Uzun ömürlü birlikteliklerin merkezinde “Gidene güle güle ne halin varsa gör” anlayışı değil, “Kaçanı geri getiren, soğuyanı yeniden ısıtan” ocaklaşmış derya gönüller vardır.

Abdullah İbn-i Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor:

“Ben bir seriyyeye katılmıştım. Askerlerden bir kısmı firâr ettiler, ben de onlar arasında idim. Oradan uzaklaşınca:

“Şimdi ne yapacağız, cihâddan kaçtık, Allah’ın gazabıyla dönüyoruz” diye kendi aramızda değerlendirmelerde bulunduk. Sonunda:

“Medine’ye girelim, nasıl olsa bizi kimse görmez” diye düşündük. Ancak Medine’ye varınca:

“Resûlullâh (sallallahu aleyhi ve sellem)’a gidip, kendimizi arz edelim, bizim için bir tevbe imkânı varsa onu yerine getirelim, yoksa geri dönelim” diye kararlaştırdık.

Sabah namazından önce mescide varıp beklemeye başladık. Allah Resûlü mescide geldiğinde ayağa kalktık ve:

“Biz firârîleriz!” dedik. Bize yönelerek:

“Hayır, siz, firârîler değil, devlet başkanına yardım etmek için gelen ve savaşa tekrar dönmek üzere manevra yapmış kişilersiniz!” buyurdu.

Kendisine yaklaştık, mübarek ellerinden öptük. Bize:

“Ben Müslümanların ilticâgâhıyım (sığınağıyım).” buyurdu.”

Suçunu itiraf eden ve yüzü kızaran kimseyi affetmek ve onu daha fazla utandırmamak ve ezmemek, onu yeniden kazanma adına önemli bir stratejidir. Böylelerinin vicdanları, zaten kendilerine yeterli cezayı vermiş demektir.

Fıtrat ve karakter kumaşı bu seviyede kaliteli olan kimseleri affetmek, kimi zaman onları daha sadakatli hâle getirir. Ancak liderlik bu nevi durumlarda, samimi olanla olmayanı bir şekilde ayırt edebilmelidir.

İnsan tek başına zayıf, arkadaşlarıyla, ekibiyle güçlüdür. Takım haline gelmeden büyük işler başarmak imkânsızdır. Dünyevî işlerde bu böyle olduğu gibi kulluk, takvâ, iyilikleri çoğaltıp büyütme, güzellikleri koruma ve zenginleştirmede de durum farklı değildir.

İyi yetişmiş nitelikli insan bulmak, hemen her alanda zordur. Takımınızı keyfiyetli ve karakterli insanlardan oluşturduğunuzu farz etsek bile, böyle bir ekibi uzun süre elde tutmanız da çoğu zaman kolayca gerçekleşecek bir mesele değildir. Hepimizin şahit olduğu nice nice şirketler, partiler, vakıflar, dernekler, gönüllü teşekküller, cemaatler ve hatta devletler, sahip oldukları insan kalitelerini bir bir kaybettiklerinde, zayıflamış, sönmüş ve hatta tarih sahnesinden silinmişlerdir.

Büyük hedefleri ve davası olan liderliklerin kazanması gereken en önemli vasıflardan birisi, saflarına kattıkları her bir ferdin kıymetini bilmek, onu daha değerli hâle getirecek eğitimler düzenlemek, değersizleştirecek her çeşit uygulama ve iletişim biçiminden uzak durmaktır. Uzaklaşanı yaklaştırmak, soğuyanı yeniden ısındırmak, heyecanı sönmeye yüz tutmuş olanı tekrar tutuşturmak bir zarurettir. Aksi halde büyük kalmak, etkili olmak ve gayeye ulaşmak, gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayalden öteye geçemeyecektir.

Nitelikli her bir insanın zamanla uzaklaşmasının ve soğumasının birçok sebebi sayılabilir. İlgisizlik, yok sayılmak, güvensizlik, yetenek ve birikimlerinin zayi olma endişesi, itibar kaybına uğradığı düşüncesi, hak ettiği konum ya da imkânlardan mahrum bırakılma muamelesi gibi daha nice sebepler peş peşe sıralanabilir. Tüm endişelerin izalesi de elbette imkânsız bir hayaldir. Ancak ekibi korumak için özellikle liderliklerin yapması gereken olmazsa olmaz bazı hususlar vardır ki, gerçekleştiği takdirde büyük oranda takım korunmuş olacaktır. Bunların belli başlılarını şöyle sıralayabiliriz:

1. Şahsiyet ve insan onuru çiğnenmemeli, daima korunabilmelidir. Şahsiyet yaralanmalarının tedavisi zordur. “İnsan ancak onuruyla yaşar” sözü, insana dair en önemli psikolojik tespitlerden birisidir. Bu itibarla insanın yapıp ettiklerini ve bazı vasıflarını üslubunu gözeterek eleştirebilirsiniz ve fakat zâtını hor görmeniz ve yaralamanız durumunda onu bir gün kaybedeceğiniz muhakkaktır.

2. İlgisizlik, unutulmuşluk, yok farz edilmek, itibarsızlık, artık işe yaramadığı düşüncesine kapılmak, takımdan kopuşun en etkin sebeplerinden biridir. Organizasyonlar esasen canlı bir organizmaya benzerler. Bir vücudun canlılığı için kalple bağlantısının kopmaması mühimdir. Kan gitmeyen uzuv nasıl ölmeye mahkûmsa, merkez yürekten bir şekilde beslenmeyen -velev ki kılcal damarlar ölçeğinde de olsa- her bir kişi de zamanla kopacaktır. Beynin beslenmesi için gerekli olan kalp ilgisi ile bir saç telinin sağlıklı kalması için lüzumlu olan ilgi elbette farklı olacaktır. Herkese eşit ilgi elbette adâlet değildir. Adâlet herkesin organizasyon içindeki rolüne göre farklılık arz edebilecektir. Böylesi bir ilgi ağını sıhhatli yönetebilmek, uyanıklık, firâset, basiret, idrâk ve maharet ister. Kalbin uyuması nasıl ölüm demekse, merkez liderliklerin gaflet ve uyuması da organizasyonların ecelinin geldiğinin bir işaretidir.

3. Canlı organizmaların hastalanması gibi ekip üyelerinin de zaman zaman hastalanması tabiidir. Böylesi durumlarda tedavi geciktirilmemeli ve çare aranmalıdır. Bir uzvun hastalığı ile ilgilenilmezse, bu hastalık zamanla tüm bedene sirayet edebilir ve hatta onu iş göremez hâle bile getirebilir. Hatalar, kusurlar ve ihmâller de mutlaka dikkate alınmalıdır. Kimi zaman affetmek, kimi zaman görmezden gelmek ve fakat zamanı gelince doğrudan ve dolaylı olarak müdahil olmak bir tedavi yolu olduğu gibi, kimi zaman da cezalandırmak, acı da verse gerekli bir operasyonla yarayı tedavi etmek lüzumludur. Öyle durumlar da ortaya çıkar ki bedeni kurtarmak için kangren olmuş uzvu bedenden ayırmak bir zaruret haline gelir. Ekipte böylesi operasyonlar, hıyânet ve zulüm gibi ağır cürümler söz konusu olduğu durumlarda uygulanmalıdır. Affedilmemesi gerekeni affetmek de fazilet değildir.

4. Ekiplerin merkezî liderlikleri, kendi menfaatlerine odaklanır ve ekip üyelerine karşı empatik bir yaklaşım yerine bencil davranışlar sergilemeye başlarlar ise böylesi birlikteliklerin de kısa sürede dağılacağı muhakkaktır. Başkalarıyla birlikte iş yapma anlayışı, kendinden başkasını köleleştirmeye dönüşürse, orada ekipten bahsetmek imkânsızlaşır. Böylesi liderlikler, insanlardan oluşan bir takıma değil, robotlardan oluşan bir sürüye sahip olmuş olurlar. Böylesi sürülerde nitelikli insan barındırmak ise tam bir hayaldir.

5. İnsanı ekipte tutan en güçlü bağ, hiç şüphesiz gönül bağıdır. Muhatapta hatır oluşturmasını bilen kimseler, kalıcı hizmetlere ve başarılara imza atan gerçek liderlerdir. Özellikle candan, maldan ve imkânlardan fedakârlık gerektiren eğitim, irşâd ve dava liderliklerinde bu yürek bağı olmazsa, gönül erleri yetiştirmek de yetişeni elde tutmak da imkânsızlaşır.

Uzun ömürlü birlikteliklerin merkezinde “Gidene güle güle ne halin varsa gör” anlayışı değil, “Kaçanı geri getiren, soğuyanı yeniden ısıtan” ocaklaşmış derya gönüller vardır.


Adem Ergül 'ın Yazısı.