İslamcılık Türkiye`nin Temel Fikridir
Lütfi Sunar Hoca ile İslamcı Dergiler Projesi’nin son geldiği aşamayı ve bu projenin önemli çıktılarından olan “Bir Başka Hayata Karşı” isimli 4 ciltlik yeni çalışmalarını konuştuk. İslamcı düşünce etrafında verimli tartışmalar devam edecek gibi görünüyor.
4 ciltlik “Bir Başka Hayata Karşı” isimli hacimli bir çalışma yayınladınız. İslamcı Dergiler Projesi’nin son çıktılarından biri oldu bu eser. Önce isminin hikayesi ile başlayalım mı?
Teşekkür ederim. Kitabın ismi İsmet Özel’in Amentü şiirinde geçiyor. 1980 sonrasını ele aldığımız bu çalışmanın temel vurgusu ile çok uyumlu olduğu için bu dizeyi ana başlığa taşıdık. İsim bir taraftan karşıt olma, muhalefette kalma hissiyatını yansıtıyor, öte taraftan da yeni bir hayat arayışına vurgu yapıyor.
Peki hangi motivasyonla başladı bu çalışma, nasıl bir süreç işledi, hangi aşamalardan geçti?
İslamcı Dergiler Projesi 2013 yılında başladı. Proje 6 yıl sürdü ve 2018 sonunda tamamlandı. Türkiye’de İslamcılık düşüncesi denildiğinde genellikle Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’n dile getirdiği Üç Tarz-ı Siyaset’ten biri olarak ele alınan bir dünya görüşünden, ideolojiden bahsediliyor. İslamcılık düşüncesi, sol ve milliyetçilik gibi diğer ideolojilerle kıyasladığımızda ise son derece az çalışılmış, araştırılmış ve daha az gün yüzüne çıkartılmıştır. Öte yandan birkaç araştırmacının tekelinde ve dolayısıyla onların gördükleri kadarıyla ve dahası itham edici söylemlerin gölgesinde kalmış bir konudan bahsediyoruz.
Bu minvalde İslamcılığa genellikle yargılayıcı bir dille yaklaşmak akademik dünyamızın bir modası. Halbuki İslamcılık, en azından benim değerlendirmeme göre, diğer ideolojiler gibi bir ideoloji değil. Milliyetçilik, Kemalizm, Sol, Muhafazakarlık bir ölçüye kadar ideoloji ama İslamcılık Türkiye düşünce hayatı söz konusu olduğunda aslında sadece bir ideoloji değil; aynı zamanda bir tarihsel bütünlük ve süreklilik fikrini bünyesinde bulundurması bakımından bir kök fikriyat. Ayrıca diğer ideolojiler sıkıştıkları noktalarda çoğu kez kendi kavramsal repertuarlarını yenilemek için İslamcılığa başvuruyorlar. Bu da İslamcılığı temel bir fikre dönüştürüyor.
Diğer fikirleri de besleyen bir kök düşünce diyorsunuz. Bu çok iddialı bir cümle olmadı mı?
Hakikat bu ama. Örneğin sol düşünce sıkıştığında, mesela adalet nosyonu çerçevesinde İslamcılığa başvuruyor. Milliyetçilik mesela kimlik konusunda İslamcılıktan beslendiği nispette kendisini tazeleyebiliyor. Muhafazakarlık hakeza öyle. Kemalizm sıkıştığında mesela bağımsızlık ile ilgili İslamcılığın kavramlarıyla kendisini topluma, dünyaya sunuyor. Dolayısıyla İslamcılık diğerleri gibi, diğerleriyle rekabet eden herhangi bir ideoloji değil. Bir kök fikriyat ve Türkiye’nin de düşünce dünyasını kuran ana fikir.
Fakat ne yazık ki ihmal edilmiş, fazla çalışılmamış ve genel geçer yargıların esiri olmuş bir fikriyat diyorsunuz kitabın girişinde.
Maalesef öyle. Dolayısıyla bu ihtiyaçtan hareketle İslamcı Dergiler Projesi’ni başlattık. Dergilerin bu anlamda İslamcılık düşüncesinin seyrini ve birikimini takip etmek için uygun mecralar olduğunu düşündük. Çünkü dergiler sadece İslamcılık için değil diğer bütün fikriyatlar için de düşüncenin üretildiği ana mecralardır. Eğer dergiler ortaya çıkarılırsa hem düşüncenin bütünlüğünün, birikiminin açığa çıkacağını hem de akış ve kopuşların, ilişki ve değişimlerin rahatlıkla takip edilebileceğini fark etmiş olduk. 2013-2014 döneminde 1960-1980 arasını, 2015-2016’da 1960 öncesini, 2017-2018’de ise 1980 sonrası dergileri incelemeye aldık. Şu ana kadar toplamda 416 derginin 20 bin 156 sayısını kataloglamış vaziyetteyiz. Dergilerin önemli bir kısmını PDF olarak erişime açtık, dileyen araştırmacılar idp.org.tr’den ulaşabilirler.
Son çıkan kitabımız olan 4 ciltlik “Bir Başka Hayat Karşı” adlı çalışmamız da 1980 sonrası İslamcı Dergiler’deki meseleleri, kavramları ve isimleri işliyor.
Bu hacimli çalışmada zannediyorum mesele bütün boyutlarıyla ele alınmış.
Evet, 2018’de düzenlediğimiz sempozyumdaki bildirilere eklenen çok sayıda yeni metin ile birlikte oluştu bu kitap. İktisattan, medyaya, tarihten sanata, edebiyattan gündelik yaşama kadar çok farklı alanlarda yansıyan tezahürleri ve tartışmaları ele alan yazılar yer alıyor. Kitapta 116 yazarın 158 metni yer alıyor.
Bir de çerçeve yazıları var kitapta, bence bu metinler de makaleler kadar kıymetli.
Kitapta 72 tane makale yer alıyor. Her biri farklı yönlerden 80 sonrası İslamcılık meselesine yaklaşıyor. 96 tane de çerçeve yazı yer alıyor. Bazen bir dergi, bir isim ya da kavram üzerine kısa yazılar ekledik. Örneğin Mektup Dergisi’nden bahserken Emine Şenlikoğlu’na dair kısa bir tanıtıcı yazı koymayı önemli gördük. Kitapta, Hayrettin Karaman, Ercümand Özkan, Erol Güngör gibi onlarca isim; Matbuat, İzlenim, Tezkire, Girişim gibi onlarca dergiye dair çerçeve yazılar bulunuyor. Böylece 80 sonrası Türkiye’deki İslamcı neşriyatın aktör ve yüzlerini orada görme imkanımız oldu.
İslamcı tanımlamasının isabetli olup olmadığını muhakkak aranızda çok tartışmışsınızdır ama ben yine de sormak isterim. Bu dergilerin bir kısmı kendisini muhtemelen İslamcı olarak tanımlamazlardı, hatta bazıları kendisine İslamcı denmesinden rahatsız dahi olurdu. Siz neden bütün vakıaya İslamcılık tanımlaması ile yaklaştınız?
Öncelikle şunu söylememe izin verin, benim kanaatime göre adları tartışarak bir yere varamayız. (Yanındaki koltuğu göstererek) buna koltuk değil de sandalye diyelim, sandalye değil de tabure diyelim. Tabure değil de oturak diyelim diye başladığımızda bunun sonu gelmez. Zira, isimleri değiştirdiğinizde vakıanın kendisi değişmiyor.
İslamcılık hem son yüzyılda İslam dünyasındaki fikir ve düşünce hareketleri içerisinde tanımlanmış, anlaşılmış, tartışılmış bir konu hem de bir yeri, konumu olan düşünce sistemi. Yani biz bugün İslamcılık tabirini kullanmasak da var böyle bir şey. Neyi kastediyoruz peki? İslamcılık dediğimizde genel hatları ile çağdaş İslam düşüncesini kastediyoruz. Daha da ötesi, İslamcılık hayatın dışına itilmiş olanı tekrardan hayatın içine sokma çabasıdır. İslamcılık İslam’ın bütüncül olarak hayatta egemen olmasını savunan bir dünya görüşüdür.
Yani Müslümanca bir düşünceyi bireysel anlamda kendi hayatımızda uygulamak yetmez toplumsal hayata da hâkim olmalıdır diyen bir fikriyat. Bunu savunmak değil mi?
Tabii hem bireysel hem toplumsal anlamda dersek yanlış olur. İslam’ın bireysel hayattan öte toplumsal hayata hâkim olması. İslam bireysel yaşamda kalsın derseniz muhafazakar, toplumsal hayata da egemen olsun derseniz İslamcı olursunuz. Bu dergilerin neredeyse tamamı kendisine öyle desin ya da demesin, bu tanım gereği İslamcıdır.
Mesela, Türk siyasal yaşamında Demirel ile Erbakan arasındaki fark budur. Birisi dinin bireysel hayatta kalmasını yeterli hatta gerekli görür. Birisi bunu yeterli görmez biraz öteye götürmeye çabalar. Erbakan kendisine İslamcıyım dese de demese de İslamcıdır bu açıdan bakıldığında. Öte yandan sosyal bilimci tasnif yaparken tasnif yaptığı kişilere tasnifin içine girip girmediklerini sormaz. Tasnife bir ölçü koyarsınız o ölçünün içine girenler tasnifin içindedirler. Önemli olan ölçünün açık ve anlaşılır (ve tabi ki eleştirilebilir) olmasıdır. Örneğin siz birtakım analizler sonunda boyu 170 cm’den kısa olanlar kısadır dediğinizde bunu gidip kendilerine sormazsınız. Ortalamalara nesnel ölçülere göre yaparsınız. Boyu 165 cm olan birisi çıkıp “ben hiç de kısa değilim” dediğinde bu tasnife göre bu itirazın bir anlamı bulunmaz. Bu minvalde bu dergiler ve isimlerin kendilerine ne dediklerinden ziyade biz daha geniş bir tanım çerçevesinde malzemeyi ortaya çıkarmak ve tartışmaya açmak istedik.
Yusuf Temizcan'ın Yazısı.