Bir Ömür Nasıl "GENÇ" Kalınır?
Yunus Emre Tozal
Ayağına batan dikenler, aradığın gülün habercisidir. Dikenine katlanmaktan söz edenler, aşıkmış gibi davrananlardır, gerçek âşık olanlarsa, dikenini de severler.
Heyecanlı bir telaş var kursta bugünlerde, hafızlık imtihanları yaklaşıyor. Diyanet’in Ankara’da yapacağı sınava girecek öğrenciler kurstan ayrılacakları için üzülürken, hafızlığı bitirmiş olarak diplomalarını alacakları için de sevinçliler… Kursun önünde sınıflarda, top oynarken, yemekhanede, mescitte, yatakhanelerde hatta ezber verirken hatıra fotoğraflar çekiliyor. Çantalar hazır, sınava son hazırlıklar yapılıyor. Orhan Hoca’nın bugün ikindi namazından sonra yapacağı genel sohbetin de vakti geldi. Orhan Hoca biraz hüzünlü, biraz mütebessim:
- Çocuklar, nihayet sene sonuna geldik sayılırız. Aranızdan hafızlığını tamamlamış arkadaşlarla yaklaşık 3 gün sonra sınav yerine gideceğiz. Sınavı geçeceklerine inancımız tam, hepsi de hafızlıklarını erkenden bitirip günde üçer dörder cüz vermeye başladılar. Hatta Ali arkadaşımız son haftalarda günde 6 cüz veriyor biliyorsunuz, Ali’yi yarın sabah özel bir imtihana tâbi tutacağız, kendisini baştan sona dinleyeceğiz, 15. Cüzü bitirdiğinde öğle namazı için mola vereceğiz, namazdan sonra kaldığı yerden devam edecek. Yarın herkesi saat 9da burada Kur’an’larıyla bekliyoruz, dersinizi sınıflarda değil, burada mescitte hep beraber çalışacaksınız. Birbirine ödevini dinletenler de burada okuyacaklar.
Bir yandan şaşırmış, diğer yandan çok sevinmiştik. Unutamayacağımız bir gün olacağı belliydi. Herkes bu konuşmalardan sonra Ali’ye bakmış, gururla sevinçle, “hadi iyisin” mimikleriyle onun yerinde olmak istemiştik. Çok büyük bir gururdu, hocaların dahi hiç ara vermeden Kur’an’ı ezberden okuduğunu duymamıştık. Orhan Hoca devam etti:
- Evet. Şimdi asıl konumuza gelelim. Bugün sizlerle son defa toplanıyorum. Haftaya hafızlık sınavından sonra kursta tatil dönemi başlayacak, hepiniz 1 aylığına ailelerinizin yanına gideceksiniz. Unutmayın ki sizler, Kur’an neslinin aydınlığısınız. Allah’ın yeryüzüne insan için gönderdiği kelamı ezberlediğiniz için parıl parıl parlayan gençlersiniz, bu ülkenin yarınları için umutlarısınız. İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Akif’in deyimiyle Asım’ın Nesli sizlersiniz. Allah, yerde ve gökte olan her şeyi insanın emrine vermiştir. Peki, ya insanı kimin emrine vermiştir? İnsanı kendi emrine almış, kendine amade kılmıştır. İnsanı, tüm yaratılmış kâinatın eksenine yerleştiren Allah, insanın o yere layık olması için İlk peygamber Hz. Adem’den son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar vahiyler ve peygamberler gönderdi. Vahiy insanı inşa edecek, insan da hayatı inşa edecekti. Tarih, bunun mücadelesiyle geçti. Sizler, en başta ahlakınızla, örnek bir genç olmanızla, konuşmalarınız, oturmanız, kalkmanız kısacası tüm azalarınızla Kur’an’la inşa olunursanız, Allah’ın sevdiği Müslümanlardan olursunuz. İslam âleminin işte böyle örnek abide gençlere ihtiyacı var. Yüreğinizi, hayatınızı, akleden kalbinizi ve varlığınızı Allah’ın arzusuna adarsınız, her işe Allah rızası nazarından yaklaşırsanız o zaman Sıratı Müstakim yolundan ayrılmamış olursunuz. O yolun sonu kevser havuzuna çıkıyor, yolda olmak önemli.
Orhan Hoca’nın sohbetini dinleyip not alırken sorusuyla irkildim:
- Size bir soru sorayım, bir insan ömrü boyunca her gün nasıl genç kalabilir? Elbette Kur’an okuyarak, ruhunu genç tutarak, Kur’an’ın ilkelerini özümseyip onunla dertlenerek… Yani Kur’an’ın emir ve yasaklarına uyarak... Eskiden insanlar günahın ayağına giderdi, şimdi günah insanların ayağına geliyor. Günah size bir tık kadar yakın. Her an her yerde imtihanın içindeyiz. Dünyanın tüm fikirlerine ulaşmanız için parmağınızı oynatmanız kâfi. Tüm doğrularına ve tüm yanlışlarına… Hakka ve batıla… Yani kendi hür iradenizle hak ya da batıla gidip gitmeyeceğiniz size ait. İmanın önemi de burada çıkıyor zaten. Eğer iradeniz güçlü değilse, eğer seçip ayıklama yetiniz gelişmemişse, eğer kalbinizle düşünüp karar veremiyorsanız, çalışan bir aklınız yoksa eğer aktif bir vicdana sahip değilseniz ne yaparsınız? Allah bizi görüyor, bize şahdaramızdan daha yakın. İşte burada bir tavsiyem var size, sorunun cevabı da bu noktada; bir ömrün her günü nasıl “genç” kalınır? Sebe suresinde hatırlayın, hafızlığa başlamadan size anlamıyla öğrettirdiğimiz ve namazlarda okunmasını tavsiye ettiğimiz ayetlerden biri: “Size tek bir öğüdüm var: İster başkalarıyla beraber olun isterseniz yalnız başına ama her ne durumda olursanız olun Allah’ın huzurunda olduğunuz gerçeğini unutmayın!”(Sebe, 46)
- Örnek genç kimdir biliyor musunuz? Maç yapıyorsunuz, birbirinize kızıyorsunuz ya, o kızgınlıkla o nefretiniz anında bu ayeti hatırlayıp kızmamaktır, arkadaşını üzmemektir, yani her anında Sebe Suresini hatırlayabilmektir, erdem budur. İzne gittiğinizde her anınızda bu ayeti hatırlamanızı istiyorum. Hatırlayamayıp da sonradan pişman olanlar not defterlerine pişmanlıklarını yazsınlar. Böylece kendi kendinizi eğitmiş olursunuz, yazılı olan kaybolmaz, bir daha o hataya düşerken hatırlarsınız. Zaten bizler sizden hata işlememenizi, günaha düşmemenizi beklemiyoruz. Kimse mükemmel değildir. Kusursuz gençlik istemiyoruz. Kusurunu bilen, hata işlediğinde hatasının farkına varabilen, vicdanının sesini her daim duyabilen gençlik istiyoruz. Hz. Adem günah işledi, Allah’ın “bu ağaca yaklaşma” dediği ağaca yaklaştı, sonradan farkına vardı hata işlediğinin ama o hataya düşmüş; o günahı işlemiş oldu. Biliyorsunuz ki bir melek olan İblis de günah işledi. Kur’an’da birçok defa geçiyor. Ama aralarında çok önemli bir fark var, Hz. Adem, günahını fark etti, ardından tevbe etti. İblis ise günahını savunduğu için şeytan oldu. Bugün İslam âleminin günahsız bir gençliğe değil, tevbe etmeyi bilen bir gençliğe ihtiyacı var. Dolayısıyla hiç yaşlanmayan, sürekli genç kalan, yoldan ayrılmayan, ayrıldığında da fark eder etmez yola çıkmaya çabalayan bir gençliğe ihtiyacımız var. Sizler, inşallah memleketlerinize gidince örnek olacaksınız. Sizlerden dileğim budur, bir omzunuzda Kur’an var unutmayın.
Sohbet bitmiş, kısa bir sürede derin bir sessizlik kaplamıştı mescidi. Herkes tatil ödevini almıştı. Sadece tatil ödevi mi? Görünüşe bakılırsa yaşadığımız hayattaki en büyük ödevi almıştık. İslam âleminin dağılmış zihinlerini bir araya getirebilecek, işgal edilmiş coğrafyasını tekrardan toplayabilecek, tüm dünyaya umut olabilecek gençlerin yapması gerekeni anlatmıştı Orhan Hoca. Allah bizi her daim yüreğiyle, aklıyla, zihniyle genç kalan, Allah’ın huzurunda olduğunu unutmayan kullarından kılsın. Âmin.
GENÇ'ın Yazısı.