ve unutma ki Allah sanal alemin de Rabbidir.

19- Davanı internet üzerinden yürütmeye kalkma. Daha doğrusu, davanı sadece internet üzerinden yürütmeye kalkma.

20- Forumlardan ve sosyal paylaşım sitelerinden bir sürü tanıdık elde etmek mümkün. Ama unutma ki her tanıdığın arkadaşın değildir. Her arkadaşın hayırlı arkadaş olmaması gibi.

21- Bir sözlük yahut forum üzerinden bir sanatkar yahut siyasetçiye eleştiri yöneltirken dikkat et. O kişinin ortaya koyduğu eserin yüzde birini bile ortaya koyamamışken, ukalaca onu eleştirme hakkın yoktur.

22- İnternet vasıtası ile her şeye ulaştığını sanabilirsin. Bu mümkün değildir. Mümkün olduğunu bile düşünsek, unutma ki sana ulaştırılan hiçbir değerli bilgi karşılıksız değildir. Ya senden bir şeyler alıyordur yahut o bilgiyi sana ulaştıran kaynak senin aracılığınla bir şeyler alıyordur.

23- Dünya üzerinde, gündelik hayatta bir insan, bir karakter yahut şahsına münhasır birisin. İnternette ise tüketici, kullanıcı yahut sınırları belli, şekli bir simgede veya fotoğrafta toplanmış, hikmeti bir sayfalık bilgide toplanmış bir profilsin.

24- Her internet tüketicisi internette tükenmeye mahkumdur. Sen üretmeye çabalayan bir insan ol. Kimliğin internet kullanıcısı olmaktan ibaret kalmasın.

25- İnternete konan kişisel bilgiler, olduğun değil olmak istediğin kişiyi işaret eder. Büyük çoğunluk gibi alımlı çalımlı ve yalandan ibaret bilgilerle kişisel profilini oluşturma.


Ali Düz'ın Yazısı.