Tarık Demir

Son günlerde Güney Kıbrıs ve Yunanistan, Fatih sondaj gemisinin faaliyetlerinin Kıbrıs`ın Münhasır Ekonomik Bölgesi`nin (MEB) ihlâli olduğunu söylüyor.

Avrupa Birliği (AB) de bu konuda Yunanistan ve Kıbrıs`ı destekliyor. Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, bu hafta yaptığı açıklamada "Avrupa Birliği Kıbrıs`ın arkasındadır. Türkiye`yi AB üyesi ülkelerin egemenliğine saygılı olmaya çağırıyoruz. Avrupa Konseyi gelişmeleri yakından izlemeye devam edecektir" dedi.

Yaşanan gergin süreçte Yunanistan Başbakanıda açıklama yaptı. Yapılan açıklamada "Türkiye`nin Doğu Akdeniz`de doğalgaz aramaya devam etmesi halinde ekonomik yaptırımlar uygularız" dedi.

Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kıyılarında sondaj çalışmaları başlatmasına bir başka tepkide Amerika yönetiminden geldi. Amerika Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklama yaptı.

Açıklamada, “Amerika, Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin MEB`te sondaj faaliyetlerine başlama niyetini ilan etmiş olmasından kaygı duymaktadır. Bu son derece provakatif ve bölgede tansiyonu yükseltme riski taşıyan bir adımdır. Türk yetkilileri, bu operasyonu durdurmaya ve tarafları itidalli olmaya davet ediyoruz” denildi.

Ülkemizin ise Kıbrıs`taki doğalgazı Güney Kıbrıs Yönetimi`ne  bırakmayacağını ve dahi Kıbrıs`taki Türk halkına sahip çıkacağını belirtecek yazılı bir açıklaması oldu.

Dış İşleri Bakanlığı`nın yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin kendi kıta sahanlığında gerçekleştirmekte olduğu sondaj faaliyetine ilişkin olarak ABD Dışişleri Bakanlığı`nın 5 Mayıs 2019 tarihinde yaptığı açıklama gerçeklerden kopuktur. Türkiye, Doğu Akdeniz`de kıta sahanlığına ilişkin tutumunu 2004’ten bu yana açık şekilde ortaya koymuştur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi`nin bölge ülkeleri ile bu tarihten itibaren yaptığı MEB sınırlandırma anlaşmalarının hem bizim, hem de Kıbrıs Türkleri için geçerli olmadığı, bunların bir tanesinin de ülkemizin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı haklarını ihlal ettiği zamanında ilgili ülkelerin ve uluslararası toplumun dikkatine getirilmişti. Aynı şekilde Türkiye bölgedeki Kıta Sahanlığını da uluslararası topluma duyurmuş ve Birleşmiş Milletler nezdinde de kayda geçirmiştir. Bölgede, tüm ilgili kıyıdaşlar arasında uluslararası hukuk kuralları uyarınca hakkaniyete dayalı sınırlandırma anlaşmaları henüz tamamlanmamıştır. Hal böyle iken, üçüncü tarafların kendilerini adeta uluslararası mahkeme yerine koyarak deniz sınırlarının nereden geçeceğini tayin etmeye çalışmaları kabul edilemez. Bu anlamda, ABD’nin Rumların “hak iddia ettiğini söylediği” bir alana yönelik geçerli sınırlandırma anlaşması varmış gibi Türkiye’ye çağrıda bulunması, ne yapıcı ne de uluslararası hukuka uygun bir yaklaşımdır. Sondaj ve sismik gemilerimizin, kıta sahanlığımızda, Hükümetimizin 2009 ve 2012 yıllarında TP’ye verdiği ruhsat sahalarında arama ve sondaj faaliyetleri kararlılıkla devam edecektir. Aynı şekilde Rum tarafı Ada’nın eşit ortağı Kıbrıs Türklerini, hidrokarbon kaynakları konusunda karar alma mekanizmalarına dahil etmedikçe veya tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerini sona erdirmedikçe, Türkiye Kıbrıs Türklerinin de kıta sahanlığı haklarını korumayı sürdürecektir” denildi.

Gerginliğin çıkış sebebi ne?

Son dönemde giderek artan gerginliğin geçmişi, 2000`li yılların başına, yani Doğu Akdeniz`de zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkmaya başladığı döneme dayanıyor.

Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002`den itibaren Doğu Akdeniz`de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı.

Türkiye ise bu anlaşmaların Kıbrıs Türkleri ve Türkiye`nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM`ye taşıdı ve kendi MEB haritalarını BM nezdinde onaylattı.

Türkiye`nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007`nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti. Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz`de kendi ekonomik bölgesinde Kuzey Kıbrıs`ta adanın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde TPAO`ya arama ruhsatları verdi.

Kıbrıs`ın 13 parselinden 1, 4, 5, 6 ve 7 no`lu parsellerin bir bölümü, Türkiye`nin TPAO`ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyor. 3 no`lu parsel ise Kuzey Kıbrıs`ın TPAO`ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyor.

Gerginlik nasıl katlanarak devam etti?

Türkiye-Kıbrıs arasındaki gerginliğin boyutu, 2010`dan itibaren Doğu Akdeniz`de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı.

ABD`nin Noble ve Exxon Mobil şirketlerinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleri Kıbrıs ile yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde bölgede faaliyetlerini devam ettiriyorlar.

Exxon Mobil`in 2018 sonunda Kıbrıs Adası`nın güney tarafında yer alan 10 numaralı parselde doğalgaz aramaya başlaması gerginliği daha da artıran bir adım oldu.

Türkiye`nin Kıbrıs`ın bu hamlesine yanıtı gecikmedi. İlk sondaj gemisi Fatih`i Türk savaş gemilerinin korumasında Akdeniz`e çıkaran Türkiye, kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı.

Devletimiz ise, ikinci sondaj gemisi Yavuz`un da yakında hem Türkiye hem de Kuzey Kıbrıs karasularında doğalgaz arama faaliyetlerine başlayacağını açıklayarak Kıbrıs üzerinden yapılan haksızlığa boyun eğmeyeceğini ve sahip olduğu hakkı koruyacağını belirtti.


GENÇ'ın Yazısı.