Rumeysa Aksu

Şşşt bir duyan olur, sesli okuyun. Grafitisini kendilerinin yaptıkları renkli duvar, zikzak masalar ve kitaplar ve dahî raflar. Sıcak yüz, sıcak bardak... Karşınızda gençlere kucak açan, camideki yeni mekan: Camekan.

Camide elektrik süpürgeli hanımlar bölümü var, azarlanan çocuklar bölümü var, hatta Ayazma’da olduğu gibi “Bahçede lüzumsuz dolaşılmaz.” yazan levha bölümü var madem, gençlik bölümü de olsun değil mi? Kim bilir değerli Nazif Yılmaz, bir müftü, bir imam, bir zengin, bir başkan kulak verir klavyemin tıkırtılarına.

Camide gençler kahvesi projesindeki ilk ilham kaynağım, vaktin girmesini beklerken avluda, çayocağında muhabbet eden emekli amcalarımızdır. Dedikodu yapmıyorlarsa Allah oturmalarına da sevap yazsın mübareklerin.

Size tanıdık geliyor mu, sürekli sıkılan, başı eğik saçları düşmüş bir gençlik.. Ve mütemadiyen ufuk çizgisine bakarak konuşan, saç stili ve aksesuarlarıyla dünyaya tutunmaya çalışan bir gençlik, bir gençlik. Konuşmak değil anlatmak isteyen, parmaklarıyla dertleşen –Var mı hala uyumayan?- mesajlarıyla ilgi bekleyen bir gençlik. Evde susmuş, muhabbete susamış, az okuduğunu sandığım, çok twitter bir gençlik. İnternetin donattığı, televizyonun büyüttüğü, popüler kültürün uyuttuğu bir gençlik.

Durayım yahu. Ye’se kapılmayayım. Hem ben görmedim mi, Şemsipaşa kütüphanesinden ezan okunur okunmaz fırlayan hey onbeşli onbeşlileri. Bir de vakit kaybetmeden, test kitabını bırakıp pıtır pıtır gitmez misiniz namaza? Hele o yanınızda olan abdestinize ne demeli? Gençlik tasvirine devam edeyim öyleyse. Sorgulamaya başlayan, tahkiki imana yaklaşan bir gençlik; akbilini otobüste cömertçe takdim eden –ki akbil deyip geçmeyin, yolda kalana zekat dahi düşüyor.-  Kuran okuduğunda mealine bakan, tefsir okuyorsa altını kalemlerle çizen bir gençlik. Uyanacağına inandığım, on beş temmuzda hayran kaldığım bir gençlik…

Bu gençlik sayesinde, Şemsipaşa’da kütüphane-cami birlikteliğinin fırsat olduğuna aynel yakin şahid oldum. Merdivenleri yok caminin ve kütüphaneyle aynı avludalar.  Bu davetkar mabed ve nur içinde yatsın Mimar Koca Sinan, benim ikinci ilham kaynağımdı. Ümitvar bir ruhla camideki gençler kahvesini anlatayım. Avluda olsun, on bir basamak çıkmayalım, uzansak değsin elimiz.  Camekan ile ayrılmış bir mekanda olsun. -Niye camekan? –Şeffaf olsun, gözüksün, gel buraya desin, gel.  Mabedle gençlerin arasını yapsın, değilse bile onlara kucak açsın.

Bu mekana ders arasındaki üniversiteli gelsin. Nereye gideceğini bilemeden birini bekleyen Burak, Ceyda’yla buluşacak Sinem, üşüyen liseli, acıkan Alp, susayan Mert gelsin.

Camideki gençler kahvesine, “Camekan”a daha da yaklaşalım. Bakın bakın, cami avlusunda bir duvar gençler için tasarlanmış. Ve ergonomik, tasarımıyla güldüren sandalyeler, masalı banklar şuraya koyulmuş, ah ayağımı çarptım rafa uzanacağım diye.  Tarzı da retro mudur nedir? Retroysa retro arkadaş. Gönül ister ki bilinsin, rumi, penç, hatayi.. Ama hamburgerin yan etkileri diyelim, yirmililer öylesini seviyor. Neyse üşütmeyesiniz, burası dış mekandı. Dış mekan şart. Çünkü içeriler hep bir adım bekler.

Andan içeru girdiğiniz vakit, sizi sıcak hava, sıcak çorba, sıcak çikolata ve sıcak bir yüz karşılıyor. Yağmurun bitmesini bekleyen genç buyursun, şarjı biten de, susayan da. Sudan da para alınır mı yahu, alınmasın tabi.

Kitaplar bak sehpada. Altları çizilmiş ters çevrilmiş koyulmuş. Ömer Miraç Yaman “KOP” diyor buna, kışkırtıcı okuma projesi. Kopan gelsin, gelen kopsun yani.

Kışın sıcak çikolata, sahlep dağıtıyor zenginler; yazın milkshake. Cebimde altmış kuruşla poğaça aradığım okul çıkışını hatırladım, lise sondaydım. İstanbul’u Byzsantion yapmak isteyenlerin Khalkedon’unda altmış beş kuruştu poğaça. O gün neredeyse ekmek alacaktım sokakta yemek için. Gençlik anılarım ilham verdi “camekan”a. Askıya otuz tabak çorba koydu mahallenin zengini Fehmi amca. “Orta saha Kerem” yorulmuş içeriye girdi, “Ustam bana askıdan bir çiğköfte.”

Burada çalışan amcalar, halka hizmet Hakk’ka hizmettir diyen gönül insanları. Muhittin amcaya bak gözünün içi gülüyor çorbayı uzatırken, okul nasıl geçti diyor Afacan Mustafa’ya. Hal diliyle seviyor çocukları ve o dille çağırıyor namaza.

Kur`an-ı Kerim’ler var renk renk, cilt cilt. Tasarımı onlara hitap ediyor, kokusu, dizgisi, sayfası… İçeride akideye ters düşmeyen diğer kitaplardan da mevcut. Evde yüzüne bakılmayan kitapların gizlice bırakılması yasak. Ötüyor öyle yapınca raflar: Yok ya, yok ya, yok ya diye. Gençlerle Baş Başa, Elveda Buhara, evrimsiz Tübitaklar, Güzel Dinim Her Yanı Bilim, Biz Osmanlıyız, Osmancık, Maziye Bir Bakıver, Malcolm X, Kırımlı Murat Destanı, Yasemen, Müslümanca Yaşamak, Bilim Tarihi Sohbetleri, İrade Terbiyesi de var. Al götür, oku getir diyor Muhittin amca, o kitabın en sevdiği cümlesini söylerken.

Yavuz Bahadıroğlu, Peyami Safa, Cahit Zarifoğlu, Necip Fazıl, Ahmet Yılmaz Boyunağa, Hasan Nail Canat, Sevgi Başman, İsmail Lütfi Çakan, Mevlana, Metin Karabaşoğlu, Yaşar Kandemir, Ömer Sevinçgül, Fatma Barbarosoğlu’nun fikirleri oturuyor içiçe geçmiş uzun raflarda.

İslam ansiklopedisi bağışlamış mahallenin güleç teyzesi. Gençlere yönelik 7/24 İlm-i Hal gördüm, kapağını sanırsın kağıt helva. Kitapları bazen yazarlar okutur, bazen yayınevi, bazen de kapaklar.  Bu yüzden koca gül kapaklı yayınların girmesi yasak, sarı tuttuk kurallar bizden.

İnternet hemen toplar gençleri ama. Yok yok WİFİ’yi iyi ki koymadık buraya. Ama askıya poğaça koyduk, bedava su ve çay koyduk. Kitap ile muhabbet koyduk ve bir de adını.

Şşşt bir duyan olur, sesli okuyun. Grafitisini kendilerinin yaptıkları renkli duvar, zikzak masalar ve kitaplar ve dahî raflar. Sıcak yüz, sıcak bardak... Karşınızda gençlere kucak açan, camideki yeni mekan: Camekan.


GENÇ'ın Yazısı.