Utanmıyorsan Dilediğini Yap!
Rabbine karşı hayâsı nispetinde kişi günahlara karşı mesafeli olur. Kendisine karşı utanma duygusu derinleşen kimsede, şahsiyetini zedeleyecek davranışlar ortaya çıkmaz. Hayâ perdesi yırtılmadığı sürece diğer insanların varlığı da kişiliğimiz için koruyucu bir zırh sayılır.
Utanmak ya da utanmamak. İşte insani sınır! Kişilik kalite değerlerinde düşüş ve yükselişin ölçme birimi. Kendisine, başkasına ve Rabbine karşı saygı duyan insanın öz benliğindeki ar perdesi.
Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem utanma (hayâ) duygusunun, ilk insandan bugüne kadar tüm insanlık ailesinin ortak bir değeri olduğunu şöyle bildirir:
“İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” (Buhari, Enbiya 54, Edeb 78)
Utanma, çekinme, ürperme, çirkin bir şeyi görmekten ya da yapmaktan geri durma anlamına gelen hayâ, bozulmamış insan fıtratının tabiî bir vasfıdır. Denilebilir ki bu ahlâkî erdem, zaman, mekân, din ve kültür ayırımı gözetmeksizin -yanlış bir şartlanma olmadığı sürece- her bir insanda bir şekilde kendini hissettiren yüksek bir fazilettir.
İnsan, özellikle başkaları tarafından görülmesini ve bilinmesini istemediği bedenine ait mahrem alanlarının açılmasından kendini korumaya çalışır. Hayâ duygusunun bedene ait dışavurumu öncelikle örtünme olarak kendini gösterir. Hatta dört-beş yaşlarından itibaren çocukluk devresinde bile bu duygunun ortaya çıktığı müşahede edilir. İlk insan Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- ve eşinde ilk ortaya çıkan duygu da işte bu utanma duygusudur. Şöyle ki:
Hazret-i Âdem ve eşi, huzurlu bir şekilde yaşamaları maksadıyla cennete yerleştirilmişlerdi. Orada istedikleri gibi yiyip içmeleri serbest bırakılmıştı. Aç ve çıplak kalmayacaklarına dair kendilerine teminat da verilmişti. Yapmamaları istenen bir tek yasak vardı; o da kendilerine işaret edilen belirli bir ağaca yaklaşmamalarıydı. Fakat düşmanlığını açıkça ilan eden İblis, onları Allah adına yeminler ederek aldatmayı başardı. Hırs ve ebediyet tutkularını harekete geçirdi. Hz. Âdem ve eşi nihâyet, ilahi emri unutup kendilerine yasaklanan ağaçtan yediler. Yasağı çiğnemenin ilk cezası, ayıp yerlerini örten elbiselerinin üzerlerinden alınması oldu. Utandılar, sıkıldılar ve hemen telaşla cennet ağaçlarının yapraklarıyla ayıp yerlerini örtmeye çalıştılar. Sonra da cennetten çıkarılma cezası ile cezalandırıldılar. Rivayetlerde, Hz. Âdem’e niçin yapraklarla örtünmeye çalıştığı sorulunca, “Senden utanıyorum Rabbim” diye cevap verdiği haber verilir.
Yaşanan bu ilk hadiseden de anlıyoruz ki utanma duygusu, örtünmenin temel saiklerinden birisidir. Hayâ duygusu zedelenmemiş her insan, hem kendisinden ve hem de başkalarından tabii olarak utanır. Ayıp yerlerini örtüp saklamak ister. Diğer canlılarda böylesi bir örtünme ihtiyacı görülmediği gerçeğinden hareketle diyebiliriz ki hayâ ve örtünme, insana özgü bir fazilettir. Fıtrat dini olan İslâm, bu duygunun bedene ait yansımasını en güzel bir şekilde düzenler. Bu yönüyle hayâ ile îman arasında sıkı bir bağ vardır.
İbni Ömer radıyallâhu anhümâ anlatıyor:
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, utangaç kardeşine bu huyunu terk etmesini söyleyen Medineli bir Müslümanın yanından geçiyordu. Ona baktı ve:
“Onu kendi haline bırak; zira hayâ imandandır” buyurdu. (Buhari, İman 16, Edeb 77; Müslim, İman 57–59)
Utanma duygusu, kime ya da kimlere karşıdır? Bu konuda İslâm ahlâkçıları insanın Rabbine, kendisine ve diğer insanlara karşı hayâ sahibi olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu sebepledir ki insanın tek başına duş alırken bile vücudun belli yerlerini kapalı tutmasının Allah’a karşı bir edep sayıldığı ifade edilmiştir.
Rabbine karşı hayâsı nispetinde kişi günahlara karşı mesafeli olur. Kendisine karşı utanma duygusu derinleşen kimsede, şahsiyetini zedeleyecek davranışlar ortaya çıkmaz. Hayâ perdesi yırtılmadığı sürece diğer insanların varlığı da kişiliğimiz için koruyucu bir zırh sayılır. Nitekim şu hadis-i şerifte bu sırra işaret vardır:
“İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayan ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim, Birr 14, 15)
Hayâsızlığın söze yansıyanı da, davranışa yansıyanı da selim fıtratları rahatsız eder. Öyle temiz fıtratlar da vardır ki gönlünden geçen uygunsuz tasavvur ve hayaller bile onları utandırır.
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh. şöyle der:
“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha utangaçtı. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bunu yüzüne bakınca anlardık.” (Buhari, Menâkıb 23, Edeb 72, 77; Müslim, Fezâil 67)
Kötülüklere ve çirkinliklere kapı aralamak isteyen şeytan ve askerlerinin en büyük hedeflerinden birisi, öncelikle insanlardaki hayâ perdesini yırtmaktır. Bu yaptıklarına kimi zaman özgüven ve kimi zaman da cesaret adını takarlar ve böylece utanmazlığı maharet olarak takdim ederler. Toplumların fesadında ve kokuşmasında yüzsüzlük diyebileceğimiz bu fıtrat örtüsünün yırtılma gerçeği vardır. Arkadaşlar arası müstehcen konuşmalar, şakalaşmalar, sosyal medya paylaşımları, bu perdeyi zamanla inceltir, lime lime parçalar ve nihâyet kişiliği pespayeleştirir. Firâset ve basiretle hareket etmeli, bu nevi seviyesizliklere fırsat vermemelidir.
Yüce ahlâkına Hakk’ın şahitlik yaptığı Fahr-i kâinât -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin “Hayâ ancak hayır getirir” (Buhari, Edeb 77; Müslim, İman 60) sözünü düstur edinmeli ve ne pahasına olursa olsun insan kalmaya özen göstermelidir.
Utanma duygusu, elbette özgüven eksikliğine de sebep olmamalıdır. Hakikati söylemekten çekinmek hayâ değil, özgüven yoksunluğudur. Hakkını savunmaktan bile âciz olan bir kimsenin, bu durumuna hayâ ve iffetini gerekçe göstermesi kendisini aldatmasından başka bir şey değildir. Hayâ, başını yere eğmekten de ibaret değildir. Hakkını hududunu bilene ve bunu yerinde güzel bir üslupla ifade edene herkesin saygısı vardır. Fakat hayâ perdesini yırtıp da özgüven ve cesaret gösterisi yapıyorum diyene de her selim fıtrat tabii olarak tepki gösterecek ve hatta tiksinecektir. Bu yönüyle utanma duygusu, insanın fıtrî bir süsüdür, zînetidir.
Adem Ergül 'ın Yazısı.