Ülke koordinatörlüğünü devraldığım vakit, içimden geçirdiğim ilk icraatın, vaktimin önemli kısmını kendisiyle geçireceğim şoförümüzün görevine son vermek olacağını düşünüyordum.

Bunun yegâne sebebi, bu şahsın hristiyan olmasıydı. Kararlıydım. Nüfusunun 5’te 4’ü gayr-i müslim olan bu şehirde, bir Müslüman şoför aramalı ve bulmalıydım.

Birlikte çalışmaya başladık. Ha bugün ha yarın derken hiç beklemediğim bir durum ile karşılaştım. İşine son verme kararlılığında olduğum Mösyo Dennis’in şahsiyetinin farkına varıyor ve hayretler içerisinde kalıyordum.

Edep desen ondaydı, ahlâk desen onda; dürüstlük desen ondaydı, tevâzu desen onda. “Müslüman deme de ne dersen de.” türünden bir şahsiyetti Mösyo Dennis.

Vakte riâyeti, aracı yıpratmadan, emânet şuuruyla kullanışı, trafikte rahatlatıcı unsurları dikkate alışı, sabrı, hoşgörüsü beni memnun ettikçe, fikrim değişiyordu.

O, İngilizce ve Fransızca biliyordu; bense kör-topal, bu iki dilde kendisi ile irtibatı geliştirme gayretindeydim. Ama olabildiğince “bizden, dînimizden, değerlerimizden” bahsetmeye çalışıyordum. Şoför koltuğunun kapı cebinde, muhterem Osman Nûri Topbaş hocamızın İngilizce’ye çevrilmiş İslâmî kitaplarından bulunduruyor, araç içerisinde bekleme yapacağı zamanlarda bu kitapları okumasını tavsiye ediyordum. Bana, “Bu kitaplarda çok güzel şeyler yazıyor. Hayatımda böyle şeyleri hiç duymadım.” falan diyordu. Ayrıca onun için herkesten duâ istiyordum.

Böyle yaklaşık 20 ayı geride bıraktık. Geçtiğimiz Haziran’da Türkiye’ye izne gitmek için havaalanına ilerlerken, araçta tercümanlığımızı da yapacak bir arkadaşımızın olmasını fırsat bilerek ona çok özel bir mevzu açtım:

“Uzun bir süredir birlikte çalışıyoruz. Bende sana karşı çok özel duygular birikti. Şahsiyetinin kalitesinden çok memnunum. Sen de benden çok memnunsun. Bunu ortak çevremizden hep duyuyorum. Hatta benden hiç hak etmediğimi düşündüğüm övgülerle bahsediyorsun. İnan ki bende ne güzellik görüyorsan, o benden değil, dînimden ötürüdür. Senin inandığın dîni, inançlarını, peygamberini -ki İsâ’nın (a.s.) peygamber olduğuna biz de inanırız- hiç konu etmeyeceğim. Hak din İslâm, son peygamber Muhammed’dir (s.a.v.). Bu, İncil’in orijinalinde de yazar. Zâten sen düşünürsün ki bu kadar sevdiğin bizler hele hele böyle hassas bir konuda yanlış ve yalan şeyler söylemeyiz.

Sana Müslüman olmayı teklif ediyorum. İslâm’ın sana, senin İslâm’a yakışacağını düşünüyor ve bunu çok istiyorum. Ama bunu kalbin iknâ olursa gerçekleştir. Zorla veya başka düşüncelerle değil. Meselâ Müslüman olursan maaşına zam yok, konumunda yükseltme yok, ona göre.. Müslüman olacaksan sadece Allah rızâsı için, kendin için ol.” dedim.

Benim izinde olacağım bir aylık sürede araştırıp düşüneceğini söyledi; etkilenmişti, bunu hissetmiştim.

İzinden döndüm. Mesâiye başladık. Bir sabah, düşündüğünü ve Müslüman olmaya karar verdiğini söyledi. Öyle mutlu oldum ki anlatamam. Gerekli ortamı hazırladık. Gusül abdestini aldırdık, yeni kıyafetler alıp giydirdik, şehâdet getirttik.

Sonra, “Sana şimdi bir Müslüman ismi lâzım; Dennis, Enes olsun bence..” dedim. “Tamam ama ben Muhammed ismini de çok seviyorum.” dedi. “Oooo.. Hiç problem değil.. O hâlde ismin Muhammed Enes olsun.” diye meseleyi noktaladık ve duygu dolu anlar içerisinde sarıldık yeni kardeşimize..


Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.