İmla işaretleri ile ilgili belirli kurallar olmakla birlikte, yazarların farklı kullanımlarına rastlıyoruz. Bu konuda nelere dikkat etmeliyiz?

Nasıl insanlar ve toplumlar değişim ve gelişime açık, canlı, dinamik bir nitelik taşıyorsa, onların kullandığı dil de aynı şekilde zaman içerisinde şartlara ve ihtiyaçlara göre değişiyor, gelişiyor. Dile sürekli yeni kelimeler ekleniyor, dildeki bazı kelimeler kayboluyor, bazıları daha önce kullanıldığı anlamdan başka yahut daha dar bir anlamı taşır hale geliyor. Veya bir kelimenin günlük hayatta kullanıldığı anlamın dışında belli bir ilmî disiplin, belli bir düşünce okulu içinde daha özel bir anlamla kullanıldığını yahut bir yazarın eserlerinde özellikle bir anlamı yüklendiğini görebiliyoruz.

Aynı durum, yazarken duygu ve düşünceleri en kolay anlaşılır şekilde başkalarına taşımamıza yardımcı olan imla işaretleri için de geçerli. İmla işaretlerinin yüklendiği belli görevler var; ama dil ve kelimeler gibi, bu işaretler de sabit, durağan, değişmez değil. Genel ilkeler aynı olmakla birlikte, yazardan yazara kullanımda farklı tercihlerle karşılaşabiliyoruz; yahut zaman içinde daha önceki bir kullanımdan vazgeçildiğini veya daha önce olmayan bir kullanımın devreye girdiğini görebiliyoruz.

Bu açıdan baktığımızda, belki sürekli aynı görev için hazır bekleyen iki imla işareti var: Nokta (.) ve soru işareti (?). Diğerleri, özellikle de virgül (,), noktalı virgül (;) ve ünlem (!) ile ilgili farklı tercihler ve kullanımlar çıkıyor karşımıza.

Şunu netleştirelim: İmla işaretlerini kullanmadığımızda bir yazı kolay okunamaz, bir çırpıda anlaşılamaz hâle geliyor ki bu da, imla işaretlerinin ne kadar önemli olduğunun delili. Ama imla işaretlerini haddinden fazla, gereği dışında kullanarak da bir yazıyı anlaşılmaz hale getirmek mümkün. Mesele, yazardan yazara tercihler değişse de, son tahlilde bu işaretleri ‘ayarında’ ve ‘kıvamında’ kullanmak.

“Bu noktada en fazla dikkat edilmesi gereken işaretler nedir?” diye sorulursa, kendi yazı tecrübemden gördüğüm üzere, benim cevabım şu beş işarette yoğunlaşıyor:

Birincisi, virgül. Virgülün bir cümle içinde cümlecikleri veya benzer şeyleri ayrıştırmayı sağlama, belli ifadelerin vurgusunu arttırma, okurken nefeslenecek yerleri gösterme gibi çok önemli görevleri var. Ama ayarında kullanılmazsa, cümle içindeki kelimeleri ve kelime öbeklerini sistemli bir şekilde fark etmemizi sağlamak yerine, cümleyi iki yakası bir araya gelmez şekilde dağınık hale getirmesi de mümkün. Demem o ki virgül vazgeçilmezimiz, ama iktisatlı kullanmamız gerekiyor.

Noktalı virgül -ki benim en sevdiğim imla işaretidir- çok kullanışlı, ama çok çok tehlikeli bir işaret. Çok kullanışlı, çünkü virgüllerin karışıklık ve dağınıklığa yol açması muhtemel durumlarda devreye giriyor ve benzerleri aynı yere, farklıları ayrı yere koymamızı sağlayarak cümleyi derliyor, toparlıyor. Veyahut, birbirini takip eden farklı düşünceleri aynı cümle içinde sıralama imkânı veriyor. Ancak burada kantarın topuzunu kaçırınca, çok cümlecikten oluşan upuzun cümlelere yol açabilir. Halbuki, daha önce burada yazmıştık, bir cümledeki kelime sayısı ne kadar çoksa, yazının rahatça okunma ve anlaşılma özelliği o kadar azalıyor.

Benzer bir durum, bir yazıda belki hiç, belki birkaç defa ancak kullanılması gereken uzun tire için de geçerli. Bir önceki paragrafta kullandım meselâ. Yerinde kullanıldığında, uzun tire çok ama çok işe yarıyor. Ama aynı paragrafta birden fazla uzun tire varsa, hele aynı cümlede iki uzun tire varsa, okuma zevki açısından bu bir felâket demek…

Ünlem de, yerinde, tadında kullanıldığında, yazı içinde en kritik bir veya birkaç hususa özellikle dikkat çekme gibi bir işlev görüyor. Ama neredeyse nokta yerine ünlem kullanır hale gelmişsek, yazının okuyucuda bıraktığı izlenim hiç de hoş olmayacak. Ya gergin bir yazı ve sinir küpü bir yazar izlenimi bırakacak veya bir şeylerin inatla ve ısrarla kendisine dikte edilmek istendiğini hissederek okuyucuda yazıya ve yazara karşı içten bir tepki oluşacak.

Velhasıl, her şey gibi, işaretlerde de en önemli mesele, ölçü ve denge. Tadındaysa her şey güzel. Haddini aştığında ise, en güzel şey bile çirkin, en kullanışlı şey bile zararlı hale gelebiliyor…


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.