Tut Omuzarından Silkele Kendini
Bir yarış atı gibi durmadan koşuyorsun. Arkanda bir fısıltı: “Koşmak zorundasın, çünkü herkes koşuyor. Yavaşlamamalısın. Yavaşlarsan, geçerler. Geçerlerse çarparlar. Çarparlarsa düşersin. Düşersen ezilirsin.” Ezilmek istemiyorsun. O yüzden habire koşuyorsun. Nereye gittiğini bilmiyorsun. Kendini fark ettiğin günden bu yana durmadın. Hiç ara vermedin; veremedin. Muhtemelen hiç ara vermeyeceksin; veremeyeceksin. Ya dört şıktan birisini işaretliyorsun, ya notlarını yükseltiyorsun, ya mezun oluyorsun ya da üstündeki boş pozisyona atlamaya çalışıyorsun. Her şey değişiyor; mekân, zaman, insan, hiçbir şey aynı kalmıyor. Ama senin koşun hiç değişmiyor. Sen sürekli koşuyorsun. Nefes nefese kalıyorsun. Bazen yüreğine kıymık gibi bir şey batıyor. Vicdanından bir çığlık yükseliyor. “Nereye, diyorsun, nereye koşuyorum?” “Niçin, diyorsun, niçin koşuyorum?” Bir an belki. Sonra bir hata işlemiş gibi aklın başına geliyor. Evet, bir hata işledin; düşündün. “Bu gidişat nereye” diye bir soru sordun. Bu sorunun ne kıymeti var ki… Ekonomik değeri sıfır bir soru bu. Seni arkada bırakacak bir soru. Koşuna engel olacak. Seni yavaşlatacak. Yine o fısıltı: “Yavaşlarsan, geçerler. Geçerlerse çarparlar. Çarparlarsa düşersin. Düşersen ezilirsin.” Ezilmek istemiyorsun. O yüzden habire koşuyorsun. Hâlbuki durman gerek. Durup düşünmen gerek. Soru sorman ve tutup omuzlarından kendini silkelemen gerek.
Nereye gittiğini biliyor musun? Niye koştuğunun farkında mısın? Yüreğindeki kıymıkla neden yüzleşmiyorsun? Vicdanından yükselen çığlığa ne zaman kulak vereceksin? O sana “koşma” diyor. Niye koştuğunu bilmiyorsan koşma! Nereye gittiğini bilmiyorsan koşma! Niye koştuğunu bilmiyorsan, nereye varacağını da bilemezsin. Sana koşman gerektiğini söyleyenler, varacağın yeri de söyleyemiyorlarsa ortada bir yanlışlık var. Söyleyemiyorlar, çünkü sonu bilmiyorlar. Bilmiyorlar, çünkü kulak asmıyorlar. Asmıyorlar çünkü öte dünya diye bir kaygıları yok. Onların her şeyi bu dünyadan ibaret. O yüzden koşmayı bizatihi bir değer olarak görüyorlar. Koşmak kendi başına bir değer değildir. Bazen durursun, devran sana döner. Bazen durursun, koşan sana koşar. Önemli olan koşmak ya da durmak değildir. Önemli olan nereye, niye yöneldiğini bilmektir.
Niye koştuğunu ve nereye varacağını bilmek zorundasın. Bilmiyorsan duracaksın. Durup nefesleneceksin. Diriltici, hayat verici bir nefes alacaksın/bulacaksın. O nefes ile kendine geleceksin. Kendini bilecek, maksadına ereceksin. O nefes sana ne zaman koşman, ne zaman yürümen ve ne zaman durman gerektiğini öğretecek. O zaman biteviye koştuğun için dönen çark bozulacak. Seni koştuğun için sömürenler artık bunu başaramayacak. Kendi kararını kendin vereceksin. En önemlisi de sair yönlerden sana musallat olmuş o fısıltı duysan da sana tesir edemeyecek artık.
***
Geçtiğimiz ay Karabük, Zonguldak, Sivas ve Tokat`taydık. GENÇ Gönüllüler 18. buluşmayı Karabük`te gerçekleştirdiler, sonraki durakları Niğde-Çamardı olacak. Sivas`ta üniversiteli kardeşlerimizle beraber olduk, kampüs içinden dışına taşmanın yolları üzerine hasbıhal ettik. Tokat`ta ise İmam-Hatip Lisesi salonunda Peygamber Efendimizi ve sahabelerini konuştuk. Eminim ki faydalı oldu, çünkü başkaları ne alırsa alsın, biz dönüp neydik ne olduk diye kendimize bakıyoruz. Kendimizi yeniledik, derdimizi anlama ve anlatma hususunda biraz daha tecrübe kazandık ya, bu kafidir.
***
GENÇ kervanı Anadolu`nun dört bir tarafında yol almaya devam ediyor. Bakıyorsunuz Batmanlı GENÇ kızlar kalkıp Urfa`da şölen düzenlemiş, Gaziantepli GENÇ`ler kalkıp Trabzon ve Samsun`da kendileri gibi üniversitelilerle derdimizi paylaşmış, İstanbullu ablalar Adana GENÇ Kızlar şölenine iştirak etmiş… Hamd ettirici hizmetler bunlar.
***
15 Mayıs’ta Ankara`da şölenimiz var. Tiyatro ve müzik gösterileri eşliğinde dergimizi, derdimizi ve namazımızı konuşacağız. GENÇ üslubu ve duruşu ile tabii… Hepinizi Kocatepe`ye bekliyoruz.
Bir sonraki sayımızda buluşmak temennisiyle hepinizi Allah`a emanet ediyoruz.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.