Yerli Ürün Devlet ve Millet Politikası Haline Gelmeli
Esad Mücahit Eskimez
Ekonomik boykot konusu son ayların en popüler gündem maddesi. Amerika ile yaşanan gelişmeler ve kur artışları da yine toplumun her kesiminin dikkatle izlediği gelişmeler. Bizde Yeni Şafak İnternet Yazı İşleri Müdürü Ersin Çelik ile ekonomik boykotun ne derece mümkün olduğunu, ekonomik alışkanlıklarımızı ve yerli ürün politikamızı konuştuk.
Günümüz dünyasında ticaret her boyutuyla kolaylaştı. Çin’de beğendiğimiz bir ürünü internet üzerinden bazen bir hafta içerisinde elde edebiliyoruz. Böyle bir dünyada ekonomik boykot ne kadar anlamlı?
Bundan belki bir 40-50 yıl önce olabilirdi ama şimdi özellikle dijital çağda, sınırların kaldırıldığı ve dünyanın küresel bir köye döndüğü internet döneminde bu tarz boykotlar çok karşılık bulmuyor. Tabi toplumlardaki milliyetçilik ve aidiyet duygusunun zayıflamasıyla da alakalı bu durum. Şu da var: İnsanlar milliyetçi olabiliyorlar, muhafazakâr olabiliyorlar fakat bir hizmet ya da ürün satın alırken -bu cep telefonu, araba ya da başka bir ihtiyaç malzemesi olabilir- milliyetçiliklerini belki de doğal olarak bir kenara bırakıyorlar ve ithal de olsa dayanıklı, kaliteli ve pahalı bir cihaz sahibi olmakla övünebiliyorlar. Bu anlamda bizde aslında iyi örnekler var. Altmışlarda başlayan Almanya’ya göç meselesi. Vatandaşlarımız Almanya’dan dönerken Alman arabaları, Alman televizyonları ile geldiler ve bu durum bir imtiyaza dönüştü zamanla. Sonra Japon ürünleri furyasını da aynı şekilde ele alabiliriz. “Japon malı sağlamdır. Alman malı sağlamdır.” Herkes hemfikirdi bu sözlerde. Tabi böyle denince “Türk malı da çürüktür.” oluyor otomatikman (gülüyor).
Meselenin özüne dönersek, günümüzde kapsamlı ve yıpratıcı bir ekonomik boykot pek mümkün değil. Hadi boykot edelim. Türkiye’de 55 milyon Facebook kullanıcısı var. Dünyada nüfusuna oranla en fazla Facebook kullanıcısı olan ülke Türkiye. Amerikan teknoloji ürünü olan Facebook’u boykot edemeyiz mesela.
Dijital boykot belki de diğer ürün gruplarına nazaran boykotu ayrıca zor bir alan.
Çok zor. Oradan vazgeçemiyoruz.
Türkiye özelinde devam edelim. Az önce de bahsettiğiniz gibi ithal ürünlerin birçoğu insanlar arasında imtiyaz sağlayan nesneler gibi görüldü ve görülmeye devam ediyor. Örneğin Apple ürünlerini kullananlar arasında bunu bir taraftarlığa dönüştüren birçok insan var. Bunda muhakkak kalite ve satış sonrası hizmetlerin etkisi de büyük.
Tabi haklılıkları var bu konuda. Ben senede 1000 liraya bir cihaz alıp onu üç ayda kullanamaz hale geleceksem, 4000 liraya alıp 3-4 yıl kullanırım. Sadece iyi reklamlarla, kapitalist bir dayatma sonucu olmuyor bunlar. Ürün kaliteleri, servis ağı, garantisi önemli insanlar için.
Bir de eskiden olduğu gibi cep telefonu dediğimiz zaman bir lüksten bahsetmiyoruz artık. 5000-6000 TL’ye bir telefon kullanmak bile çoğu zaman gereksinim olabiliyor. Fakat 2000 liralık bir maaşla 6000 liralık telefon kullanımını da sorgulamak gerekir. Bu da ekonomik ve sosyolojik bir vakıadır. Aylarca bir telefon için çalışan insanlar var.
Diğer taraftan iyi telefon, iyi araba yani genel manada kalite olağan bir ihtiyaç. Peki biz toplum olarak yerli ürün tercihine yanaşır mıyız? Bu bir devlet ve millet politikası olmalı bence. Bu konuda ciddi bir politika değişikliğine ihtiyacımız var. Yerli ürünler devlet tarafından da öne çıkarılmalı ki milletin de bunlara yönelimi sağlansın.
Peki sizce “made in Turkey” damgalı ürünlere eskiden kalma bir alışkanlıkla kötü bakış hâlâ sürüyor mu? İthal olan her şartta iyi midir?
Bizde biraz vefasızlık var. Kendi ürünlerimizin kıymetini bildiğimizi söylemek mümkün değil. Türkiye sınırlarından çıkıp da Ortadoğu ve Balkanlara gittiğimizde ürünlerimizin prestijli sınıfta olduğunu görüyoruz. Sadece teknoloji alanı üzerinde düşünmeyelim. Tekstilde yahut gıdada. Çok kaliteli ürünler ihraç ediyoruz. Biz biraz kıymet bilmiyoruz.
Boykotu ya da yerli ürün tercihini daha uygulanabilir bir seviyede düşündüğümüzde günlük yaşamımızda ne yapabiliriz? Bilhassa üniversitede okuyan genç arkadaşlarımız için bu sorum. Çünkü kendilerinin bütçeleri belli, ekonomik hayatta edindikleri yer de öyle.
Yerli ve millilik olayı tartışılıyor biliyorsunuz. Bence temelde yerli ve milli bir nesil yetiştirmek gerekiyor. Yani bir araba üretirsin ama toplum da bu yerlilik saikiyle hareket etmediği zaman o arabayı satamazsın. Toplumun da yerli ve milli düşünmesi gerekiyor. “Benim devletim, benim müteşebbisim, benim Türkiye’mden çıkmış bir mühendis üretmişse bu ürünü ben satın alırken ona öncelik vereyim. Benim adamım kötü ürün yapmaz. Yaparsa da hesabını sorabilirim. Bu ürünleri almamla benim ülkem kalkınacak.” Bu sözleri söylememiz ve söyletebilmemiz gerekiyor.
Bakın çok bilinen bir örnek; şu an birçok şirketin değeri ülkemizin milli gelirinden kat be kat fazla. Belki bu zamana kadar bir telefon üretip bizde bu döngüye girebilseydik, 10-15 milyon dahi satsaydık çok farklı olurdu. Kaldı ki bunların üretilmesiyle doğan sektörler var. Telefon aksesuarları misalen. Telefonu Amerikalılar tasarlıyor ama kılıfını Çinliler üretiyor. Şöyle bir düşünelim: Çok iyi ne yapabiliyoruz? İlk etapta bir çoğumuzun aklına bir şey gelmiyor. Fakat bu ülkede hakkı verilerek üretilmiş ve üretilen birçok şey var. Anadol vardı mesela. Türkiye’de üretiliyordu. Saman kaplama diye dalga geçildi bir dönem. Aslında insana kazalarda zararı azaltan fiberglas ile yaptılar. Anadol çok iyidir, 80’lerde de fırtına gibi esti. Bir ticari katakulli oldu orada. Dönem şartları da işin içine girince üretimi tamamen durdu.
Bugün yerli otomobil düşünüyoruz. Sanayi devriminden sonra kendini sürekli geliştirmiş bir Avrupa ve Amerika var. Biz neredeyse her şeyi ithal etmişiz. Şimdi diyoruz ki araba yapacağız. Benzinli bir araba yapmanın zaten karşılığı yok. O sebepten elektrikli modeller üzerinde duruluyor. Şu önemli: Senin araba alma gücü olan vatandaşın, yerli üretim arabayı alacak mı? Bu noktada biraz aidiyet duygusunun da ön plana çıkması gerekiyor. Apple yahut Google sadece iki şirket olmanın ötesinde aynı zamanda bir Amerikan politikası. Devletler kendi markalarını ulusal ve uluslararası alanda korumakla da yükümlü. İha konusunda hızlı bir adım attık. Terörle mücadelede bir üst segmente geçtik. Bunu yapabilen az sayıda ülkeden biriyiz. Peki bunu nasıl yaptık? Rakiplerimizin de zayıf ve yeni olduğu bir alana hemen giriş yaptık. Devlet de bu girişimin arkasında durdu. Bu manada yeniliklere de açık olmak gerekiyor.
GENÇ'ın Yazısı.