Abdullah Güner

Hekim, şair, ilim ve kültür adamı Hüsrev Hatemi; samimiyeti, nüktedanlığı, sempatik konuşma üslubu, şaşırtıcı hafızası, geniş kültürü ve şairliği ile nevi şahsına münhasır bir isimdir. Kültürümüzün tapu sicil muhafızı ve edebiyatımızın hafızasıdır. Ülkemizin yetmiş yıllık sosyal tarihini onun şiirleri üzerinden okumak mümkündür. Türk şiirinin yaşayan önemli temsilcilerinden Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ile edebiyat ve şiir üzerine az ama öz bir sohbet gerçekleştirdik.

Hekim, şair, ilim ve kültür adamı vasfınız nasıl bir ortamda neşvünema buldu? Şiir ve edebiyatla ilgilenmeye, okuyup yazmaya nasıl başladınız?

İran Azerbaycan’ından İstanbul’a göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğdum. Evde hem İstanbul folkloru, hem Azerbaycan folkloru, hem Aşık Garip, Köroğlu, hem babamın Hafız Divanı yan yana idi. Çok iptidai bir şekilde de olsa şiirle ilgilenmeye 6 yaşımda başladım.

Gençliğinizde sohbetlerine devam ettiğiniz, kendisinden beslendiğiniz şairler/yazarlar oldu mu?

Maalesef gençliğimde sadece okudum, Edebiyat Matineleri’ne gittim. Yahya Kemal’e uzaktan hayranlık besledim. 1965’te Dergah Yayınları (o zaman adı Hareket Yayınları) ile tanışıncaya kadar sohbet meclislerinde bulunmadım.

1965’ten beri yazın hayatının içerisindesiniz. Türk edebiyatının ve şiirinin geldiği yeri değerlendirir misiniz? Edebiyatta/şiirde ivme mi kazanıyoruz yoksa bir düşüş mü yaşıyoruz?

O zamanlar Türk şiiri Orhan Veli tekrarları ile dolu iken 1950’lerin sonunda “İkinci Yeni” şiire yenilik getirdi. 1960’ların başında da Attila İlhan henüz şiirleri yasaklı olan Nazım Hikmet ile Fransız şairi Aragon’dan bir sentez yaparak kendi üslubuyla sundu. Böylece Türk şiiri 60’lardan beri ilerleyerek günümüze geldi.

İkinci Yeni’nin İslami şiire yeni bir açılım sağladığını, Mehmet Akif ve Necip Fazıl’ın başarılı olamayan izleyicileri olmakla birlikte “Mümin adam aruzla veya bilemedin heceyle yazar” anlayışını ortadan kaldıran Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu ve Mavera şairlerinin olduğunu yazıyorsunuz “Edebiyatın Kıyılarında” isimli eserinizde. Günümüz Müslüman şairlerinin şiirleri sizce nasıl bugün?

Son yirmi yılda nicelik bakımından (İslami şair artışı) İslami şiir çok dikkat çekici bir gelişme gösterdi. Nitelik bakımından gerilemedi fakat eski yıllarda bazı şairler doruk oluştururken şimdi İslami şiir doruksuz bir plato gibi.

“Ağustos Melali” isimli toplu şiirlerinizin olduğu eserinizin sonunda şiirlerinizle ilgili notlar/açıklamalar koymuşsunuz. Günümüz şiir kitaplarında görmeye pek alışık olmadığımız bir şey bu. Şiir notlarınızı paylaşma ihtiyacını neden hissettiniz?

Benim şiirimde geçen imajları herkes anlamaz diye düşünüyor ve şiirlerimin altına açıklama koysam diye hayal ederken, Attila İlhan yaptı ve bana da yol açtı.

Hekim bir şair olarak hastalarınızı bir yandan iyileştirmeye gayret ederken diğer taraftan onların ruhuna iyi gelecek şiirler yazıyorsunuz. Şairliğin bir bakıma insanların ruhlarını tedavi etme, onları iyiye, güzele, hikmete çağırma, bunlarla buluşturma sanatı olduğunu söyleyebilir miyiz? Sizin hekim bir şair olma deneyiminiz nasıldı?

Planlama sonucu olmadı bu. İkisinde de elimden geldiği kadar iyi olmaya çalışırken hekimlikle şiir arasında Marmaray tüneli açıldı.

Medeniyetin incelenmesini bir toplumun veya insanlığın muayene edilmesine benzetiyorsunuz. Bizim medeniyetimizi ‘check up’tan geçirdiğinizde hastalıklarımızın teşhisinin ve tedavisinin neler olduğunu söylersiniz?

Bunu düzyazılarımda belirtmeğe çalıştım. Bir söyleşi çerçevesinde cevaplamak fayda sağlamaz sanıyorum.

Günümüzde artık yabancısı olsak da edebi geleneğimiz içerisinde söylenemeyen, gizlenen aşklar çokça zikredilir. Aşkın gizli kalması görüşü nereden kaynaklanır?

Eskiden beri inanç konularında “esrar” da yani sırlar da vardır. Herkese imanın her mertebesi anlatılmaz. Sevgiyi mistik bir konu gibi gören aşıklar, aşkın değerinin düşeceğini düşünerek sürekli veya geçici olarak gizli tutarlar.

Gündemde tartışılan bir mevzu var: Psikiyatrist Nevzat Tarhan “Şu an Leyla ile Mecnun yaşasaydı ikisini de tedavi edebilirdik. Patolojik aşkı tedavi edebiliyoruz” dedi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bunu?

Aşk bulaşıcı bir hastalık olmadığı için toplum sağlığı adına doktorlar karışamazlar. Leyla da Mecnun da aşklarının tedavi edilmesini istemezlerdi.

Divan edebiyatı şairlerinin şiirlerini iyi biliyor ve yorumluyorsunuz. Bunu nasıl başardığınızı merak ediyorum. Bize öğretebileceğiniz bir yönteminiz var mı? Okumaksa, nasıl okumalıyız? Genç şiir okuruna kılavuz olabilecek tüyolar verir misiniz?

Divan şiirini okumamız gerekir, önce anlamaya çalışarak sözlükle ve sevilen mısra veya beyitleri not ederek. İki yıl sonra ise sözlüğe daha az bakarak, coşku ile...

“Mevlânâ ile Goethe, Biruni ile Descartes, III. Selim ile Fredrik’in kültür dünyaları barışıktır” diyorsunuz. Türk aydının kendi kaynaklarına gözleri kapalıyken bugün barışık bir kültür dünyasından söz edebilir miyiz?

Yukardaki sözlerim özlenen “ideal”bir kültür dünyası ile ilgili. Reel değil ütopya.

21. yüzyıl Türkiye şairinin şiirde yeni bir üsluba, söyleyiş tarzına ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?

Şiirde yeni eda ve değişik imajlar peşinde olabiliriz.

Yüreğinizde ısıttığınız İstanbul’a dair birçok anınızı şiirlerinizde okuyoruz. Gençliğinizin İstanbul’undan bir anınızı dinleyerek söyleşimizi bitirelim isterim.

1953 yılı İstanbul’u bir başkaydı. İstanbul fethinin 500’üncü yılı törenlerini, ilk defa mehter takımı gördüğümü ve yine ilk defa havai fişek atışlarını izlememiz unutmadığım anılardır.


KISA KISA...

Şiir bize ne söyler?

Yüreğimizin aldığı notları içimizde işleyerek kendimize şiir yaparız veya başkalarının imalatı, yine bize kendi hayatımızı hatırlatır.

En sevdiğiniz şairler/yazarlar kimlerdir?

Mevlâna, Yunus Emre, Hayali, Necati, Fuzuli, Şeyh Galip, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim.

Dönüp dönüp okuduğunuz bir şiir veya mısra var mı?

“Onu hoş tut garibindir efendim işte biz gittik/Gönül derler ser-i kuyunda bir divânemiz kaldı” Hayâli.

Çok geç tanıştığınız ve bir o kadar sevdiğiniz şair oldu mu?

Şair değil şairler oldu. Fakat gençliğimdeki Yunus doruğuna veya Fuzuli doruğuna ulaşmadılar. Sadece şiirlerini sevdim.

Şiirlerinizi ne zaman yazarsınız?

Eski yıllarda şehirlerarası otobüslerde veya uçakta. Son on yıldan beri gece odada yalnızken yazıyorum.

En son okuduğunuz ve sizi heyecanlandıran şiir kitabı hangisiydi?

70 yıldan beri okuduğum şiirler kalbimde ne derin yâreler açtı…

En sevdiğiniz kelime nedir?

Sadece bir örnek: Hasret. (Sevdiğim kelime çok çünkü.)


GENÇ'ın Yazısı.