Zıtlıklar Şehri: TAHRAN
Hilton ve Sheraton`ın giremediği Acem mülküne uçağımız inmeden tüm kadınlar tesettüre bürünmüştü. Fakat sevincim çok kısa sürdü. İki gün içinde anladım ki zorlama kalktığı anda büyük şehirlerin yüzde sekseninin kendi deyimleri ile modernliği seçeceği kesindi.
ysaki gezdiğimiz yerlerde minik kız öğrenci grupları okul formalarını tamamlayan mavi veya pembe eşarplarıyla çimlerin üzeride namaz kılmışlardı. Çocuklukta hal böyleyken nasıl oluyordu da genç bir hanım olduğunda; düğüne gidecek kadar abartılı makyaj, gece kulübüne yaraşır topuklular ve cenazeye gidercesine örtülmüş bir eşarpla sokaklarda dolaşabiliniyordu? Değer yargılarındaki değişim isimlere de yansımış. Dedeler Ali, Hasan, Hüseyin’ken torunlar adlarını Pers imparatorlarından almış. Devrimde hareket kabiliyeti için pantolon giyen, ayaklanan, gösteriye katılan, gerektiğinde silah kullanan kadın pantolonunu çıkaramamış. İran`ın yazılı olmayan kanunlarından olsa gerek sokakta etekli kadın görmek imkânsız.
Bahar olduğundan her yer yeşil. O kadar ki yazın kurak ve sıcak olmayacak zannediyorsunuz. Elbruz dağlarındaki karlar hafif meltemler yollarken mevsimin tüm renkleri ışıldıyor baş şehirde. Burası Tahran; kışın kayak yapabilir, yazın kırk beş derecede pişebilirsiniz.
Küresel benzeşmeye karşı kendini koruyan şehirde minareler eksik. Cami parmakla sayılacak kadar az. İmam Humeyni`nin Haremi ise çok büyük bir alanda, alabildiğine gösterişli yapılmış. Yol boyu çelenk ve çiçek satıcıları sıralanmış. İran`da tatil geleneği yakın akrabaların bir minibüse yatak, yorgan, ocak ve tüm gerekli malzemeyi doldurup yola çıkmasıdır. Haremin çevresinde minibüsün içinde sakal traşı olan da vardır, hemen yanında acem pilavı pişirirken çocuğuna bir tokat akşeden kadın da… Tüm camilerin içi İran`a özgü ayna işçiğiyle öylesine bezenmiş ki namaz kılarken huşuyu yakalamak için gözünüzü kapamak zorunda kalıyorsunuz.
Bazar-ı Bozurg yani kapalı çarşıda gezmek doğunun tüm gizemini tattırır. Burası ekonominin kalbi, sosyal hayatın başlangıcıdır. Pazarı gezmeye niyet edecekseniz burasının tam on kilometreyi bulduğunu unutmayın ve muhakkak dört eyvanlı camiyi ziyaret edin. Selçuklu mimarisinde dört ayrı mezhebin namazını kıldığı, eğitim yaptığı eyvanlar burada işlevini yitirmiş mimari güzellik olarak ziyaretçisini selamlıyor.
Derbent bir sayfiye yeri. Dağlardan gelen derenin iki yamacı da çayhane ve kebapçı dolu. Yazın yerli halkın kaçış noktası. Firdevsi Meydanı`ndaki heykel aşkın, özlemin şiirini meçhul sevgiliye haykırırken biz Burcu Milad TV kulesi ve Azadi Meydanı`nı gezmek için yola devam ettik. Yolda sürprizler bitmek bilmedi. Karpuz satmaktan yorulup karpuzların üstünde uyuyan amcayı mı yoksa motosikletinin önüne bir sepet plastik çiçek takan genci mi anlatsam bilemedim.
Ertesi güne şehrin mücevherlerini gezerek başlıyoruz. Gülistan Sarayı kâğıt olmuş da sanki tezhiple bezenmiş. Dört minaresi ellerini dua için açan cami minareleri değil binanın rüzgâr kuleleri; sarayın sıcak havasını dışarı atarak serinliği sağlıyorlar. Pehlevi zamanında da kullanılan Saray Gacar hanedanlığı döneminde yapılmış. Ayna işçiliğinin kendini aştığı salondaki Yezd mermerinden taht ve Kerim Han`ın halvethanesi görülecek yerler arasında.
Sadabad Sarayı ise İran`ın Avrupalı yüzü, 410 hektarlık ormanda yer alan 18 müze bir bütünün parçaları. Ulu ağaçlar arasında binalar İran için fazla modern. Gözler tezhip bezemeleri ayna işlemeleri arıyor. Yeşil ve Beyaz Saray en ünlü olanları. Rıza Şah`ın ev olarak kullandığı Beyaz Saray`da 243 metre karelik en büyük İran halısını, Şahın yatağına serili sabahlığını, eski filmlerden kalma tahta kaplamalı televizyonunu ve Farah Diba`nın dekore ettiği odaları görebilirsiniz. Sarayın girişindeki Şah heykeli sökülmüş ve dev boyuttaki çizmeleri kalmış. “Benim ayak izlerimi silmek o kadar da kolay değil” diye bağırıyor sanki.
Rıza Şah`ın yetmiş beş yıl önce yaptırdığı İran Milli Müzesi çok ibretlidir ki bizi “O kâfirler, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Baksalar ya, kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olmuş? Onlar hem kuvvet, hem de eserleri bakımından yeryüzünde kendilerinden çok daha üstündüler. Böyle iken Allah onları günahları yüzünden helak etti. Kendilerini Allah`ın gazabından bir koruyan da olmadı.” (Mü`min, 21) ayeti ile karşılar. Donup kalırsınız bir an ne ileri gitmek mümkün olur ne gerisin geri ve içeride Persapolis`ten taşınmış gösterişli duvar işlemelerinde mermer can bulur. Aslanın kükremesini duyarken doğunun kutsal çiçeği lotusun kokusu yayılır ve Ahameni Kralı Daryus ziyaretçilerini karşılar. Başka bir duvarda Zerdüştlüğün simgesi fare Vahar kartal kanatlarını açar. Mor kristal tuzlar arasında yatan madencinin yüzü, sakalları ve hatta yüzündeki şaşkınlık ifadesi bile aynen duruyor. Yüzyıllardır gelen geçenin hayretli bakışlarına bakıp sanki ayette anlatılan akıbetini anlatıyor.
Hande Berra'ın Yazısı.