Biz Yetimiz Diye mi Paramızı Almıyorlar Anne?
Ufuk Çelik
Altı yetim çocuğun beşincisi olarak Doğu Karadeniz’in bir köyünde dünyaya gelen Nazan, okumaya, eğitim ve öğretime çok hevesli bir çocuktu. En büyük hayali pilot olmaktı. Yükseklere çıkmak, kendini gökyüzünün özgürlük kokan maviliklerine bırakmak onu her zaman meraklandırıyor ve heveslendiriyordu. Her sabah annesine yardım etmek için erkenden kalkar sonra da hayallerine bir adım daha yaklaşmak için çamurlu patika yolları, dereleri aşıp okuluna giderdi. Okulundaki öğretmenleriyle arası iyi olan Nazan erkenden okumayı sökmüştü. Bunun farkında olan öğretmenleri Nazan’a birinci ve ikinci sınıflara öğretmenlik yapma görevini vermişlerdi.(Köy okullarında mevcut ve sınıf sayısı az olduğu için birinci, ikinci ve beşinci sınıflar bir sınıf içinde üçüncü ve dördüncü sınıflar bir sınıf içinde eğitim görüyordu. Beşinci sınıfların bir ve ikinci sınıflarla eğitim görmesinin nedeni ise onlara örnek olmak içindi). Nazan eksiksiz bir şekilde öğretmeninin verdiği görevi yapmaya çalışırken öğretmeni de beşinci sınıflarla ilgileniyordu. Nazan’a verilen bu görev ona öz güven ve daha çok öğrenme isteği katmıştı. Günlerden bir gün Nazan’ın azmini ve başarısını gören öğretmenleri annesini çağırıp şöyle dediler: "Nazan’ı direkt üçüncü sınıftan başlatalım derslerinde çok başarılı boşuna zaman kaybı yaşamasın. Sizin de izniniz olursa Nazan’ı üçüncü sınıfa geçireceğiz" dediler. Nazan’ın annesi bu işlerde bilgisiz olduğu için şöyle cevap verdi: "Hayır ne gerek var birinci ve ikinci sınıfı da okusun bir şey kaçırmasın" der. Böylece Nazan iki yılı sınıftaki akranlarına öğretmenlik yapıp bitirir.
Bu zaman zarfında okulun ihtiyaçlarını karşılamak için öğrencilerden harç talep edildi. Bütün öğrenciler harcı istenilen zamanda getirmişti fakat Nazan getirememişti. Her seferinde annesinden istemeye gidip üzgün bir şekilde geri dönüyordu. Öğretmenleri sorunca çok mahcup olup cevap veremiyordu. Yokluk böyle bir şeydi. Bir gün annesi istenilen parayı eline tutuşturup Nazan’ı okula gönderdi. Nazan bu paraya bakınca çok yıpranmış neredeyse ortadan ikiye ayrılacak bir kağıt parçası görüyordu. Parayı avucunun içinde sıkarak mahcup bir şekilde öğretmenine verdi. Öğretmeni parayı alıp öğretmenler odasına gitti ve birkaç dakika sonra Nazan’ı öğretmenler odasına çağırıp parayı ortadan bantlamış bir şekilde geri verip "Senin vermen gerekmiyor kızım’’ diyerek parayı geri uzattı. Nazan şaşkın bir biçimde "Neden?" diye sorunca onu geçiştirip eve gönderdiler. Nazan çok üzgün bir şekilde eve döndü ve annesini görür görmez sitemli bir şekilde şöyle dedi: "Biz yetim olduğumuz için mi paramızı almıyorlar yoksa yırtık para verdiğimiz için mi?" dedi ve ağlayarak annesine sarıldı. Bu zorluklar içinde okumaya çalışan Nazan, birkaç yıl sonra okulu bırakmak zorunda kaldı. Yıllar sonra Nazan evlendi çocukları oldu ve içindeki okuma aşkı, hevesi hiç bitmedi bu sevgiyi çocuklarına aşıladı ve elinden geldiğince yetim öğrencilere yardım etti.
Yıllar sonra Nazan’ın büyük kızı bir ilkokulda sınıf öğretmeni olarak işe başladı. Her zaman aklında annesinin anlattığı bu hikaye vardı. O da öğrencilerini ayırt etmeden eşit bir şekilde eğitmeye çalıştı. Annesinin ona aşıladığı okuma aşkını yeni nesillere aktarmak için azim ve sevgi ile hâlâ çalışmakta.
GENÇ'ın Yazısı.