Bir Güzellik ve Güvenlik Kaynağı: İslam
“Müslümanlarla birlikte yeni bir coşku, yeni bir heyecan, yeni bir uyanış başlıyor; İslam İspanyollar için bir anlama, bir hayata, bir güzellik ve güvenlik kaynağına dönüşüyordu.”
Otobüsümüz Madrid’den Tuleytula’ya doğru ilerlerken içimdeki heyecan dalgası da arttıkça artıyordu. Sonunda yıllardır özlemini çektiğim Endülüs’e, Endülüs’üme kavuşacaktım. Yola düşmeden önce yaptığım okumalardan Endülüs’ün büyüsüne öyle bir kapılmıştım ki hayal dünyamda Endülüs’ün şehirlerini adımlayıp sokaklarında dinlenmiştim. Zihnim ise günlerce Güvercin Gerdanlığı’nın yazarı İbni Hazm’la, İbni Bacce ve İbni Tufeyl’le; büyük sufi İbni Arabi, Üstad Musa İbni Meymun ve dehaların dehası İbn-i Rüşd’le meşgul olmuştu. Onlarla kitaplar üzerinden kurduğum tanışıklığın Endülüs’ü gördükten sonra artacağından da adım gibi emindim. Yola çıkmadan önce Endülüs’ün gerçekten etkileyici bir hikâyesi olduğunu ve benim de bu yolculuk boyunca asıl bu hikâyenin peşine düşmem gerektiğini fark etmiştim. Yolculuk boyunca bir taraftan Endülüs’ü gezerken diğer taraftan da zihin dünyamda bambaşka seferlere çıkacaktım. Düşündüğüm gibi de oldu ve kendimi kısa zaman içinde yitirilmiş medeniyetimiz Endülüs’ün hikâyesinin tam ortasında buldum. Fakat koca İspanya Müslümanlar tarafından üç yıl içinde nasıl fethedilmişti? Öncelikle bu sorunun cevabını bulmalıydım ve hikâyeye buradan başlamalıydım. Ben de öyle yaptım… İşte benim Endülüs hikâyem:
Müslümanların Adaletine Sığınan İnsanlar
Merkezi Şam olan Emevi Devleti’nin Kuzey Afrika’daki valisi Musa bin Nusayr, komutanlarından Tarık bin Ziyad’ı Endülüs’e gönderdikten sonra Müslümanlar 711 ile 714 yılları arasında baştan sona İspanya’da at koşturmaya başlamışlardı. Peki bunun sırrı neydi? Ünlü tarihçi Dozy “İspanya Müslümanları Tarihi” isimli eserinde, “Arap fethi İspanya için bir iyilik oldu. Çünkü bu fetih önemli bir sosyal devrim meydana getirdi. Arap fethi ülkenin yüzyıllardır altında inlediği dertlerin büyük bir kısmını da ortadan kaldırdı.” derken, ünlü oryantalist W. Montgomery Watt ise “Endülüs Tarihi” isimli eserinde, “Halkın çoğu Müslümanları kurtarıcı olarak görüyor ve ellerinden geldiğince onlara yardımda bulunuyordu” ifadelerini kullanıyor. Müslümanlar aslında Vizigotların zulmü altında inleyen insanlar için bir umuttu. Müslümanlar adaletle öyle özdeşleşmişlerdi ki Yahudi ve Hıristiyanlar yöneticilerinin zulmünden kurtulmak için Müslümanlara sığınıyor, fethedilen kalelerin birçoğunun kapıları bizzat halk tarafından İslam ordularına açılıyordu.
İşgal Değil; Medenileşme Hareketi
İspanya’daki Hıristiyan ve Yahudiler İslam ordularını her şeyden önce bir eminlik ve güvenlik sığınağı olarak gördükleri için şehirlerden önce gönüller fethediliyor ve Müslümanların adaya çıkmasıyla birlikte muazzam bir medeniyet doğmaya başlıyordu. İspanyol Yazar Blasko İbanez, Endülüs’ün fethinin bir işgal değil medenileşme seferi olduğuna dikkat çekiyor. Müslümanların nelere önem vererek Endülüs’ü fethettiklerini yine Blasko İbanez’in Katedralin Gölgesi’nde isimli eserinde geçen cümlelerle anlamaya çalışalım: “Bu asla silah zoruyla kabul ettirilen bir istila değil; aksine yeni bir toplumun sapasağlam köklerle dört bir yana kök salışıydı. Milletlerin gerçek büyüklüğünün köşe taşı olan din ve fikir hürriyeti prensibi, onlar için son derece önemliydi. Müslümanlar hâkim oldukları şehirlerde Hristiyan kilisesine de, Yahudi’nin havrasına da saygı gösteriyorlardı…”
Yeni Bir Heyecan ve Uyanış
Tarık bin Ziyad komutasındaki İslam ordularının 7. yüzyılda İber Yarımadası’na girmesiyle yarımadada yeni bir coşku, yeni bir heyecan, yeni bir uyanış başlıyor; İslam, İspanyollar için bir anlama, bir hayata, bir güzellik ve güvenlik kaynağına dönüşüyordu. Müslüman olmayı ellerinden ve dillerinden diğer insanların emin olduğu kişiler olarak anlayan İslam akıncıları, hayat tarzlarıyla Endülüs’deki Hıristiyan ve Yahudilere bunlar farklı insanlar dedirtebiliyorlardı. Bu farklılık bir farkındalık oluşturuyor, bu farkındalığın kaynağına doğru yürüyen insanlar da Tevhid’le tanışıyordu. Bundan dolayı 9. yüzyıl’da bugün İspanya ve Portekiz’in bulunduğu İber Yarımadası’nın yarısı İslam’a girerken, 11. yüzyılda ise Hıristiyanlar İber Yarımadası’ndaki nüfusun sadece yüzde yirmisini oluşturacaklardı.
Endülüs’ün Geçirdiği Dönemler
Endülüs devleti dendiğinde Türkiye’de genelde insanların zihninde tek bir devlet dönemi canlandığına birçok kez şahit olmuştum. Fakat gerçek hiç de öyle değil. 7. yüzyılda başlayıp Gıranada’nın düşüşüyle tarihe karışan Endülüs’ün siyasi tarihi aslında Valiler Dönemi, Endülüs Emevi Devleti Dönemi, Tavaifül Mülk Dönemi, Murabıtlar Dönemi, Muvahhidler Dönemi ve Beni Ahmer Devleti Dönemi olmak üzere altı döneme ayrılıyor. Bir de Endülüs’deki son devlet olan Beni Ahmer Devleti’nin düşüşüyle başlayan Moriskolar Dönemi var. Son derece zor şartlar altında varoluş mücadelesi veren Moriskolar, Hıristiyan olmayı kabul etmedikleri için 1609 yılından itibaren gemilere bindirilerek Endülüs’den kovulmaya başlanmış ve bu süreç 1614 yılına kadar sürmüştür.
Valiler Dönemi
İberya Yarımadası’nda Müslümanların fethettikleri toprakların tümüne Endülüs adı verilirken Endülüs ismine ilk defa yazılı olarak 716 yılında basılmış bir sikke üzerinde rastlanmıştır. Endülüs isminin ise 5. yüzyılda İspanya’nın güneyinde kısa bir süre hâkimiyet kurmuş olan Vandallar’dan geldiği, “Vandalların Yurdu” anlamına gelen Vandalus’dan üretildiği düşünülmektedir. Müslüman akıncılar Cebeli Tarık Boğazı’ndan adaya girerek başlattıkları fetih hareketini zamanla Fransa’nın başkenti Paris’e 28 km. mesafedeki Sens Kasabası’na kadar taşımışlardır. İslam Orduları’nın Avrupa’da yükselttikleri tevhid ve adalet bayrağı güneyden kuzeye kadar yarımadayı baştan sona aşarken fethin ilk başlangıç dönemi olan 711 ile 750 yılları arasındaki döneme Valiler Dönemi denilir. Bu döneme Valiler Dönemi denilmesinin nedeni ise Endülüs’ün Şam’daki Emevi Devleti’nin atadığı valiler tarafından yönetilmesidir.
Kölelikten Kumandanlığa
Endülüs’ü fetheden Müslüman kumandan Tarık bin Ziyad aslında Berberi kökenli bir köledir. Kabiliyetleriyle Kuzey Afrika valisi Musa bin Nusayr’ın dikkatini çeken Tarık bin Ziyad, İslam’a girdikten sonra Musa bin Nusayr tarafından azad edilerek Kuzey Afrika’da gerçekleştirilen fetihlerde öncü birliklerin kumandanı tayin edilmiştir. 710 yılında Musa bin Nusayr tarafından Güney İspanya’ya gönderilen Tarif bin Malik kumandasındaki 500 kişilik birliğin keşif seferinde başarı göstermesi ve büyük miktarda ganimet elde edilmesi Endülüs’ün fethi konusunda Müslümanları cesaretlendirir. Bunun üzerine Musa bin Nusayr, Tarık bin Ziyad’ı Endülüs’e gidecek birliklerin kumandanlığına atar. Yaklaşık 7000 kişiden oluşan ordunun büyük çoğunluğu Berberiler’den meydana gelmektedir. Septe şehrinden gemilerle İspanya’nın en güneyindeki Calpe bölgesine ulaşan Tarık bin Ziyad, fetihten sonra kendi adıyla anılacak olan Cebelitarık’ta karargâh kurar. Bu arada Tarık bin Ziyad’ın mücahidleri cihada teşvik etmek amacıyla gemileri yaktırması hadisesi ihtilaflıdır. Bunun meydana geldiğini kabul eden tarihçiler olduğu gibi uydurma olduğunu ileri sürenler de vardır. Fakat en muteber görüş gemilerin tamamının değil; sembolik olarak bazılarını yakıldığı yönündedir.
Tuleytula’nın Fethi
Tarık bin Ziyad ilk deneme seferinden sonra kuzeye doğru yönelir. Çünkü onun asıl hedefi Kurtuba şehridir. Tarık bin Ziyad mektup yazarak validen yardım ister ve Musa bin Nusayr da İber Yarımadası’na beş bin kişilik yardım birliği gönderir. İslam ordularıyla küffar ordusu Şezune şehri yakınlarındaki Lekke Vadisi’nde karşı karşıya gelir. Sekiz gün devam eden savaş sonunda Vizigot ordusu ağır bir yenilgiye uğrar ve 26 Temmuz 711 tarihe Müslümanların Endülüs zaferi olarak geçer. Tarık bin Ziyad’ın görevlendirdiği kumandanlar kısa sürede Malaka, Elvira ve Kurtuba’yı ele geçirirken kendisi Vizigotlar’ın başkenti Tuleytula üzerine yürür ve önemli bir direnişle karşılaşmadan hatta halkın sevinç gösterileriyle şehri fetheder.
Valiler Dönemi’nin Sonu
712 yılında Musa bin Nusayr 18 bin kişilik bir orduyla Endülüs’e geçerek Sevilla, Carmona, Nieble , Merida şehirlerini fetheder ve Tarık bin Ziyad’la Tuleytula’da buluşurlar. Ertesi yıl Leon, Galicia bölgeleriyle Lerida, Barselona, Saragossa şehirleri alınır ve böylece Müslümanlar İslâm tarihinde ilk defa Fransa topraklarına kadar ulaşırlar ve İspanya’nın tamamına yakını ele geçirilmiş olur. Üç yıl gibi kısa bir süre içinde kuzeyde küçük bir bölge olan Asturias dışında bütün İspanya’nın zapt edilmesi ve İslâm ordularının Fransa içlerine kadar ilerlemesi İslam fetih siyaseti açısından çok önemli bir başarıdır. 750 yılında Abbasiler Emevi Devleti’ni yıkıp hilafeti Şam’dan Bağdat’a taşırken, Emevi hanedanlarından Abdurrahman bin Muaviye son derece maceralı bir yolculuk sonucu Endülüs’e kaçarak Kurtuba’da Endülüs Emevi Devleti Dönemi’nin temellerini atmaya başlar. Böylece kırk yıla yakın süren ve yirmiden fazla valinin görev yaptığı Valiler Dönemi de sona erer.
Adem Özköse'ın Yazısı.