Hem çok fazla şey okumak isteriz, sürekli kitap satın alırız, kütüphanelerimize eser yığarız, hem de kitapları okurken bir türlü istediğimiz kıvamı yakalayamayız. Kitap koleksiyonumuz genişlerken, okunacak metinler masamızda ve kütüphanemizin raflarında mahzun mahzun bizi seyreder…

Konferanslarda, özel sohbetlerde, derslerde en çok karşılaştığım sorulardan biri şudur: “Heyecanla ve şevkle bir kitabı okumaya başlıyorum, ama bir süre sonra sıkılıyorum veya yoruluyorum. Bazen kitabın ilk cümlesinden itibaren içerik beni yormaya başlıyor. Bazen de birkaç gün üst üste okuyorum, ardından kitabı elimden bir bırakıyorum, gidiş o gidiş… Aylarca elime kitap almıyorum. Kitap okumanın ne kadar önemli bir şey olduğunu biliyorum, okumam gerektiğinin de farkındayım. Fakat okuma eylemini bir türlü istikrarlı ve sürekli hale getiremiyorum. Bu işin bir formülü veya kolay yolu var mı?”

Sadece kitap okumak değil, hayatımızdaki diğer birçok şey için de aynı problem söz konusu: İstikrarsızlık ve devamsızlık. Heyecanlarımız, coşkularımız, çabalarımız hatta umutlarımız hep aynı illetle malul. Bir türlü sonuna kadar sürdürüp nihayete erdiremiyoruz çoğu şeyi. Hayatlarımız yarım kalmış, bitmemiş, olgunlaşmamış, devamı getirilememiş ve adı konulamamış başlangıçlarla dolu. Bu ayki hasbihalimizde, kitap okuma örneği üzerinden, bazı somut tavsiyelerle meseleyi kendi içimizde çözmeye çalışalım.

* * *

İnsanoğlunun tabiatında iki uç, bir arada ve birbiriyle yarış halindedir: İnsan hem sonu gelmez emeller (irfan geleneğimizde bunun adı ‘tûl-i emel’dir malumunuz) sahibidir, hem de sabırsız ve aceleci bir varlıktır. İçindeki sonsuz emeller onu dünyada sürekli ve hırslı bir çaba halinde olmaya zorlarken, sabırsızlığı ve aceleciliği yüzünden meşguliyetlerine yeterince odaklanamamaktadır. Bu zor dengeyi kurabilenler ve içlerindeki bu iki zıt kutbu ortada bir yerde buluşturabilenler ise tutarlı bir şahsiyet kazanacak, kalıcı eserler verecek, iz bırakacak, çığır açacaktır. Hepimizin imtihanı da tam buradadır zaten.

Fıtratlarımıza verilen bu özellikler, kitap okuma serüveninde de bir handikap olarak karşımıza çıkar. Hem çok fazla şey okumak isteriz, sürekli kitap satın alırız, kütüphanelerimize eser yığarız, hem de kitapları okurken bir türlü istediğimiz kıvamı yakalayamayız. Kitap koleksiyonumuz genişlerken, okunacak metinler masamızda ve kütüphanemizin raflarında mahzun mahzun bizi seyreder…

Peki, dengeyi nasıl bulacağız? Okuma konusunda istikrara nasıl kavuşacağız? Fıtratımızdaki sonu gelmez emellerle sabırsızlığımızı hangi düzlemde buluşturacağız? Bu soruların hepsine cevap olarak, beş aşamalı bir plandan ve çalışma programından söz edebiliriz. Şimdi sırasıyla ayrıntılara geçelim:

1- Evvela, yayımlanan her kitabı okumaya ömrümüzün yetmeyeceği gerçeğiyle yüzleşeceğiz. 200 yıllık ömrümüz olsa, soluk almadan okusak, sadece ibadetlere vakit ayırıp zamanımızın kalanını kitaplara hasretsek bile, yazılan ve basılan eserlerin arkasından hiç yetişemeyeceğiz. Bu gerçeği soğukkanlı bir şekilde kabullenmek, kitaplara ve yazıya daha makul şekilde bakmamıza yardımcı olacaktır. Özellikle “kitap kurdu” tabir edilen insanların çoğu, bu hiç kazanamayacakları yarışa girmenin getirdiği stresle ömürlerini zehirler. Bilgiye, ilme ve irfana mağlup olacağımız hakikati, dünyanın en keskin gerçeklerinden biridir.

2- Kitap satın alma ve biriktirme işinin bir hastalık derecesine varmamasına dikkat edeceğiz. Biriktirilen ve köşeye yığılan her şey, bu kitap bile olsa, bir süre sonra insan ruhuna darlık vermeye başlar. Paylaşılmayan her şey, zamanla başa bela olur. Hasislik, bilhassa ilmî sahada, her şartta kötüdür. Bunun istisnası yoktur. İnfak, ruhumuzun selameti ve huzuru için de emredilmiş bir ibadettir. Kitaplar da infak edilir. Okumadığımız, faydalanıp köşeye kaldırdığımız veya artık ilgi alanımızın dışında kalmış kitapları başkalarıyla paylaşmak, kitaplara karşı daha dengeli ve fıtrî bir alakanın oluşmasına yardımcı olacaktır.

3- Kitaplarımızı ve okumalarımızı, “bizi ilgilendirenler” ve “bizi ilgilendirmeyenler” olarak ikiye ayıracak, ilgilendirenlere yoğunlaşacağız. Eline geçen her şeyi plansız ve düzensiz okuyan insanlar, abur-cuburla beslenen kişilere benzer. Programsız ve intizamsız okumanın sağlayacağı fayda, abur-cuburun insan vücuduna sağladığı fayda kadardır. Temel İslâm kültürümüz (fıkıh, siyer, hadis, tarih vb.) başta olmak üzere, dünyamızda ve âhiretimizde elimizden tutacak şeylerle başlayacağız, daha sonra meslekî formasyon ve dünyayı anlamlandırma hedefli okumaları sıraya koyacağız. Her şeyde olduğu gibi, okumada da somut hedefler, pratik sonuçlar ve faydalar önemlidir. Bunları belirlemeden yola çıkan kişi, birkaç kilometre sonra yönünü hepten kaybedebilir.

4- Okumak sürekli bir eylemdir, bunu hiç unutmayacağız. Her gün en az 30 dakikamızı, düzenli ve ısrarlı bir şekilde okumaya ayıracağız. Bir gün 300 sayfa okuyup birkaç ay kitap yüzü açmamak, şuurlu bir Müslümana elbette yakışmaz. Tam bu noktada, Rasulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin, Allah’a en hayırlı ve en sevimli amelin “az da olsa, devamlı” ameller olduğunu ifade ettiği ünlü hadisini hatırlayalım. Kitap okumanın en hayırlı ve en sevimli biçimi, “az da olsa, devamlı” olanıdır. Bu açıdan, her gün belli bir vakti, her şartta ve ne olursa olsun okumaya ayırmak durumundayız. Günümüzde, kitap okumaya odaklanmak için sabit ve sakin bir vakit gözetmek, çok yaygın bir bahanedir. Ancak, böyle bir vaktin belki de hiç gelmeyeceğini, adeta vakit içinde vakit oluşturmak mecburiyetinde bulunduğumuzu unutmamalıyız.

5- Ve son olarak, okuduklarımızı mutlaka başkalarıyla paylaşacağız, yayacağız, değerlendireceğiz. Bu, kitap özeti çıkarmak şeklinde olabilir, küçük denemeler yazmak şeklinde olabilir, arkadaş gruplarında sohbet yapmak şeklinde olabilir, çevremize mini konferanslar vermek şeklinde olabilir… Velhasıl, mutlaka okuduklarımızdan insanların da faydalanmasını sağlayacak bir yolu bulacağız. Her kitaptan, hayata dair somut bir netice çıkarmak, okuduklarımızı kalıcı hale getirmenin belki de en kesin yoludur. Bunu hiç unutmayacağız.

* * *

“Nasıl okumalı?” sorusunu böylece cevaplamaya çalıştıktan sonra, akıllara belki de “Peki, ne okumalı?” sorusu da gelmiştir, gelecektir. Nasıl okuması gerektiğini çözümleyen ve istikrarlı biçimde uygulayan bir insan, ne okuması gerektiğini de kendi kendine bulacaktır.


Taha Kılınç'ın Yazısı.