Süper Ebeveynlik Sendromu
Dünyaya çocukerkil aile yapısı mı hakim oluyor? Hep bana hep bana salgını hangi boyutta? Yeni nesil kariyer stili artık blogger annelik mi? Mükemmel ebeveynlik mi, yeterince iyi ebeveynlik mi sorularından münazara konusu olur mu? Proje çocuklar mutlu mu? Süper ebeveynliğin tanımından sonucuna, oradan sosyal medyanın fenomen anneliğine uzanan; dünün, bugünün ve yarının annelerine hitap eden bir dosya çalışması.
Nedir?
Anne babaların çocuklarını yetiştirirken barınmadan beslenmeye, eğitimden sosyal aktivitelerine kadar her şeyin neredeyse kusursuz olması için normalin üzerinde endişe duyması, bunun için olağanüstü çaba sarf etmesi, hayatını bu amaç etrafında şekillendirmesi ve bununla beraber çocuğundan da üst düzey bir performans sergilemesini isteyerek onlardan beklentilerini yüksek tutmaları olarak tanımlanabilir Süper Ebeveynlik Sendromu.
Kadınlarda Daha Fazla Görülüyor
Süper ya da başka bir deyişle Mükemmel Ebeveynlik Sendromu’nun yaygın adlarından birisi de Süper Annelik Sendromu. Zira ebeveynden kasıt anne ve babalar olsa da daha çok annelerde görülen bir sendrom.
Çalışan ya da çalışmayan bütün kadınlarda görülme ihtimali olan sendromun modernitenin sunduğu hayat tarzı ile ortaya çıktığı kabul ediliyor. Hayat çok hızlı ve bir şekilde bu hayata yetişmemiz lazım düşüncesi annelerin çocuklarını o kurstan bu tiyatroya şu atölyeden öteki derse sürüklemesine sebep oluyor. Rutin sorumlulukları zaten fazla olan kadının çalışma hayatına girmesiyle beraber annelik rolünü hakkı ile yerine getiremediğini, çocuğunu ihmal ettiğini düşünmesi sonucu hep daha fazlasını yapma duygusuna teslim olduğu bir süreç süper annelik. Anneliğin tabiatında vardır; çocuğuna ne yapsa eksik kaldığını düşünmek. Üzerine bir de zaten gün boyu iş hayatının içindeyim düşüncesi ile annenin vicdan azabı çekmesi süreci tetikleyen başlıca sebeplerden oluyor.
Belirtileri Nelerdir?
Ailelerin kendilerinden ve çocuklarından beklentileri yükseldikçe hem psikolojik hem fizyolojik sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Tıpta “Fibromiyalji” olarak ifade edilen bu durumda bel ve boyun ağrıları, sabahları zor uyanma, uzun süre dinlenmeye rağmen kronik yorgunluk hissetme, kulak çınlaması, diş gıcırdatma, nefes alırken zorluk çekme, herhangi bir ağrıyı normalden fazla algılamak gibi fizyolojik belirtiler ortaya çıkıyor. Ayrıca sürekli depresif haller, kendini yetersiz hissetme, içinde bulunduğu anın tadını çıkaramama, çocuklarını mutlu edememe duygusu gibi durumlar da süper ebeveynlik sendromunun psikolojik belirtilerinden sayılıyor.
Tedaviye Nereden Başlamalı?
Sendromun adı “süper” olsa ve olumlu izlenimler bıraksa da süper anne olmak hem çocuğa hem kişinin kendisine hem de çevresine faydadan çok zarar veriyor. Belirtiler başlarda dikkate alınmayarak “nasıl olsa geçer” denilse de uzun vadede ciddi sorunlara sebep olacağı için durum fark edilmeye başlandığı anda müdahale edilmesi gerekiyor. Uzmanlar, tedavi için öncelikle psikologlardan yardım alınması gerektiğini söylüyor. Zira sorunun kaynağı ilk etapta psikolojik. Ancak fiziksel belirtilerden dolayı fizik tedavi birimleri, romatoloji bölümleri ilk olarak başvurulması gereken alanlar olarak gösteriliyor.
Çocukerkil Aile Yapısı mı?
Geçmişte anne babaların çocukları ile mesafeli bir ilişki kurduklarını aile büyüklerimizden duyarız. Dedemin amcamı bebekken sevmek için kucağına aldığı bir sırada babası odaya girdiği için bebeği hemen atarcasına yere bıraktığını rahmetli babaannem sürekli anlatırdı. Eskiden çocuklara sevgi gösterilmez, uzaktan sevilirdi şimdi her şey çok rahat derdi. Anaerkil ve ataerkil toplum yapılarını hepimiz biliriz. Türkiye’de ataerkil aile modelininin benimsendiği ise genel kabuldür. Bugün ise çocukların merkezde olduğu, her istediklerinin yapıldığı, misafirliklerden yemeklere, uyku saatlerinden sosyal faaliyetlere; günlük yaşam rutinlerinin onlara göre şekillendiği bir dönemde yaşıyoruz. Kumandanın çocukta bulunduğu, ailenin karar mekanizmasında artık çocukların da yer aldığı böyle bir durumda yeni bir model olarak çocukerkil aile yapısına dönüştüğümüzü söyleyebilir miyiz, bir daha düşünmek lazım.
Hep Bana Hep Bana Salgını
Mükemmellik Sendromu ile yetişen çocuklar her şeyden sıkılan, doyumsuz, hiçbir şeyle mutlu olmayan, problem çözme becerisi olmayan, özgüveni düşük, kendini ifade etmekte zorluk çeken, bencil, kibirli, hayatın zorlayıcı tarafına şahit olmamış, kendileri yerine hep ebeveynlerin düşündüğü, üretemeyen çocuklar olabiliyor. Okula başlamadan önce birtakım bilgileri öğrenmiş olmaları onlar için avantaj değil dezavantaj oluyor. Çünkü okuldan çabuk sıkılmalarına sebep oluyor. Amy McCready, pozitif ebeveynlik üzerine çalışmalar yapan bir yazar. “Hep Bana, Hep Bana Salgını” diye ifade ettiği durumu şu sözleri ile açıklıyor; “Çocuklarımızı zorluklardan koruma girişimlerimiz yüzünden kararlar alma, hatalardan öğrenme ve hayatın iniş çıkışları içinde başarılı olmak için gerekli olan dayanıklılık ve esneklik duygularını geliştirme fırsatlarını ellerinden almış oluruz. Aslında tüm bunları sevgi adına yaparız. Ama bu durum çocuklarımızın her daim, istedikleri şeyi istedikleri anda elde etme beklentisi içinde olmalarına neden oluyor.”
Mükemmel Ebeveynlik Yerine “Yeterince İyi Ebeveynlik” (Good Enough Parenting)
İngiliz psikanalist Donald Winnicott’ın literatüre kazandırdığı “yeterince iyi ebeveynlik” tabiri mükemmellik tuzağına düşecekken imdada yetişiyor. Winnicott, çocuğun bütün isteklerini değil ihtiyacı kadarını karşılanması için kullanıyor bu tanımı. Çocuğun zorluklarla başa çıkması, olgunlaşması, becerilerinin gelişmesi için yaşına uygun mahrumiyetler yaşamasını gerekli görüyor. Çocuğa sınırsız destek yerine kendi ihtiyaçlarını karşılaması için mücadele fırsatı tanımak gerektiğini ifade ediyor. Daha iyi, iyinin düşmanıdır diye bir söz var. Winnicott’un tavsiyesi bu sözün yansıması gibi adeta. Aşırıya gitmemek, kusursuz olmaya çalışmamak anneyi sıradanlaştırmaz normalleştirir diyerek sözü bağlayalım.
Trendlere Kulak Asma
Yaşadığımız dönemin argümanları pek çok davranış kalıbının olduğu gibi anneliğin şablonunu da belirliyor. Ne kadar çok şey yaparsan o kadar iyi bir annesin gibi bir algı oluşturuluyor. Anneler, özellikle çalışan anneler bu hıza yetişmeye çalışıyor. Bu yeni nesil dayatmalara kulak asmadan organik yani tabii akışında annelik yapmak hem çocuğun hem annenin huzuru için daha gerekli olduğunu unutmamak gerekiyor.
Proje Çocuklar(!)
Sürekli renkli kağıtlar kesip biçmek, akla hayale gelmeyecek etkinlikler üretmek, bale kursundan çıkıp tiyatroya, cumartesi sabahı gitara oradan yüzmeye, pazar sabah jimnastiğe oradan futbol okuluna gitmek, okul çıkışı yabancı dil için özel ders almak, her lokmada organik beslemek, müzeye gitmek vb. Bütün bunları yap(a)mayan annelerin yetersiz, nakıs, çocuğunu iyi yetiştirememiş, annelik vazifesini yerine getirememiş gibi zihinlerde konumlandırılmasına izin vermemek lazım. Her şeyin projelendirildiği bugünün dünyasında onların mutluluğu için bırakın çocuklar proje haline gelmesin.
Bağlansın Ama Bağımlı Olmasın
Tabii seyrinde sevgi ve güven ile sağlıklı bağlanma yaşasın çocuklar. Bağlansın ama bağımlı olmasın. Çocukluğundan lise bitene kadar harika notlar alan bir gencin üniversitede ciddi anlamda başarısızlık gösterdiğini söylemişti bir arkadaş. Sebebi ise üniversiteye yerleşene kadar yani neredeyse yirmili yaşlara kadar bütün ders ve çalışmalarında annesinin yanında oturup destek olması imiş. İlk defa duyduğum ve gerçekten hem şaşırtıcı hem üzücü bir durumdu bu. Acaba çocuklarımla az mı ilgileniyorum diye düşündüğüm bir zamanda aslında ne az ne de çok tam kararında ilgilendiğim kanaatine varmıştım.
Esas Gayeyi Unutmamalı
Ailelerin tüm bu çabalardan maksadı elbette çocuğa çok güzel, konforlu, başarılarla dolu, maddi manevi kazanımları olan bir hayat sunmak. Bunu yaparken çocuğu kalpte adeta bir put haline getirmemek esas gaye olmalıdır. Daha küçücük çocuklara hayat sigortaları, variyet kaskoları yaptırma düzeyinde olan garanticilik abartıdır. Biz inananlar olarak biliyoruz ki, çocuklarımızla çocuklaşacağız, evet; ancak sahibi değil emanetçisi olduğumuz çocuklarımıza bırakılacak en büyük mirasın onları dünya ve ahirette mutluluğa eriştirecek güzel terbiye olduğunu unutmayacağız.
Ne Dediler?
Ben Süper Anne Değilim
Firdevs Aygün – Öğretmen
Üç çocuğum var ve çalışan bir anneyim. Çalışmadığım zamanlarda da mükemmel değildim. Çocuklarımla elbette vakit geçiriyorum ama kendime vakit ayırmayı da ihmal etmiyorum. Çocuklarıma küçük sorumluluklar veriyorum. Ev toplamak, çamaşır makinasını boşaltmak, yataklarını düzenlemek gibi. Burada maksadım çocuklarımın sorumluluk duygularını geliştirmek, hayatın içine katmak ve annelerini anlamaları için empati imkânı sağlamak.
Bir dönem sosyal medya annelerinden etkilenerek çeşitli aktiviteler, kitap etkinlikleri, doğayı tanıma faaliyetleri içine girmiştim. Ama yetiştiremedim ve yeterli gelemedim. Sonra kendimi eksik ve yetersiz hissedip kötü bir anneymişim gibi görmeye başladım. Bu hesapları takipten çıkardım. Anneliğimi olumludan çok olumsuz etkilediğini gördüm. Sürekli geride kaldığımı, çocuğumu mutlu edemediğimi düşündürttü bana. Daha fazla stres yapmama sebep oldu. Bu annelerin çocuklarının anneleri olmaktan çok öğretmenleri gibi davrandıklarını düşünüyorum.
Bizler nasıl eğitildik diye düşünmeye başladım. Anne babamla olan ilişkimi gözden geçirdim. Annem benimle kaç kere etkinlik yaptı ki? Belki hiç. Ama bu durum annemi dünyadaki her şeyden çok sevdiğim gerçeğini değiştirmedi. Önemli olan annenin çocuğunu sevdiğini, değer verdiğini hissettirmesi illa bir faaliyetin içine girmesi değil. Ve bunun sayısız yolu var.
Fenomen Annelerin Hayatıma Olumlu Hiçbir Katkısı Bulunmuyor
Esra Çal – Ev Hanımı/Öğrenci
Şimdilerde hepimizin yarası sosyal medya anneleri. Böyle söylüyorum çünkü anneliklerinin sadece sosyal medyaya özgü olduğunu düşünüyorum. İlk zamanlar fazla üzerinden durmadığım için beni pek rahatsız etmiyordu. Ama sayfalara düzenli olarak her gün baktığım zaman bu kanaatim tam tersine evrildi.
Fenomen bir annenin 3-4 kitabı alıp okumaya karar verdim. Kitabın ilk 20-30 sayfasına ancak tahammül edebildim. Aklımdan ilk geçen ‘böyle bir dünya yok’ cümlesi oldu. Yani devamını merak dahi etmedim. Her çocuğun ihtiyacı, ilgisi, neyi sevip neyi sevmediği çok farklı. O yüzden gün geçtikçe bu konularda sürekli tek tip paylaşımların yapılması daha da rahatsız edici olmaya başladı.
Benim anneliğime/hayatıma hiçbir olumlu katkısı bulunmuyor bu hesapların. Takip ettiğiniz zaman istemsiz bir şekilde kendinizi yargılama, acaba yetersiz miyim, neden bu anneler gibi olamıyorum düşünceleri beliriyor zihinde. Elbette çocukla kaliteli vakit geçirmek, etkinlikler yapmak, sağlıklı beslemek önemlidir ama her şeyin bir ölçüsü olduğunu düşünüyorum. Bu sayfalarda ölçünün kaçtığı ise aşikâr.
Dijital Anneler: Evlatlarını Ekranın Arkasından İzleyerek Büyüten Kadınlar!
Şeyda Toprak – Telekomünikasyon Mühendisi
Hiç durmak bilmeden yayınladıkları anlık fotoğraflarla samimiyetsizliğin ve gösteriş merakının timsali olan hatunlar... Çocuğuyla ne kadar çok vakit geçirdiğini anlatmak için kaybolduğu sosyal medya hesaplarında binlerce fotoğraf, video ve yorum paylaşarak aslında vakitlerinin çoğunu telefonlarıyla geçirdiklerinin ispatını sunan şahıslar… Evlatlarını ekranın arkasından izleyerek büyüten kadınlar…
Bu tarz insanların çizdiği ebeveynlik profilini doğru ve gerçekçi bulmuyorum. Evladını reklam aracı olarak kullanan ‘anne’lerin yaptıkları katliamdan ise bahsetmek bile istemiyorum. Kendilerine gösterilen ilginin ve takipçi sayılarının artmasıyla tekâmül ettikleri, her konuda uzman oldukları düşüncesine kapılarak aslında en büyük zararı kendilerine ve ailelerine veriyorlar. Öyle ki sanal dünyadan aldıkları sanal cesaretle, instagram fotoğrafları ve yorumlarının ekran görüntüleriyle hazırlanmış kitaplarına bile şahit oluyorsunuz raflarda. Hatta bu zerre özen gösterilmemiş ürünler “uygun” denemeyecek bir fiyata satılıyor ve bu haliyle (her nasılsa) çok satanlar listesine giriyorlar. Ardından bu hanımefendiler çocuk kitapları yazmaya da başlıyorlar. Edebî kaliteden yoksun, belli bir niteliğin altında kalan bu çocuk kitaplarının yok sattığını görünce şaşkınlığınız daha da artıyor.
Böyle bir anneliği benimseyip, ufak tefek reklam hediyeleri de alarak ağzına bal çalınan şahıslar kendini her alanda mükemmel göstererek takipçilerini peyderpey bunalıma sürüklemektedirler. Bu hesapları takip etmenin bizlere vereceği birinci ve tek başına yeterli zarar:
Onları takiple kaybedilen zamandır. Sabah gözlerini açar açmaz içtikleri ılık limonlu suyu hayranlarına göstermeli, ardından çocukları için hazırladıkları kahvaltıda şekilli kestikleri salatalığı da fotoğraflamayı ihmal etmemeliler. Ev işlerine dair bir şeyler de olmalı ki doğal bir görünüm sağlansın. Ellerindeki çay bardağı ile ayrı fotoğraf, gün içinde yapacağı ütü ile ayrı fotoğraf olmalı. Makyajsızmış gibi gösteren doğal makyaj misali… Derken çocukla etkinlik, park, gezme, alışveriş fotoğrafları… Bu hesabı takip etmeye hangi akıllı ve insaflı annenin vakti yetebilir ki?
İkinci zarar ise takipçilere verdikleri yetersizlik hissidir. Yalancı da olsa bu kadar mükemmel bir sahne karşısında insan ister istemez kendi eksikliklerini görüp hayıflanıyor.
Sanıyorum ki yapılacak en doğru şey, bu gibi yapay profillere hiç prim vermeksizin kendimiz olarak yaşayıp, evladımızın gözlerinin içine sıcacık bakabildiğimiz anların tadını çıkarmak olacaktır. Zira hayatın kendisi bir nefes alıp verdiğin kadar kısa ve hiç senin olmayacak kadar sanal bir rüyadan ibarettir. Hepimiz uykudayız, ölünce uyanacağız.
Sosyal Medyadan Annelik Yapmayı Uygun Bulmuyorum
Emine Bıçak – Psikolog
Sosyal medya bir dünya. Arkadaş komşu ya da tanıdıklarını sosyal medyada farklı görmek artık çok olağan. Bu annelik için de öyle. Günlük hayatta tanıdığım bir anneyi çocuğu ile ilgili bir paylaşım yaptığını gördüğümde de (aslında anneliğinin ön plana çıkarmak asıl istenen) gerçek hayatla farkı çok olunca yanlış tanıdığımı düşünüyorum. O yüzden sosyal medyada süper anneliği oynayan fenomenlerden uzak durduğum gibi anneliğini doğal ve yakın bulduğum insanları da takip edip bir oh çektiğim zamanlar da oluyor.
Sadece süper annelerin peşine düşen sıradan annelerin geldiği son nokta; yetersizlik ve tükenmişlik maalesef. Kendi anneliğim için bana katkı sağlayacak kitap, psikoloji, etkinlik hesaplarını takip ediyor faydalandığım paylaşımları da hayatımda olumlu geri dönüşümlerini alıyorum. Ama hayatta olduğu gibi burada da takip ettiğim insanlara dikkat ediyorum. Yoksa sonu olmayan bir dünyaya kendimi kaptırıp çocuklarım yanı başımdayken onlara sosyal medyadan annelik yapmayı uygun bulmuyorum.
Sharenting Ebeveynlik ya da Doğmamış Çocuğa Sosyal Medya Hesabı Açmak
Sosyal medya kullanımın yeme-içme kadar hayati bir ihtiyaç haline geldiği bu dijital çağda anne-babaların kendi hayatları yanında çocuklarının yapıp ettiklerini sınırsızca paylaşmalarından bahsederken henüz doğmamış çocuklarına bile sosyal medya hesabı açan aileler haberlere konu oluyor.
Çocukların görüntülerini paylaşmak aileler için mutluluk veren bir hobi gibi. Bazıları içinse bir kazanç vesilesi. Bazen takipçi sayısı üzerinden maddi kazanç bazen şöhret olma kazancı bazen de mesleğini reklam ettiği bir kazanç. Bu mesele Amerika, İngiltere, Avustralya gibi ülkelerde önemli bir tartışma konusu. Ebeveynlerin çocuklarının kişisel alanlarına dair bilgileri, görselleri paylaşmaya hakları var mı yoksa bu bir mahremiyet ihlaline girer mi? Dahası çocuklar büyüdüklerinde rızaları alınmadan kişisel bilgilerini paylaştıkları için ailelerini dava edebilir mi? Sonuç alamasa da ailesine dava açan Avustralyalı bir genç kız örneği var mesela önümüzde.
İngilizce “paylaşmak” anlamına gelen “share” ve ebeveyn kelimesinin karşılığı “parenting” sözcüğünün birleşmesinden oluşan “sharenting” anneler arasında hızla yayıldığı için bilimsel araştırmalara da konu olmaya başlasa da araştırmalar henüz yeterli düzeyde değil. Zaman içinde konu ile alakalı çıkacak sonuçları merakla bekliyoruz.
Yeni Nesil Kariyer Stili: Blogger Annelik
Süper ebeveynlik konusunu ele alıp da sosyal medya annelerine değinmezsek dosyamızda büyük bir eksiklik olur.
Çocuk da yaparım kariyer de. Böyle bir şarkı vardı. Çıktığı dönem herkesin diline pelesenk olmuştu. Geçen zaman içinde bir atasözü bir deyim gibi yer buldu kadınların dilinde. Çocuk yapanlar kariyer, kariyer yapanlar çocuk yapamaz algısı ve genel kabulü vardı o yıllarda. Toplumda yerleşmiş olan bu kanaate verilen bir cevaptı şarkı. Şimdinin dünyasında böyle bir ikileme düşmüyor kadınlar. Belki de şarkının kehaneti. Ya da olayı mistikleştirmeyelim kapitalizm ve modernizm böyle buyurdu, kadınlar da buna uydu diyelim.
Eskiden kariyer mi çocuk mu tercihine zorlanan kadın şimdi çocuk üzerinden kariyer yaparak kendince çözümü buldu. “Üçüncü yol her zaman mevcuttur” mu demişti yazar. Çocuk vesilesiyle kariyer, yani çocuğunun o en sevimli hallerini, başarılarını, ilk’lerini, sağını dönse ayrı poz solunu dönse ayrı poz olan doğal güzelliğini, becerilerini ve daha pek çok şeyini sosyal medya hesaplarında paylaşarak takipçi sayılarını yükselten anneler otomatikman şöhreti, parayı ve kişisel tatmini peşlerinden sürüklüyor. Kariyer de zaten bunun için değil miydi? Bunlara bir de “iş birliği” adı altında marka reklamlarını ekleyin. Ne “hikâye” ama… Blogger anneler için çocuk artık bir bariyer değil kariyer meselesi.
Ayşe Yazıcılar'ın Yazısı.