Bir video ile girdiğin günah o kadarla kalsa keşke! Senin kendine ettiğin bu zulmü vallahi kimseler yapamazdı inan! Arkadaşlarından 138 tanesi bu edepsiz klipi aynen paylaşmış. Onların arkadaşlarının ve dahi zincirleme devam eden paylaşımların günahını hesap etmek bizim istîdâdımızı aşıyor Cemil.

“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!..”

(Münâvî, Feyzü`l-Kadir, V, 663)

Cemil, hiç de ciddiye almadığı, umursamadığı hayatının baharında ansızın ölüverdi. Birkaç akrabasının ve okuldan bir iki arkadaşının haricinde kimse de onun ölümünü takmadı zaten. Takanlar da cenazede yakalarına taktıkları siyah beyaz resim kadar taktılar. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi vokal yapar” hesabı birkaç hafta içinde akrabaları tarafından da unutuldu gitti. Arkadaşlarının zaten üniversite giriş imtihanları vardı. Ölümlerden bin beter sınavı bırakıp da onun yasını mı tutacaklardı. Cemil Meriç`i tir tir titreten bir ölümle: “Kurbağa gibi geberip gitti.” Cemil. Onun yokluğuyla topu topu bir “vırrak” eksildi.

Cemil’den geriye ne kaldı… “Eşek ölür semeri kalır.” derler ya, ortalama bir gencin sahip olabileceği kadar kılık kıyafet kaldı, üniversite imtihanına hazırlık kitapları kaldı, bir iki elektronik alet edevat ….vs. kaldı ardında. Haaa bir de, gerçekte ne kadarının ona ait olduğu şüphe götürür bir kız arkadaş bıraktı gözleri yaşlı. Giydiği elbiselerden, takılarına varıncaya kadar her biri bir başka erkek arkadaştan yadigar bu kızın, iki günden fazla yaş süzülmedi o güzel gözlerinden. Kendisinin üzerinde o kadar çok delikanlının hakkı hukuku vardı ki, kıza kamu malı gözüyle bakılıyordu memlekette. Vefatının ardından Cemil`in kırkının çıkmasını dahi beklemeyecek, Facebook`taki kişisel bilgilerini güncelleyecekti: Cemil’le olan cümle fotoğraflarını silip şu iki cümleyi ilave etti: İlişkiye açık.

Cemil`in son derece sıradan, bayağı hayatını ayrıcalıklı kılan bir ölümü vardı. Hatta o günlerde haber sayılabilecek vukuâttan addedilip bir iki gazetenin sayfalarına dahi girmişti:

“Bilgisayarının başında Ölü Bulunan Genç”

Saatlerce bilgisayarının başından kalkmamasından annesi hiç şüphelenmemişti. Zaten hep öyle olmuyor muydu? Bir iki gün odasından çıkmaması da olağan bir şeydi. Odadan pis kokular gelmeye başlayınca işin vehameti anlaşıldı.

Cenaze namazı kılındıktan sonra son yolculuğuna uğurlanan delikanlı, geri dönüşüm kutusuna gönderildi. Geri dönüşü olmamacasına hayattan kaydı silindi. Ardından imam efendinin telkin işlemi de bitti. Cemaat teker teker dağılırken meraklı bir iki hacı amca imamın başına üşüşüverdiler.

- Ula ha bu uşak var ya! Pilgisayarun paşında ceberip citmiş hee! De bakayım hoca, bu uşak nasıl haşr olayi?

- Allah`ın işine karışılmaz! Kul ile Allah arasına girilmez Dursun Emmi! dese de imam efendi, ne Dursun Emmi bu cevaptan tatmin oldu ne de imam kafasındaki sorularına bir cevap bulabildi.

Yahu bu delikanlı hayatında mükafat veya ceza alacak adam akıllı ne yapabildi ki? Sanal âlemden yakasını sıyırıp gerçekçi bir hayat mı yaşayabildi? Bunun kadar yaşayan itin ardında en azından zürriyeti olur. İt kadar kıymeti yok mu şimdi bu insanın hayatının… Tövbe estağfirullah…

Mezarda kimseler kalmamıştı artık. Kabrin başından el ayak çekilirken, toprağın altında işler daha yeni başlıyordu. Cemil girdiği mezara alışmaya dahi fırsat bulamadan iki melek pat geliverdi yanına. Meleklerden birinin kucağında laptop`a benzer bir şey vardı. Onu açınca kabir birden ışıkla doluverdi. Diğeri de ilk sorusunu sordu Cemil`e:

- Mâ adresüke?

- ..…! Adresüke!?

- Evet! Mail adresin nedir? Söyle bakalım!

- Ama biraz önce imam efendi “Rabbüke” dedi. “Kitap” dedi… Eyvaaahhh! Sorular mı değişti yoksa yaa?

- Sen mail adresini söyle bakalım. Artık biz önceden sorduğumuz bütün soruların cevaplarını mail adresi vasıtasıyla bulabiliyoruz.

- Şeeyyy! Adres, ce..  Cemil_1992@hotmail.com.

- Eveeet! Önce senin şu facebook sayfana bir bakalım, diyen melek kucağındaki laptop`a benzeyen şeyin tuşlarını tıkırdatmaya başladı.

Cemil merakla sordu:

- Nedir o? Netbook mu?

Meleklerden biri kucağındaki makineyle işlemine devam ederken diğeri cevap verdi:

- Hayır, değil! Amelbook! Yaşadığın hayat fazlasıyla sanal olunca senin ve senin gibilerin işlemlerini bu şekilde kayıtta tutuyoruz. Elle tutulur, gözle görülür sahici bir ameliniz mi var ki! Yaptığın her şey 1 ve 0 larla ifade edilebiliyor!

- İnternete nereden giriyorsunuz? TT-NET`ten mi? Çekiyor mu buradan?

- Yok. Ahiretten. Bu bağlantı senin bildiklerinden biraz farklı.

Diğer melek bu sırada Cemil`in Facebook sayfasına girmişti:

- Tamaaam! Şimdi de kişisel bilgilerine bir bakalım, diyen meleğin yüzü birden asılıverdi. Diğer melek de merak edip sayfaya bakınca ikisi birden Cemil`e ters ters bakmaya başladılar.

- Cemil bu ne lan? Burada “Dini İnanç” kısmında “Galatasaray” yazıyor…

- Abi orda öyle yazdığına ne bakıyorsunuz! Dinimiz İslam abi. Onu öyle düzeltiverin siz, olmaz mı?

- Olur mu öyle şey! Buraya yamuk getirdiğin burada düzelmez, öylece kalır! İstersen kılmadığın namazlarını da kılıverelim!

- Bizim değiştirme yetkimiz filan yok! Buraya gelinceye kadar sen ne yazdıysan amelbook`una, o çıkacak karşına.

Cemil korku ile titremeye başlamıştı artık. Yalvarmaya başladı:

- O işin şakasıydı abicim. Bir kelimeyi niye bu kadar ciddiye alıyorsunuz ki ben anlamadım şimdi?

- Kelime-i şahadet de kelime-i tevhit de bir kelimedir. Fakat buradaki en ciddi kelimeler onlardır. Bu konudaki itirazının cevabını sana Allah Teâlâ verecek:

“O kâfirler ki, dinlerini alaya alıp bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı...” (Âraf sûresi, 51. âyet.)

Meleklerden diğeri itiraz etti:

- Münker! Arkadaşa bizim kitaptan âyet okuma boşuna! Baksana beğendiği kitaplar arasında O`nun yeri yok: Masumiyet Müzesi, Aşk, Melekler ve Şeytanlar, Çılgın Türkler. Hah bak bir tane kitap ismi var burada. Galatasaray`ı din edinenleri anlatıyor. Cemil`in inandığı kitap da bu olsun: “SEFİLLER”

- Ya melek ağabeylerim benim! Onlar popülarite icabı yazılan, bizim hayatta çok revaçta olan şeyler. Şimdi “Din”, “İman”, “Kur`ân” yazınca HOCA diyorlar DİNCİ diye alay ediyorlar…

- Ayıplıyorlar…

- Aynen öyle işte! Okulda kimsenin yüzüne bakamıyorsun!

Nekir araya girdi:

- Münker, ne diye laf anlatmaya çalışıyorsun? Kendisine “düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür verilmedi mi? Onu ikaz edecek bir uyarıcı da gelmedi mi?” Dini İslam değil, kitabı Kur`ân değil! Dahasını sormaya gerek yok, gidelim! Bırak ne hâli varsa görsün!

- Olur mu hiç öyle! Ben bu saçmalığı bu hâlde bırakır mıyım? Ayıplanmaktan utanan adamın paylaştığı şu video kliplerine bir baksana…

- İyi de abi o kliplerde ne var?

Münker öfkeli bir sesle cevap verdi:

- Senin memleketinde çalgıcı karı oynatana ne derler? O adamlar günaha girerken haram da olsa en azından para kazanır. Sen sanal âlemde karı simsarlığı yaparken beş kuruş kazanmadan, hem de kavatın en hasından âlâ günaha girmişsin. Baksana sadece şu videoyu 287 arkadaşınla paylaşmışsın, 253 tanesi beğenmiş. Nekir`ciğim söyler misin bu 253 kişinin toplam günahı kime girer?

- Dinci diye tanınmaktan utanan bu arsız dangalağa girer Münker`ciğim?

- Abi melekler böyle konuşur mu ya! Yakıştı mı şimdi size ama yaa!

- Meleklermiş! Ulan sizin gibi kelekler bizden üstün olacaktı güya! Biz sizlerin şahsında babanıza secde ettik, sen bu hâlde olduktan sonra, beni beğenmemek haddine mi?

Nekir fazlasıyla öfkelenmişti. Münker onu biraz sakinleştirdi. Ardından söze devam etti:

- O bir video ile girdiğin günah o kadarla kalsa keşke! Senin kendine ettiğin bu zulmü vallahi kimseler yapamazdı inan! Arkadaşlarından 138 tanesi bu edepsiz klipi aynen paylaşmış. Onların arkadaşlarının ve dahi zincirleme devam eden paylaşımların günahını hesap etmek bizim istîdâdımızı aşıyor Cemil. Ama zannetme ki bu asla hesaplanamayacak! Vallâhü seriyyü`l-Hisâb…

Cemil şimdi hayatta olsaydı ve onun yüzündeki ifadeyi bir doktor görseydi, şu anda onun derin bir şok geçirdiğini söyleyecekti. Halbuki Cemil`in gözlerinin önünden, Facebook`ta paylaştığı yüzlerce video gelip geçiyordu… Öyle kötü bir hâldeydi ki başka hiçbir şey düşünemiyordu. Torrent sitelerinden bir yandan indirirken öbür yandan başkalarının kendisinden yüklediği filmler hiç gelmedi bile aklına… Mail gruplarında paylaştığı mailler, resimler, videolar… Bunları hatırlamaya da fırsatı olmadı. Ne fark eder ki? Nasıl olsa günü gelince tek tek çıkarılmayacak mı karşısına!


Harun Kırkıl'ın Yazısı.