İyilik Akımına Dahil Olur musun?
Sami Zorlu
Geçenlerde bir video yayıldı sosyal medyada. İnsanın içini ısıtan, iyi ki hâlâ derya gönüllü insanlar var dedirten, her izlediğimde “insanlık ölmemiş” dediğim ve kalbime umut yağmurları yağdıran bir video.
Havanın keskin soğuğuna aldırmadan, kazandığı para ile evine dönme hayalleri kuran, her şeyden öte helal rızık peşine düşmüş, “Rızk Allah’tandır” ayetine sımsıkı sarılmış bir simitçi ile iş adamı İbrahim Bey arasında geçen alışverişe bizleri de şahit tutan bir video.
İstanbul’da Mecidiyeköy taraflarında aracı ile ilerlemekte olan iş adamı İbrahim Bey, havanın soğuğuna aldırış etmeden rızkının peşine düşmüş simitçiyi fark eder. Yüzündeki çizgileri, ellerindeki nasırları hayatına şahit tutmuş simitçinin yanına giden İbrahim Bey, simitçinin hâlini hatırını, simitlerin fiyatını, kaç adet simit olduğunu sorar ve birkaç güzel kelâmdan sonra tüm simitleri satın alır. Simitçinin mutluluğu gözlerinden belli olmakta, ettiği duanın samimiyeti nefesindeki derinlikte saklıdır. “Allah senden râzı olsun, Allah kaza belâ vermesin” duaları havayı ısıtıvermiştir birden. Simitçinin yüzü gülmüş, hanımının istediği elbiseyi, oğlunun istediği oyuncağı alma, evinde kurulacak olan mükellef sofra hayâli ile ayrılıverir oradan. Aynı şekilde İbrahim Bey de, heyecandan ne yapacağını şaşırmış simitçiye teşekkür ederek oradan ayrılır ve video sona erer.
Bu videoyu izlerken Osmanlı Dönemi’nde yaşanmış güzel bir hâdise canlandı gözümde.
Osmanlı zamanında, havanın aşırı soğuk olduğu bir günde büyüklerden bir zât dışarıyı seyrederken, yoğurtçunun sesini duyar, hanımına " kap getir de yoğurt alalım" der.
Hanımı: Evde yoğurdumuz var, ihtiyacımız yok ki deyince, O mübarek: Bizim ihtiyacımız yok ama yoğurtçunun ihtiyacı var ki bu soğukta sokaktan üçüncü geçişi der ve tüm yoğurdu satın alır, fazla yoğurtları da komşularına ikrâm eder.
İşte olmamız gereken hâlleri özetleyen bir video ve bir hikâye.
Koltuğuna oturduğumuzda, klimasını açıp en sevdiğimiz müzik eşliğinde etrafımızdaki dua kapılarını fark etmeden yolculuk yaptığımız pahalı araçlarımızdan biraz da dışarıya bakmamız gerektiğini anlatan yaşanmış iki hâdise.
İçine girdikten sonra, odalarında dünyayı yaratmışçasına kasılarak gezdiğimiz, birazcık üşüdüğümüzde kombinin derecesini yükseltirken soğukta üşüyenleri düşünmemiz gerektiğini anlatan iki yaşanmış hâdise.
Elimize aldığımızda başka dünyalara daldığımız, etrafımızdaki feryâtları duymamıza ve görmemize engel olan pahalı cep telefonlarımızdan kafamızı kaldırmamız gerektiği anlatan iki yaşanmış hâdise.
İşte tüm meselemiz bu…
Aracımız ile ilerlerken bir simitçinin soğuktan üşüdüğünü fark edip daha fazla üşümesin diye tüm simitlerini satın almak…
O’na “nasılsınız ?” diyerek simitlerinden önce gönlünü satın almak…
Simitleri satın aldıktan sonra simitçiye teşekkür edebilmek.
Niçin teşekkür etmek?
Malımızın kirini temizlediği için, bize verilen malın bir emanet olduğunu hatırlattığı için. Bizi ağır bir yükten kurtardığı için teşekkür.
Mahallemizdeki muhtaçları tespit edip onları rencide etmeden “bu bizdeki emanetiniz, kabul buyurduğunuz için teşekkür ederiz” hassasiyetiyle kapılarının altından bir zarf salıvermek.
Zarfın üzerine “Paylaşmanın asâletini, bencilliğinin çirkinliğine değişmeyen bir kardeşiniz olarak, sizden dua edecek kimsesi olmayanları duanıza katmanızı ve bu gece kapınıza gelmeme vesile olanlara dualarınızda yer vermenizi tüm kalbimle isterim.” yazabilmek.
Sokakta karşımıza çıkan muhtâca güler yüzle yardım edebilmek…
Bizden yardım isteyen eşimize, dostumuza, arkadaşımıza kıvırmadan, adam gibi yardım edebilmek… Tüm varlığımızla. Malımızla, bedenimizle, sözümüzle, kalbimizle…
Tüm meselemiz, etrafımızdaki yangınları görüp, nezaketi ve letafeti kendimize şiar edinerek o yangınları söndürebilmek. Birinin yüzünü güldürebilmek. Mutluluktan sağa sola koşuşturmasına vesile olabilmek. Hayal kurmasını, hayata dair heyecan duymasını sağlamak.
Her şeyden önce bir tutam dua alabilmek…
Gelelim İbrahim Bey ile Simitçi arasında geçen bu güzel alışverişe.
İbrahim Bey daha sonra bu olay hakkında açıklamalarda bulunmuş ve şu ifadeleri kullanmış; “Mutlu oldu hatta simitleri nereye koyacağını düşündü. `Acaba simitleri koyacak bir yer bulamazsak almaktan vazgeçer mi` hissiyatını kendisinde o kadar çok hissettim ki en kötü ihtimalle arabanın üstüne koydurtacaktım. Herkes bir akım başlatıyor. Dans akımı, kavga akımı yani olumsuz olan ne kadar kötü şey varsa her şeyin bir akımı var. Neden iyiliğin bir akımı olmasın dedim. Bunu yapma sebebim de ben ne zaman akşamları eve gitsem yolda bir satıcı gördüğümde o satıcının elinde kalan tüm ürünleri satın alırım. Benim de böyle bir iyilik akımım var. Yıllardır bunu yaparım.”
İşte meselemize çözüm niteliğinde bir açıklama. Haydi, gelin hayatımızda bir değişiklik yapalım, kendi çapımızda bir iyilik akımı başlatalım ve gönlü yangın yerine dönmüşlere su serpelim…
Birçok güzelliği anmamıza vesile olan bu satırların sonuna gelmişken küçük bir not; Alan elin veren eli görmediği bir hassasiyete de sahip olmak lazım tabi…
Unutmayın, hayatta güzel şeyler de var…
Vesselam…
GENÇ'ın Yazısı.