Hayat Veren Camiler
Cami yaptırdın mı elbette cemaati olur. Ama sen de biliyorsun ki camiye gelenlerin neredeyse tamamı bir ayağı çukurda olan mahalle sakini ihtiyarlardır.
İmam hatip okulları, cami ve Kur’an kursları yaptırmış, bilinen-bilinmeyen onca hayır hasenat işiyle meşgul olarak, kazandığının hakkını vermeye çalışan hayırsever bir amca ziyaretime gelmişti.
Sempatik, şen şakrak tavırları vardı. Hoş bir sohbete dalmıştık. Bir ara telefonu çaldı. “Eyvah! Hanım arıyor; ben bugün evden kaçtım. Dur, yalan söylemeden kıvıracağım, çaktırma!” dedi. Öyle de yaptı. :)
Hanımı ve çocuklarının, onlardan habersiz para harcamasını istemediklerinden yakındı. “Oysa her şeyi taksim ettim. Bu güne kadar -Allah’ın izniyle- kazanıp onlara bıraktıklarım yedi sülalelerine yeter” dedi. “Bıraksınlar da öte tarafın sermayesini biriktirmek için kendi paramı harcayayım canııım...” diye ekledi.
Yakın bir zaman önce, binası eskimiş olan bir imam hatip lisesinin bahçesine, okulun yenisini yaptırmıştı. Bina hizmete girmek üzereydi ve o, hemen yeni bir hayrı başlatmak istiyordu.
“Falanca ilçe babamın memleketi. Oranın müftüsünü sen tanıyormuşsun. Bana oradan şu kadar harcama yapacağım bir cami yeri ayarlar mısın? Şöyle merkezi yerde, cemaati bol olsun” dedi.
Düşündüm; bahsettiği ilçe değil, artık neredeyse her yerde, cami yaptırmak için merkezi bir konum ayarlamanın imkanı neredeyse hiç yoktu. Artık camiler, yeni yerleşim alanlarına inşa ediliyordu.
Bir de kendim, zihniyet olarak farklı düşünceler içerisindeydim. Salt cami yaptırmak adına harcanan onca para için, güzel görünümü ön planda tutarak sarf edilen bütçelere yönelik içimde git gide büyüyen bir hüzün vardı.
Dedim ki: “Falanca amca... Gel seninle farklı bir şey düşünelim.” “Nasıl?” Dedi, anlatmaya başladım.
“Harcamayı düşündüğün para az bir rakam değil. İnanıyorum ki, bunu biraz yükseltmek dahi elinde. Gel, seninle bu parayla, şöyle müftülük ve belediyenin bize göstereceği uygun bir yere, bir köşesinde çocukların, gençlerin futbol, basketbol, voleybol, masa tenisi gibi aktivitelerine imkan verecek, güzel bir cami yaptıralım.
Hatta öyle düşünelim ki kız çocukları ve genç hanımların da camiye gelmelerine vesile olacak ve rahatlıkla kullanacakları şekilde, bir kısmını kapalı pozisyonda organize edelim.
Cami yaptırdın mı elbette cemaati olur. Ama sen de biliyorsun ki camiye gelenlerin neredeyse tamamı bir ayağı çukurda olan mahalle sakini ihtiyarlardır.
Böylelikle, gençlerin ilgi göstereceği alanların cazibesini kullanarak camimizi, Rabbimizin daha çok seveceği ve memnun kalacağı bir ortama dönüştürebiliriz.”
Oturduğu yerden biraz öne doğru gelerek, simasına yüklediği kızgınlıkla bana biraz sitem etti.
“Hayır... Hele dur, biraz daha konuşalım, bak anlaşacağız...” dedim ya, nafile.
Evet, aynı noktadayım ben. Din görevlisiyse de mahalle sakini, cami cemaatiyse de önce herkes bu işi dert edinmeli ve bu mabetler, çocukları ve gençleri kendi çevresine toplayacak donanıma sahip olmalı.
Sadece düşünmek, konuşmak, fikir üretmekle de olmuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı da bu konularda eski zamanlara göre çok daha aktif; güzel projeler uygulamaya çalışıyor, çalışanlarını gayretlendirmeye ve motive etmeye çalışıyor.
Ve bu iş, kolektif bir azim istiyor.
“Bülbülle gezen güle gider, ördekle gezen göle gider.” Ata sözü mûcibince, her biri birbirinin bülbülü gençlerimizi böylece bir araya getirip, ortamlarını gül bahçesine çevirmek icap ediyor.
Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.