Abdullah Güner

Türkiye’de yaşayan Suriyeli yetim çocukların gerçek hayat hikâyesini beyaz perdeye taşıyan ‘Bırakma Beni’ filmi izleyiciyle buluştu. Cannes ödüllü Bosnalı yönetmen Aida Begic’in Beşir Derneği’nin desteğiyle çektiği film, yanı başımızda yaşayan yetimlerin varlığını bize hatırlatıyor. Senaryosu gerçek bir hikâyeye dayanan, oyunculuğunu ise yine hikâyenin gerçek kahramanları Suriyeli yetimlerin üstlendiği ‘Bırakma Beni’ filmi üzerine yönetmen Aida Begic ile konuştuk.

Yönetmen olma hikâyenizle başlayalım mı?

Benim sinemayla buluşmam tiyatrodan sonra oldu. Tiyatro yönetmeni olmak için akademiye başladığım dönemde sinemayla ilgilenmiyordum fakat okul sürecinde sinemaya tiyatroya nazaran daha fazla ilgi duymaya başladım. Ayrıca bir filmi alıp o filmle bütün dünyayı gezebilme fikri bana büyülü ve güzel geldi.

Bırakma Beni filminin hazırlık süreci iki yıl sürüyor. Bu süre zarfında birçok Suriyeli yetim çocuğa drama eğitimleri veriliyor; siz de onlarla birlikte senaryo ve kurgu üzerine çalışıyorsunuz. Filmin hikâyesini ve oyuncuları bulma sürecini anlatabilir misiniz?

İlk başta Beşir Derneği’nden bir davet aldım; yetimler hakkında bir şeyler yapmak istiyorlardı. Bosna savaşının yetimleri kız ve erkek kardeşler hakkındaki son filmim “Sarajevo’nun Çocukları”nı izlediler ve filmi çok beğendiler. Birlikte çalışmak için en uygun kişi olduğumu düşündüler. Çok sevindim, çünkü Suriyeli yetimlerle ilgili bir şey yapma şansım oldu.

Daha sonra Gaziantep ve Şanlıurfa’da Suriyeli yetim çocuklarla oyunculuk atölyelerine başladık. Zaman içerisinde üç yüzden fazla yetim çocukla tanıştım. Hikâyede ve filmde kimlerin oyuncu olabileceği konusundaki fikirlerimi hep bu süreçte edindim. Önemli olan bunun sadece bir film projesi değil insani bir durum olmasıydı.

Oyuncu yetim çocuklar film çekiminde nasıldı, neler hissettiler? Zorlandığınız anlar oldu mu?

Yetim çocuklarımız temel olarak çok güzel hazırlanmışlardı. Oyunculuk atölyelerinde ve test çekimlerinde birlikte uzun zaman geçirdik. Filmlerimde her zaman böyle çalışırım, aktörlerle ve çocuklarla provalar yaparım. Çocuklar da ne yaptıklarını tam olarak biliyorlardı, filmde doğaçlama yoktu. Senaryoya çok güzel hazırlandıkları için hiç problem yaşamadım.

Türkiye’de ilk defa bir yardım kuruluşu bir filmle insanlara yetimlerin neler yaşadıklarını anlattı. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Suriyeli mülteciler ve yetimlerle sahada ilgilenen yardım kuruluşları zaten olanların neler yaşadıklarını görüyorlar. Hayatın içinde yaşananları daha geniş kitlelerle, izleyicilerle buluşturabilmek için film yapmak iyi bir karardı. Çünkü insanlar önce sinemaya gidip sonra bu konuya daha yakınlık hissedebiliyorlar. Öbür türlü insanlara bu konuyu başka bir şekilde göstermeye çalıştığınızda o etkiyi alamıyorsunuz.

Bırakma Beni filminin bir kahramanı yok. Aslında bunun bütün filmlerinizin ortak özelliği olduğunu söyleyebiliriz. Kahraman yerine olaylara, durumlara tanıklık eden karakterler üzerinden hareket ediyorsunuz.

Ben her zaman görünmeyen insanların hayatlarını işlemeyi, hayatın içinde olan günlük ve küçük şeylerdeki hikâyeleri bulmayı severim. İçerisinde çok büyük şeylerin olduğu hikâyeleri sevmem. Hayattaki küçük şeylerin detaylarını severim ve filmlerimi bunlar üzerinden kurmak hoşuma gider.

Bırakma Beni filmim hakkında bazı insanların “zaten büyük olaylar olmuş, filmde gördüklerimiz de bunların sonuçlarıydı” demeleri benim hoşuma gitti. Her gün olan olayların detaylarında çok fazla gerçeklik var zaten. Mesela, iyi bir akşam yemeği sahnesi bana büyük bir savaş sahnesinden çok daha ilginç gelir.

Bosnalı bir yönetmen olarak siz de savaşın çocuğusunuz. 25 yıl önce Bosna’da savaş yaşanmıştı şimdi Suriye’de savaş yaşanıyor. Savaşın değişmeyen kaderi nedir sizce?

Her zaman böyle savaşlar oluyor, bundan dolayı üzgünüm. Dünyanın gidişatı da ne yazık ki gittikçe kötüye gidiyor. Balkanlar’da yaşayan her nesil yaşadığı süreçte birden fazla savaşa şahit oluyor. Günün sonunda ise savaşın mağdurlarının masum çocuklar ve kadınlar olması gerçekten kötü. Filmlerimde de işte bundan bahsetmeye çalışıyorum.

Savaşın çocuklarını anlatmanıza rağmen filminiz umut barındırıyor. Nasıl bu kadar umutlu bakabiliyorsunuz? İçinizde umudun yeşermesini ne sağlıyor?

Hayatta şartlar ne kadar zor olursa olsun insanlar bir çıkış yolu bulabiliyor. Bu çıkış yolu ise genellikle insanların birbirlerine karşı iyi hisler beslemesi ve güzel ilişkiler kurması yoluyla oluyor.

Filmdeki yetim çocuklardan gördüğüm şey de kendilerini toparlamaları için ne kadar büyük dirayetlerinin olduğuydu. Kalpleri yaralı olmasına rağmen ne çok sevgi barındırıyorlardı! Benim asla unutamayacağım şey yetim çocukların gözleriydi. Çünkü bir yetimin neler yaşadığını sadece o yetimin gözlerine bakarak anlayabilirsiniz.

Türkiye’de 4 milyon Suriyeli mülteci yaşıyor ve onların yaklaşık 2 milyonu çocuk. Okula gitmeyen yaklaşık 350 bin çocuk olduğu belirtiliyor. Filmde buna dikkat çekiyorsunuz, Suriyeli yetim çocuklar neden okula gitmek istemiyor?

Filmde oynayan çocuklardan çoğu zaten onlarla tanıştığımda okula gitmeyi reddediyordu. Bunun için çok somut bir sebep vardı. İlk olarak bu çocuklar savaşta 3-4 yıl geçirdiler. Yani savaşta oldukları için okula gitmeyerek bu zamanı zaten kaybettiler. Buraya geldiklerinde ve okula başladıklarında kendilerinden küçük çocuklarla çeşitli problemler yaşadılar.

Filmde oynayan çocuklardan mesela biri 12 yaşındaydı ama savaş başladığında belki birinci veya ikinci sınıfı bitirmişti. Bu çocuklar sınıfta uyum sağlayamıyorlar, bu anlamda kendilerini büyük bir boşlukta görüyorlar ve tepkili hissediyorlar; bu yüzden de okula gidemiyorlar. Çocuklarla çalışan eğitimciler vardı. Onların çocuklarla beraber çalışmasıyla tekrar okula gitmeye ikna olup devam ettiler.

Suriyeli kardeşlerimizle ve yetimlerle ilgili Türkiye’de birçok güzel çalışma yapılıyor. Bunun yanında eksik kalınan veya yapılmasını elzem gördüğünüz şeyler var mı?

Bu çok ağır ve karmaşık bir süreç. Türkiye 4 milyon mülteciyi kabul etti. Bu hem Türkiye devleti hem Türk insanı için hiç kolay değil. Kanunen bu ülkedeki insanların çalışmaya, sağlık güvencesine, okula gitmeye hakları var. Suriyeliler de yardıma muhtaçlar ve onların da ihtiyaçları gün geçtikçe artıyor. Tüm bunların olgunlaşması için biraz daha zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Suriyeli yetimlerin hayalleri, beklentileri, geleceğe dair ümitleri nasıldı?

Beraber çalıştığım çocukların çoğu bir gün Suriye’ye dönebilmeyi hayal ediyor. Bir yıl, iki yıl, üç yıl geçti ama hâlâ geri gidemiyorlar. Belki burada kalmayı kabullenemiyorlardı ve o yüzden dili öğrenmeyi belli zamana kadar kabul etmediler. Şimdi burada yaşamayı, bir şekilde dili öğrenmeye başlamaları gerektiğinin yavaş yavaş farkına varıyorlar. Bu işe ilk başladığımızda çocuklar Türkçe öğrenmek istemiyordu, reddediyorlardı. Süreç içerisinde onlarla konuşmayı ihmal etmedim ve şimdi hepsi Türkçeye hâkim ve Türkçeyi gayet güzel konuşabiliyorlar.


GENÇ'ın Yazısı.