Hobi, kişinin normal yaşantısında yapması zorunlu olduğu şeylerin dışında (meslek, okul v.b) kendisine mutluluk veren başka uğraşlarla ilgilenmesi olarak tarif ediliyor genelde. Hobilerin bizim bakış açımıza göre önemiyse; kişinin, fıtratında bulunan kabiliyetleri keşfetme, geliştirme ve kendisini tanımasına sağladığı katkılardan kaynaklanıyor.  İnsanın, aklın sınırlarını bile zorlayan, o eşsiz; ama çoğunlukla atıl potansiyelinin açığa çıkarılması egzersizleridir hobiler. Kullanmasını bilene tabi…

eşhur hikâyedir: “Kanuni Sultan Süleyman döneminde düzenlenen bir saray eğlencesinde; sahneye, elindeki ipliği 40 adım uzaklıktaki iğneye atarak takabilen bir adam çıkmış. Padişah, ilk kez gördüğü bu olağanüstü yetenek(!) gösterisi karşısında gözlerine inanamamış. Gösteriyi tam 3 kez üst üste tekrar ettirmiş. Bütün denemelerde aynı başarılı sonucu alan adama, bu hüneri nasıl geliştirdiğini sormuş. Adam ise bu eşsiz hüneri geliştirmek için tam 40 sene, gece gündüz demeden nasıl çalıştığını anlatmış. Adamın anlattıklarını ilgiyle dinleyen bilge padişah, kısa bir müddet düşündükten sonra adamlarına şu emri vermiş: “Bu adama 100 altın verin! 100 de sopa vurun!” Sevinsin mi üzülsün mü anlayamayan adam “Aman padişahım bu nasıl ödül?!” diye sorunca;  Padişah, tarihe geçen şu cevabı vermiş hokkabazcığa: “100 altın; hünerin için. Sana helal olsun! 100 sopa; zamanını böyle lüzumsuz işlere harcadığın için. O da bana helal olsun...”

Tekerrürden İbaret

Çoğumuz için bildik hikâyedir. Ve yine pek çoğumuz için tarihin belli bir döneminde bir kereye mahsus olarak yaşanmış ve bitmiş bir olaydır. “Tarih tekerrürden ibarettir.” sözünün manasına vakıf olanlar içinse hiç de öyle değildir. Tarihin bu eski(!) hikâyesi, zamanımızda da hemen her gün, benzer şekillerde cereyan ededurmaktadır.  Nasıl mı? Bunu anlamak için önce; mesela; hikâyedeki hokkabazın yerine Yetenek Sizsiniz Türkiye yarışmacılarını, padişahın yerine de kendinizi koyun ve bir düşünün bakalım… Acaba başlangıçta anlattığımız bu hikaye, gerçekten de yüzyıllar önce yaşanmış ve bitmiş mi?!.

Yetenek Sizsiniz Türkiye yarışması ve dünya medyasındaki benzerleri; basın, yarışma katılımcıları ve katılımcıların destekçileri arasında : “Aslında birinciliği hak eden kimdi, onunki de yetenek mi, rating getirsin diye bu da yapılır mı canım?...” gibi daha çok magazinsel içerikli eleştiri ve tartışmalara yol açsa da; biz, gerek eleme sürecinde yaşananlar gerekse de yarışma sonuçlarının ortaya koyduğu tablo dolayısıyla bambaşka bir gerçeğe dikkat çekmek istiyoruz…

Hobin Hangi Derde Derman

Evet, kitle iletişim çağı mensubu bireyler olarak böyle bir yarışma programı ve benzerlerini izlemeye ayırdığımız birkaç; boş, anlamsız ve amaçsız saatimiz olabiliyor gün içerisinde. Dürüst olalım: Kimse hayatının her anını; ümmeti, ailesi ve kendisi için en faydalı şekilde değerlendirme derdinde değil pek. Belki bazıları için böyle bir şeyin düşüncesi bile mümkün değil. Olabilir. Bu ve benzeri konuları defaatle irdeledik Genç Dergi sayfalarında. Burada ve bu sefer asıl dikkat çekmek istediğimiz konu ise bambaşka: Yeteneklerimiz ve bunları geliştirmekte, açığa çıkarmakta kullandığımız hobilerimiz ne kadar faydalı? Hangi derde derman ve yaratılış gayemizle ne kadar uyumlu?...

Yoldaki İşaret Taşları

Kabiliyet: (Arapça’da: kabil; “kabul eden”den yapma mastar eki –iyyet ile; kabiliyet.) Herhangi bir şeye karşı doğuştan gelen yatkınlık, yetenek ve yapısı gereği bir şeyi kabul edebilme, yapabilme, alabilme gücü, mal edebilme hassası olarak tanımlanıyor. Doğuştan, yani yaratılıştan gelmesi ise en önemli özelliği. Kabiliyetler, insana Allah tarafından verilmiş birer hediye. Yani konu aslında medyatik, psikolojik, pedagolojik ya da sosyolojik olmaktan öte: Teolojik.

Şöyle ki: Kabiliyet dediğimiz şey, aslında; Allah’ın esmasının bir veya birkaçının kul üzerinde açığa çıkmasından ibaret. Bu yönüyle, bir anlamda kişinin Allah’a giden yolundaki işaret taşları kabiliyetler. Konuya “Nefsini bilen rabbini bilir.” sözüne manası açısından bakıldığında; ne demek istediğimiz daha kolay anlaşılabilir: Kişinin; kendini, yaratılıştan gelen eğilim ve özelliklerini ve bu özelliklerinin hakiki kaynağını keşfetmesi süreci, manevi eğitim ve idrak sürecinin de ilk adımlarıdır aslında. Kelam-ı kibarda da belirtildiği üzere: “Her ne ki var âlemde / Örneği var âdemde”. Bu bağlamda: Ademler olarak bizler, kabiliyetlerimiz üzerinde derinlemesine tefekkür ettiğimizde görürüz ki; bizde olan ve bizim sandığımız; aslında O’nunmuş. O, bize kendini tanıtmak için kabiliyetlerimizi bize katından birer alamet olarak koymuş.

15 Dakikalık Şöhret İçin mi?

İşte pek çoklarımızın TV şovlarında ya da muhtelif eğlence meclislerinde, üç kuruşluk rating ya da 15’er dakikalık şöhretler için har vurup harman savurduğu yeteneklerimiz, aslında “hakikat-i ilahi”yi anlamamızda en büyük yardımcılarımız olabilir. İşbu hakikatin idrakine vardığımız vakitse; kâinat kitabının satırlarını okumaya başlamış oluyoruz. Ve kainatta bize biçilen asli görevin ne olduğuna aşina olabiliyoruz. Tam da burada; yeteneklerimizin, kendimizi ve yaratılış gayemizi anlamadaki önemini vurgulamak için editörümüz tarafından kaleme alınan bir metinden alıntı yapmak istiyorum. “Dert Çağrısı” adlı metnin konumuzla ilgili kısımları şöyle:

“Dünya yeni bir sabaha uyansa… Bizim olmadığımız bir sabaha ama… 6,5 milyar artı birin olmadığı bir sabah yani… Eksilen ne olacaktı?... Gittiğimizde eksilen bir şeyler olmalı… Dünyaya kattığımız değeri açıklayan şeyler… Ne katıyoruz dünyaya? İnsanlığa, çevremize ve tarihe ne bırakıyoruz?

Arkamızda kalacak olan; bizi insanlar içerisinde özel kılan bir şey… Bizi; sen, o, şu, bu ya da ötekinden farklı kılan bir şey… Diğerlerinden farkımız… Kabiliyetlerimiz, yeteneklerimiz, güçlü yanlarımız, zaaflarımız, yapabildiklerimiz, yapamadıklarımız… Sadece bize ait bir amacın anahtar kelimeleri bunlar… 6,5 milyar insan içerisinde artı bir olarak dünyaya getirilmemizi sağlayan özel misyonun şifreleri…”

Hobin Sana Seni Tanıtır

Evet. Gerçekten de kabiliyetlerimiz: “6,5 milyar insan içerisinde artı bir olarak dünyaya getirilmemizi sağlayan özel misyonun şifreleri.” Hobilerimizse bu

şifreleri kırmada kullanabileceğimiz en işlevsel aygıtlar. Hobi, kişinin normal yaşantısında yapması zorunlu olduğu şeylerin dışında (meslek, okul v.b) kendisine mutluluk veren başka uğraşlarla ilgilenmesi olarak tarif ediliyor genelde. Psikologlar, hobilerin; kişinin rahatlamasını sağladığı gibi çoğu zaman kendini tanımasında da yardımcı olduğu konusunda hemfikirler. Çeşitli uzmanlar; zamanımızda bütün hastalıkların sebebi olarak bilinen stres ile savaşmanın en kolay yolunun herhangi bir hobi ile uğraşmak olduğunu savunuyorlar. Ayrıca bir hobiyle uğraşmanın bunama gibi bazı hastalıkları engellediği ve hobi sahibi olmayan insanların yaklaşık %40’ının hayatlarını mutsuz bir şekilde sürdürdüğüne dair bilimsel veriler de mevcut.

Hobi Seçme Kriterleri

Hobilerin bizim bakış açımıza göre önemiyse; kişinin, fıtratında bulunan kabiliyetleri keşfetme, geliştirme ve kendisini tanımasına sağladığı katkılardan kaynaklanıyor.  İnsanın, aklın sınırlarını bile zorlayan, o eşsiz; ama çoğunlukla atıl potansiyelinin açığa çıkarılması egzersizleridir hobiler. Kullanmasını bilene. Ancak; ne olursa, nasıl olursa olsun da; mutlaka bir hobin olsun demek de yanlış. Her işte olduğu gibi hobi seçiminde de bir insan, bir Müslüman olarak gözetmemiz gereken çeşitli kriterler var. Yoksa hobi tanımı açısından bakıldığında pekala dedikodu ve gıybet gibi men edilmiş işler bile teknik olarak hobi sayılabilir. (Allah uzak etsin)
Müslümanlar olarak hobi seçiminde de –aslında diğer bütün davranışlarımızda olduğu gibi- gözetmemiz gereken ilk evrensel kriter sorumluluktur. (Geleneksel ifade biçimiyle takva.) Allah’a, ümmete, insanlığa, islama, ailemiz ve yakın çevremize, kendimize karşı sorumluluklarımıza aykırı olmamalı hobilerimiz. Aykırı olmak bir yana desteklemeli hatta. Sorumluluklarımızın başında ise hayrın yani faydanın gözetilmesi gelir bizce. Yani ilgilendiğimiz hobi her ne olursa olsun; insanlığa, hiç olmazsa kendimize bir faydası olsun. Peygamber Efendimiz, hobilerimiz konusunda da uygulanabilecek evrensel bir formül vermiş elimize: Mademki “insanların en hayırlısı, insanlara faydası olandır”: Aynı şekilde; hobilerin en hayırlısı da insanlara faydası olandır.  Fayda ise bazen sevginin, bilginin, sağlığın, hayatın, kalitenin, doğanın ve becerilerin… Artırılıp, akislerinin azaltılması iken, bazense sadece zararsızlıktır. (Kişinin bir zarar verenden -kötü fiil ve düşünceler mesela- alıkonulmasıdır.)

Derdin Sana Hobi Olsun

Toparlamak gerekirse arkadaşlar: “Âlemde hayırların kesbi, şerlerin def-ine dair mutlaka bir derdin olsun. O derdin de sana hobi olsun.”. Mutluluğu, keyfi, eğlenceyi de derdinde bul yani. Niyaz-i Mısri’nin deyişiyle: “Derman ararken derdine, derdin sana derman olsun.” Umulur ki hobilerimiz yoluyla küçük küçük de olsa, hayırda gösterdiğimiz istikamet uğruna bir de bakarsınız ki hayrın en büyüğüne nail olmuşuz… Neden olmasın?..

Bir Film Çek! Kısa Olsun, Öz Olsun!

Ali Düz

Sinema günümüzün en popüler sanat dalı. Popüler olduğu kadar da sanatın dışına uzanan bir dal. 2010 yılında en popüler olan en çok eğlendiren demek oluyor. Arz-talep ilişkisine bağlanan popüler komedilerin-dramaların kuşatmasından geçiyor Türk sineması. Buna rağmen saygıya değer filmler de artıyor, bir imkan genişlemesi ve üretim artışı söz konusu… Sektör popüler olanın değişken çekim unsurlarına göre işliyor. Eğlendirmeniz isteniyor, anlık bazı gelişmeleri hemen konunuza katıp güncel ilgilerden sentezler yapmanız isteniyor. İlkeler kaypak, değişken, eğlendirik, kaygıdan uzak; sosyal mesajlar son derece yüzeysel.(Yahşi Batı örneği). Ortam en özetin özeti olarak böyle cereyan ediyor… Bizse, toplumsal bir temsiliyeti olan meseleleri, iyilik/kötülük ekseninde anlam kazanan filmleri daha anlamlı daha saygıdeğer buluyoruz. (Vavien örneği).

Fakat diyoruz ki, meselen her ne ise dostum, eğer amacın film yapmaksa, yap onu! Yıllardır filmleri hem konularına, oyunculuklarına, çekim şartların dikkat ederek izlediysen, zihninde bazı yeni görüntüler canlandı ve içinde bazı hikayeler kurguladıysan, yeni olduğuna inandığın bir cümle bir hikaye bir insan varsa zihninde, durma bir film çek! Kısa olsun uzun olsun. Çek. Önce kısa ve öz olsun. Sonra uzun ve yumruk gibi olsun.  Malcolm der ki, bir taş at! Bir şiir ateşle! Bir pankart aç! Biz deriz, bir film çek! Bir hikaye anlat! Derdini söyle! Türkiye’nin doğal imkanlarını kullan, kaç mevsim kaç deniz kaç orman ararsan var bu memlekette. Hikaye mi insan mı olay mı; o da var hem de çok. Yaz geldi, doğa açıldı gönlümüz ferahladı, sokaklar kalabalıklaştı, insanlar durumlar doğrular yanlışlar daha fazla yaklaştı birbirine. Anlat bir hikaye bize. Hikayen varsa. Sadece kendi ben’inin hikayesi olmaktan ötede, çok ötelerde olmaktan da beride olsun. Burada dur ve anlat.

Gündelik enstantanelerin, ilkesiz popülerin, kaygısız güldürünün şov yaptığı bir piyasadan Ahmet Uluçay gibi adamlar sıyrılıp çıkıyorsa, hatta bu adamlar önce bir sürü kısa film çekerek sonra da bir tane uzun metrajlı filmle damgasını vurabiliyorsa sinemaya, sen de başla şu film işine, kısa ve öz olanından. Bir derdi, kaygıyı konuş, bir toplumu konuş, konuştur.

Çünkü yönetmenlerin büyüğü Andrei Tarkovski der ki: “"İnsan sanat aracılığı ile umudunu dile getirir. Bu umudu dile getirmeyen, manevi temeli olmayan hiçbir şeyin sanatla ilgisi yoktur, bunlar ancak parlak birer entelektüel analiz olabilirler. Picasso`nun tüm eserleri bu entelektüel analiz üzerine kurulmuştur. Picasso dünyayı kendi analizi, kendi entelektüel yeniden yapılanması adına boyar. Adının tüm prestijine rağmen itiraf etmeliyim ki sanata hiçbir zaman ulaşamadığını düşünüyorum. Sanat, Yaradan`a benzediğimiz belirli bir andır. Bu yüzden Yaradan`dan bağımsız bir sanata asla inanmadım. Tanrı`sız bir sanata inanmıyorum. Sanatın anlamı yakarmadır. Bu benim yakarışım. Eğer bu dua, bu yakarış, benim filmlerim insanları Tanrı`ya yöneltebilirse ne mutlu bana. Yaşamım esas anlamını bulacak: Hizmet etmek. Ama bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım.”

Not: T. Kitano’dan Almodovar’a kadar kült kabul edilen birçok yönetmenin, sinemaya nasıl başladığını, ilk filmlerini nasıl çektiklerini ve yönetmen adaylarına neleri önerdiğini kısa ve öz olarak öğrenmek istiyorsan işte bir kitap: “Ünlü Yönetmenlerden Sinema Dersleri”, İnkılâp Yayınları.

Dinlenmenin En İyi Yolu: HOBİLER

Fahri Sarrafoğlu

İş dünyasının başarılı isimlerinin hayatlarının sadece çalışmaktan ibaret olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü onların da tutku halini almış hobileri var ve bu hobileri için her zaman fırsat kolluyorlar. Günümüz iş dünyası, hobisine de zaman ayıran ve bunu mesleğiyle birleştiren çalışanlarla dolu. Casper Bilgisayar Yönetim Kurulu Başkanı Altan Aras Fakılı çok nadir de olsa bazı iş görüşmelerine kendisi de giriyor ve bu görüşmelerde en çok dikkat ettiği şeylerden biri de adayların hobileri. Çünkü ona göre hobiler kişinin hayattan zevk alıp almadığını gösteriyor,

Hobiler çözüm üretmeyi sağlıyor

Hobi sahibi olmak iş yaşantısında baskı ve stresle başa çıkabilmeyi, çözüm üretebilmeyi ve yaratıcı olabilmeyi de beraberinde getiriyor. Bir hobiyle uğraşmak, insanın hayatında sürekli karşısına dikilen problemlerle başa çıkabilmesini kolaylaştırıyor. Sabretmeyi, ilgi duyduğu bir işle oyalanmayı seven, işinde de bu duygularla baş etmeyi öğreniyor. Belirli hobiler, kişilerin belirli özelliklerini de ön plana çıkarabiliyor. Örneğin çeşitli takım sporları, folklor gibi hobiler takım çalışmasını destekliyor, fotoğrafçılık veya resim yapma gibi hobiler, çalışanın yaratıcılığını besliyor. Motor sporlarıyla uğraşanlar ise agresif, devamlı başarma arzusu olan heyecanlı kişiler oluyorlar. Dağcılık, sualtı sporları gibi hobilerle ilgilenenler azimli, kolay pes etmeyen ve bireysel başarıya önem veren, voleybol ya da basketbolla ilgilenenler hem disiplinli çalışma hem de takım çalışmasına yatkın, satranç ya da briç gibi hobileri olanlar ise daha analitik ve pratik karar verme yetkinliklerine sahip kişiler oluyorlar.

Osmanlı Padişahlarının Hobileri

I. Mehmet: Yay ve kiriş ustası, "Kürüşçü" adıyla anılırdı.

II. Mehmed: Bahçıvan

I. Selim: Kuyumcu

I. Süleyman: Kuyumcu

II. Selim: Hacıların, hac yolunda kullanmaları için hilal şeklinde asalar yapardı.

III. Murat: Ok yapardı.

III. Mehmet: Kaşık ustasıdır. Okçuların kullandığı özel yüzükler yapardı.

I. Ahmed: Kaşık ustasıdır. Okçuların kullandığı özel yüzükler yapardı.

IV. Mehmed: Şair, askeri marşlar yazardı.

II. Abdülhamit: Kakma ve süsleme sanatıyla ilgilenmiştir.

İş Dünyasının Hobileri Neler?

Ömer Cihad Vardan MÜSİAD Başkanı: Basketbol oynamayı çok seviyor.

Fatih Uysan (GENÇ Müsiad Başkanı): Yüzme ve tenisle uğraşıyor.

Yusuf Cevahir (İTO Meclis Üyesi): Uzakdoğu sporlarını seviyor. Tekvandoda siyah kuşak sahibi.

Şükrü Alkan (İGİAD Başkanı): Res?

Mustafa Koca (ASKON Genel Başkanı): Rafting yapıyor

İsmail Yanarateş (Genç İGİAD Başkanı): Doğa yürüyüşü yapıyor. Haftada bir gün yüzüyor. Ne yaparsa ailesi birlikte yapmayı seviyor. 

İbrahim Doğan Salman (ASKON Yönetim Kurulu Üyesi): Dalmayı seviyor.

Salim Aslanhan, ASKON Yönetim Kurulu Üyesi, Yeminli Mali Müşavir olarak çalışan Arslanhan`ın en önemli hobisi süt seracılığı. Aslanhan`ın Bayburt`ta yaklaşık 1000 büyük başlık bir serası bulunuyor. 

Fatih Yıldız: ASKON Yönetim Kurulu Üyesi, Sivil Havacılık Yönetim Kurulu üyesi olan bir isim. En büyük hobisi de uçmak

Oğuz Tatış (İzmir Özel Türk Koleji sahibi): 1970 yılından bu yana koleksiyon yapıyor. Tespih, Osmanlı takıları gibi çok özel koleksiyonlarına eklediği para koleksiyonu ile İzmir`de, hatta Türkiye`de son derece iddialı bir konuma gelmiş.

İDSB Genel Sekreteri Necmi Sadıkoğlu: Yoğun iş temposu içerisinde spora bol vakit ayırıyor. Özellikle hat, ebru ve tezhip gibi sanatlara ağırlık veriyor... Bunların koleksiyonunu yapıyor.

Kaya Tuncer, ESBAŞ Yönetim Kurulu Başkanı: En büyük tutkusu antika arabalar. Ege Serbest Bölgesi`nde İzmir`in kültürüne ve otomotiv sektörüne katkı amacıyla kurduğu otomobillerden oluşan Antika Araba Müzesi`nde 1928 ile 1957 yılları arasında imal edilen 19 otomobil yer alıyor.

Keşke Hepimizin Böyle Hobileri Olsa

Ben Elif Özbek. İki arkadaşım var, kuzen oluyorlar aynı zamanda. Sıkı bir Genç okuyucusudurlar. Ben pek anlayamasam da Genç Gönüllüsü olduklarını söylüyorlar. Hayatımda çok büyük değişikliklere neden oldular. Artık anlıyorum onları. Hastane ve huzur evi ziyareti yapıyorlar sık sık. İşiniz yok mu başka şeyler yapın, hobi edinin dediğimde, “bu faaliyetleri hobi olarak yaptıklarını söyledikler” çok şaşırmıştım. Bu iki insan kesinle örnekler bence. Kim hobi olarak eğlenceleri bırakıp  hastane ve huzur evi ziyareti yapar ki? Artık ben de onlardan biri olduğum için Allah’a şükrediyorum. Genç arkadaşlarıyla gezmek varken bir günlerini ayırıp, yaşlılarla muhabbet edip, onların dertlerine ortak olmak ne güzel, ne büyük. Keşke hepimizin böyle hobileri olsa.

Mutlu Olmak, İnsanların Mutluluğundan Geçiyor

Nurcan Kara (Eğitimci)

İnsanın iç dünyasını en güzel şekilde resmedecek, sosyal ve aktif bir yaşama davet eden faktörlerden biri de hobidir. Bu yeteneğe, zevklere ve beklentilere göre şekil alır. Hadis-i şerifte de buyrulduğu üzre: “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır”. Bu sebeple; hayatı renklendirmek ve insanlara faydalı olması için son üç yıldır üstlendiğim hobim, dergi tanıtımlarına gitmek. Hobinin tarifine uyuyor aslında, benim seçtiğim alan. Çünkü içinde hem zeka, hem üretkenlik, hem de insanlara faydalı sunumlar barındırıyor diye düşünüyorum. Neler mi yapıyorum? Öncelikle gitmek ve ulaşmak istediğim kitleyi kendim belirliyor, gerekli mercilerden izin alıyor ve kalitesinden emin olduğum dergimi elime alarak onu anlatıyorum. Hazırladığım slaytların sonuna da yine niteliğinden emin olduğum sitelerin adreslerini ekliyorum. Böylece hem kendimin zevkle yaptığı hem de başkalarının yararlanabileceği bir alan sayesinde mutlu olabiliyorum.

Vaktimi Güzelleştiriyor

Özkan Topçu

Yeni başladığım bir hobi var. Bu hobinin ismini bilmiyorum. Hat işleme diyebiliriz. Ben de bir yerde gördüm ve başladım. Öncelikle hobi için gereken malzemeler; ortasından toplu iğne başı geçmeyecek büyüklükte başörtüsünde ve elbise işlemelerinde kullanılan bizim belirleyeceğimiz iki renk pul. İki yüz elli gram kadar olsa yeter. 50x50 cm 5 cm kalınlığında izolasyon için kullanılan mavi kalın köpük ve kaliteli-parlak bir buçuk kg toplu iğne. Malzemeler tamamsa yapılışa geçiyorum.

İlk önce kendimize bir hat yazısı belirliyoruz. Bunun için harfleri ayrık olan tek kelime seçersek güzel ve kolay olur. Mesela Allah, Muhammed, Allah-u Ekber gibi. Sonra bu yazının temiz çıktısını alıp ya da kaydını alıp bir ozalitçide 50x50 büyüttürüyoruz. Normal kağıt da olsa olur, ozalit kağıdına gerek yok. Ardından strafora ihtiyacımız var. Nalburda satılan strafor büyük oluyor. Onu ölçülere uygun şekilde kesebiliriz. Malzemeler tamam. Şimdi ise en zevkli bölümü anlatmaya başlıyorum. Yazının kalemle üstünden geçerek alta geçmesini sağlıyoruz yani strafora kopyalıyoruz. Sonra izi çıkan bölümlerden tükenmezle geçerek oraları belirginleştiriyoruz. Daha sonra yazıdan başlayarak ortası delik olan pulların ortasından iğne geçirerek sonuna kadar strafora batırıyoruz. Yazı ayrı bir renk fon ayrı bir renk olacak. Bu şekilde balıksırtı gibi üst üste bindirerek tek tek işliyoruz. Toplu iğne uçları pırıltıyı veriyor. İlk önce fon rengi ile harf kenarlarını işleyip sonra harf rengi ile harfin içini işlersek daha kolay olur. Bir de balıksırtı gibi yapacağız dedim ya, işte bu tek yöne olacak. Bir yerden başlayıp bir yöne gideceğiz. Mesela sağdan sola, yukarıdan aşağıya gibi. Son olarak çerçevelettiriyoruz. (Çerçeveletmeyi büyük nalburiye marketlerinden yaptırabiliriz. Camı da parlamayan cam olarak belirtmiş olayım.) Çerçevelettikten sonra bir köşeye asıp, seyretmesi kalıyor. Miktarı anlatacak olursam; çerçeve hariç elli lira civarında bir rakam gidiyor. Pullar büyük paketler halinde İstoç`ta ve Tahtakale’de, boncukçularda satılıyor. İğne de 500 gramlık paketlerde altı liradan bulunabilir. Strafor beş lira, fotokopi iki lira civarında. Adını hat işleme diye koyduğum hobimde anlatacaklarım bu kadar. Her akşam Akra FM eşliğinde bir saat bu hususla ilgili program yapıyorum. Zahmet ve özveri isteyen bir hobi olmasına rağmen bir o kadar da zevkli ve kolay bir hobi. Şimdiden kolay gelsin…

Geleceğin Dünyası Daha Çok Üç Boyutlu Olacak!

M. Fatih Bıçakçı

Benim hobim dijital animasyon. Şahsen bu hobimi profesyonel düzeye getirmeye çalıştım. Animasyon derken bunu bilgisayar ortamındaki üç boyutlu her şeyi kastederek söylüyorum. Nedir bu olay; gerçek dünyadaki nesnelerin ve hareketlerin taklit edilmesi,  çizgi film gibi sanatsal bir şekilde görselleştirilmesi ve bunun bir hikaye ile sunulması.

Şöyle ki;  ben bir çocuk ve bir arabayı dijital olarak oluşturuyorum ve onlara rol veriyorum, buna üç boyutlu modelleme diyoruz.  Sonra çocuğa dijital elbiseler giydirip, arabanın kaportasını da dijital renklerle boyuyorum, buna kaplama diyoruz. Sonra kötü adamlar tarafından takip edilen çocuğu kendisine yaklaşan arabaya koşturarak hızla camdan içeri sokuyorum, buna animasyon ya da canlandırma diyoruz. Süper çocuk süper arabasına ‘selam dostum’ derken konuşan arabası da selamı alıyor ve bir taraftan da takipçilerin kurşunları arasından bir o yana bir bu yana ciyak ciyak yuvarlanıyor, buna seslendirme diyoruz. O sırada kurşun sekmeleri kıvılcımlar çıkarırken saf dışı olan araçlar da içinde bomba varmış gibi patlıyorlar, buna görsel efekt diyoruz. Tam mutlu sona ulaşacakken aniden yerden dinozorlar, gökten meteorlar, sağdan-soldan robotlar ve Marstan uzaylılar dünyayı basıyorlar. Bu israfa da para uğruna yapılan büyük prodüksiyonlar diyoruz.

Hasılı dijital ortam, lüzumlu-lüzumsuz, ciddi-ciddiyetsiz, fikri-fikriyetsiz her türlü öyküyü eğlenceli bir yolla oluşturabileceğiniz bir imkan sunuyor bize.

Şu an bilgisayar animasyonu revaçta ve özellikle Batı’da çok kazandıran bir iş alanı. Geleceğin dünyası daha çok üç boyutlu olacak.

Genç arkadaşlara şiddetle bu alana yönelmelerini ve bilgisayardan korkan ihtiyar amcalarımızın eleştirilerini göz ardı etmelerini tavsiye ediyorum! Sinema ve televizyon dünyada insanların dünya görüşlerini bile değiştirebilecek bir etkiye sahip ve son yıllarda bunu en çok animasyonlarla yapıyorlar. Bu nimeti pozitif yönde kullanmamak çok büyük bir israf olur. Bilgisayarla iç içe yaşayan genç arkadaşlar gerçekten faydalı bir şeyler üretmek istiyorlarsa en etkin yollardan birisidir animasyon. Dertli Genç Animasyon meraklılarına selamlar…

“Temiz” Hobilerle Uğraşmak Gerekiyor

Nesibe Şahin

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Nesibe Şahin. 1987 Sivas doğumluyum. 2005’den beri çocuk edebiyatıyla ilgileniyorum, masal ve hikâyeler yazıyorum. İki yıla yakın bir süredir de resim sanatıyla ilgileniyorum. Suluboya, yağlıboya ve guaj boya çalışmalar yapıyorum. Resim yapmaya başlamam sadece bir tevafuk. Önceleri sadece yapıp hediye ediyordum. Sonra internet ortamında yayımladığım resimlerimden birini Amerikalı bir hanım satın almak isteyince, satışlara da başladım. Çalışmalarımı paylaşım sitesi Facebook’ta Hünerli Fırça-Nesibe Şahin Sanat Ürünleri sayfasında paylaşıyorum.

Bu hobiniz size neler katıyor?

Sanatsal hobiler insana farkında olma özelliğini kazandırır. Bunu hepimiz biliriz. Ama ben bu uğraşımdan sonra, Allah’ın biz kullarına ne kadar büyük yetenekler verdiğini fark ettim. Genelde bu işle uğraşanlar, bu yeteneğe kulların bizatihi sahip olduğunu düşünürler. Fakat ben bir resme baktığım zaman “ne güzel, ne gerçekçi yapmış” demiyorum artık. Allah ne büyük bir yetenek vermiş, diyorum.

Bir gencin hobisi olmalı mı, sizce neden?

Olmalı elbette. Bugün sanatsal bir hobiyle uğraşmak sadece insanın/gencin sanat ruhunun olması için gerekli değil. Vakit israfının önüne geçilmesi, erken yaşlarda kendine özgü bir şeyler üretebilmesi, bozuk arkadaş ortamından bunaldığında sığınacak bir limanının olması açısından eskiye göre çok daha gerekli diye düşünüyorum. Bir de tabii, çağımız buhranlar çağı. Resim yapmak insanı mutlu etmeye bire bir. Mesela ben “Ya Rasul Göster Cemalin” ezgisi eşliğinde Mescid-i Nebevi’yi resmederken duyduğum hazzı size anlatamam. Ya da bir hasta dostunuzu ziyaretinizde tablolarınızdan birini ona hediye ettiğinizi düşünün. Gözlerindeki pırıltıyı görmek az şey mi… Bunların yanı sıra, ülkemizin ve toplumumuzun görünür ve görünmez şartları, bizi tornadan çıkmış gibi “bir örnek genç” profiline sahip olmaya zorluyor. İstesek de istemesek de sıradanlaşıyoruz. Sanki hepimiz üniversite sınavından yüksek puan almaya, KPSS’yi kazanmaya, devlete bağlı bir iş bulmaya mecburuz. Ben diyorum ki, Allah hepimizi bunlar için yaratmış olamaz. Kuşkusuz içimizden kimilerine farklı yetenekler verdi ki, O’nun güzellikleri, kulları vasıtasıyla farklı farklı şekillerde tezahür etsin. Bunların tespiti de “temiz” hobilerle uğraşmakla başlıyor kanaatimce...


Sinan Özgenç'ın Yazısı.